İstanbul’u arkadan vurmak...

İstanbul Boğazı’na üçüncü köprü projesi beni özellikle çok yakından ilgilendiriyor.

Haberin Devamı

Bir “Tarabya sakini” olduğum için. Zira, üçüncü köprü için ağır basan güzergahın Tarabya-Beykoz arası olacağı açıklandı.

Üçüncü köprü için Tarabya-Beykoz güzergahı haberi gazetelere düştüğünde Mardin’deydik ve tanınmış bir ekonomi yorumcusu olan bir dostum, tebrik edercesine bana “İstanbul’a döner dönmez sizin oradaki emlakçilere git,  evin değerinin ne kadar yükselmiş olduğunu göreceksin” dedi. Haberin doğruluğundan emin değildik ama o “spekülasyon” aşamasında dahi Tarabya’da ne varsa, durduk yerde değerinin artacağından emindi.

Birkaç gün sonra Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım  çıkan haberi doğruladı. Sarıyer-Beykoz ya da Tarabya-Beykoz güzergahından biri kesin olarak “üçüncü Boğaz Köprüsü” güzergahı olacaktı ve ikinci ihtimal kesine yakın güçlü ihtimal idi.

Haberin Devamı

Bu haberden hiç memnun kalmadığımı, tam tersine son derece can sıkıcı bulduğumu öncelikle belirtmeliyim. Nedeni basit: Tarabya’nın bir Boğaz Köprüsü güzergahı olarak tasarlanması İstanbul’a yönelik en büyük cinayet girişimlerinden biri sayılmalıdır.

***               ***             ***

İlk önce kim tarafından, hangi yüzyılda kullanıldığı tartışmalı olmakla birlikte Tarabya’nın adının Rumca Therapia’dan geldiği tartışma götürmüyor. Bir iddiaya göre “Therapia”nın kökü, oraya gelmeyi pek seven Sultan II. Selim’e yani 16.Yüzyıl’a gidiyor. 19. Yüzyıl’ın ikinci yarısıyla birlikte havasının güzelliğinden ötürü, “terapi” anlamında yani “sağlığa iyi gelmesi” vurgusuyla Boğaz’ın Avrupa yakasının bu en küçük koyunun çevresinde oluşan küçük köyden “Therapia” adıyla söz edildiği biliniyor. Tarabya, “Therapia”nın bozularak günümüze uzanmış hali.

Sultan II. Abdülhamit’in kasası olarak da bilinen, Osmanlı İmparatorluğu’nun en zengin bireyi banker Zarifi’nin tüm Boğaz’ı dolaşıp ahşap köşkünü buraya inşa ettirmesinin bir anlamı olmalı.

Zarifi’yi başta Zografos, İstanbul Rum burjuvazisi izlemiş ve birbirinden güzen yalılar, Tarabya sahilini süslemeye başlamış. Zaten, Almanya, İngiltere, Fransa ve İtalya gibi büyük devletlerin her birinin yazlık sefaret binaları da, Tarabya’da yerleşmiş. Bunlardan Fransa sefareti, 19. Yüzyıl başında İpsilanti Yalısı olarak bilinen ve Alman sefaret binası gibi hala varlığını koruyan eşsiz güzellikte bir yapı.

Haberin Devamı

Tarabya Oteli’nin bulunduğu yerde ise, ahşap mimarinin bir başka harikası Tokatlıyan Oteli, yanıp kül olduğu 1954’e dek, koyun ucunda görsel estetiğin görkemli bir yansıması olarak yaşamış.

Tarabya Koyu, İstanbul Boğazı’nın doğal dokusunun en özel köşelerinden biri. Şehir bilinci varsa, İstanbul sevgisi söz konusuysa, “İstanbul bir tanedir ve eşsizdir”, “Bir tane İstanbul Boğazı var ve eşi yoktur” diyenlerdenseniz, Tarabya’yı doğal dokusu içinde korumak konusunda kendinizi sorumlu hissetmek zorundasınız.

Tarabya, zaten bir süredir sosyo-ekonomik dinamiklerin taarruzu altında. Tepelerinden birinde epey bir süredir nispeten dar gelirli vatandaşların yerleştiği Ferahevler mahallesi, bir diğer tepesinde Alevi kökenli yurttaşlarımızın yoğun olarak bulunduğu Ömürtepe adlı mahalle bulunuyor. Ömürtepe’nin nüfusu 7000 dolayında ve kat mülkiyeti ve irtifakı bulunmadığı gibi sadece hisseli arsa tapuları olan kaçak (ve tabii estetik açıdan gayet çirkin) apartman ve gecekondulardan oluşuyor.

Haberin Devamı

Tarabya tepelerinin dolması, İstanbul’un akciğerleri olan yeşil alanların tahribi ile mümkün olmuş ve Tarabya da tepelerindeki yığılma ile “tarihi kimliği”nden uzaklaşıp, bir süredir “taşralaşmış” idi.

Tarabya’yı tekrar “tarihi kimliği”ne döndürmek için ne yapılması gerektiğinin düşünülmesi söz konusuyken, Boğaz Köprüsü ayaklarından birini Tarabya’ya dikmek, İstanbul’un arkasından vurmaktan veya bağrına hançer saplamaktan farksızdır.

Bu hançerin Ömürtepe üzerinden saplanacağı anlaşılıyor. Ömürtepeliler, şimdiden bazı holdinglerin arazi almaya başladığını haber veriyorlar. Rant hesapları, Tarabya-Sarıyer hinterlandında, Bakan aksini ne kadar iddia ederse etsin, “yeşil alan katliamı”na yol açacak. Bu kaçınılmaz. Köprü, çevre yolu, bağlantı yolları vs. böyle bir gelişmeyi mecbur kılacak. Yeşil alanlara hiç dokunmadan Karadeniz üzerinden çevre yolu ve bağlantı yolu yapacak haliniz yok ya.

Haberin Devamı

İstanbul’un zaten epey tıkanmış nefes alma boruları daha da tıkanacak. Yeşil alanları giderek katledilen şehir yaşaması ve yaşanması çok daha zor hale gelecek.

***              ***         ***

Bu çok yönlü “katliam”ın Tarabya’ya izdüşümü bir “estetik katliamı” olacak.  Boğaz’ın en küçük koyunun ve en fazla korunabilmiş tarihi yapılarının bulunduğu en şirin köşelerinin üzerinden bir heyula betonun geçtiğini gözlerinizin önüne getirebiliyor musunuz?

Uygarlık merkezi, uygarlık simgesi şehirlerin “Barbar akınları” ile tahrip edildiğinin tarihte birçok örneği var. Roma, Vandal saldırılarıyla sarsılmıştı. İstanbul, Konstantinopolis iken 1204’te Latinlerin barbarca saldırısıyla yağmalanmıştı. Yeniden ayağa kalkabildi. Bizans başkentini ihya etti. Osmanlılar 500 yıla yakın İstanbul’a ölümsüz eserler bıraktı. Cumhuriyet dönemi için aynı gözlemi yapmak zor.

Haberin Devamı

Ak Parti iktidarı, Türkiye’de “çevreden merkeze” yürümeyi temsil ediyor ama bunun İstanbul’u bir “barbar saldırısı”na maruz bırakmak anlamı taşıması gerekmiyor.  Hele, Başbakan ve Ak Parti Genel Başkanı’nın eski bir İstanbul belediye başkanı ve İstanbul sevdalısı olduğu bilindiğine göre, hiç gerekmiyor.

Her yıl abartmalı İstanbul’un Fethi törenleri yapanların, Boğaz’ı ve yeşil çevresini rezil etmiş kişiler olarak ilerde anılmalarının önüne geçmek gerek.

Ya da üçüncü Boğaz Köprüsü için Tarabya-Beykoz güzergahından onların vazgeçmesi gerek...

Yazarın Tüm Yazıları