Paylaş
En önemli köşede, çerçeve içinde “Kuzey İrlanda Barışı”nı belgeleyen 1998 Hayırlı Cuma, bir diğer adıyla Belfast Anlaşması’nın üzerinde katılanların imzası, orijinali.
Fotoğraflara takılmış onu beklerken, yüzünde kocaman bir gülücük, tipik bir İrlanda İngilizcesi ile “Hi lads” (Merhaba çocuklar) diye içeri dalıyor. Bertie Ahern.
İrlanda tarihinin 1997-2008 arası en uzun süreyle başbakanlık yapmış ikinci ismi. 1977’de 25 yaşında parlamentoya girmiş. 1987’den 1997’ye kadar çeşitli bakanlıklar yapmış, Hükümette bulunduğu süre 21 yıl. Onun başbakanlığı döneminde İrlanda’nın büyük ekonomik başarı yılları. 2004’te AB genişleme süreci, onun Dönem Başkanlığı’na denk geliyor. Ama, onu tarihe geçiren büyük olay, “Kuzey İrlanda Barışı”na Tony Blair ile attığı imza.
Doğrudan giriyor söze, “Babam, 1920’lerdeki IRA’nın bombacılarından biri sıkı bir Cumhuriyetçi idi. Annem de bir Cumhuriyetçi militandı. O ailenin çocuğu olarak, Kuzey İrlanda konusuna el atmaya mecburdum” diye “tarihi rolü”nü açıklıyor.
Tony Blair’le el ele
Bertie Ahern’le görüştüğümüz oda, en önemli ve en gizli temaslarını yaptığı mekan. O tür temaslarda Başbakanlık makam odasını pek kullanmamış. “Securocrats” diye tanımladığı güvenlik bürokrasisine güvensizliğinden ötürü.
“Ortam dinlemesinden mi endişeliydiniz?” diye takılıyorum. “Güvenlik bürokrasisini, yani asker-polis ve istihbaratçıları hiçbir zaman anlamadım” diyor, Kuzey İrlanda’da görevli MI-5’i kastederek. “Bunlar güvenlik için milyonlarca sterlin elde etmekte ve bunu harcamakta hiç sıkıntı çekmediler. MI-5, teröristlerle görüşmek işi yaramaz diyor, diyaloga karşı çıkıyordu. 1.7 milyonluk Kuzey İrlanda’ya 40 bin asker, 30 bin polis, MI-5’ini, MI-6’sını yığdılar. O kadar para saçtılar, sonuç alamadılar. Barış sürecinin başarısından sonra fikir değiştirdiler” sözleriyle görüşlerini açıyor.
Sürekli övdüğü Tony Blair’i, “establishment”ı hiç dinlemediği ve güvenlik bürokrasisi ile iş tutmadığı için övüyor. Solumda oturan Hasan Cemal kulağıma eğilip, “Bizimki şu anda tam tersini yapıyor. Tony Blair de, Bertie Ahern de, bizimkinin şu an yaptığının tam tersini yapmış ve sonuç almışlar” diyor ve sağımdaki Ahern’e “establishment’tan neyi kastediyorsunuz” diye soruyor.
Ahern, “Adalet Bakanlığı, Emniyet, Savunma Bakanlığı, vs. bürokrasisi. Siyasi çözüme, bizim Gerry Adams ile Martin McGuinness’i görüşmelere çekebileceğimize inanmıyorlardı” cevabını veriyor.
“Terörizmle uğraşanlarla, polis öldüren, banka soygunu yapanlarla görüşemezdik” demekten de geri kalmıyor IRA’ye gönderme yaparak. Ama IRA’in siyasi kolu Sinn Fein ile görüşen de o. “1988’de Sinn Fein ile görüşmeye başladık. Ama 1992’ye kadar ciddi görüşmeler değildi bunlar. Din adamları, sivil toplum temsilcileri üzerinden görüşüldü. Asıl ciddi görüşmeler 1992’den sonra oldu” diye ekliyor.
Sinn Fein-IRA: Yazı-tura
İşin ilginç tarafı, Sinn Fein ile IRA arasında hiçbir fark da görmüyor. Cebinden bir madeni para çıkartarak gösteriyor ve “Bu tanımı ilk ben yapmıştım” diyerek, turayı “işte Sinn Fein”, yazıyı “işte IRA” diye anlatıyor.
“Biliyor musunuz” diye devam ediyor, “Sinn Fein ile IRA’nın toplanması, görüşmesi nasıl olurdu?” Arkasından kahkahalar arasında cevabı söylüyor: “Sinn Fein’in gidip aynaya bakması.”
Yani, hayal görmemiş, neyin ne olduğunu biliyor. Buna rağmen “siyasi risk” almasını da bilmiş. Daha büyük bir yarar için, kamuoyunun büyük tepkisine rağmen, aralarında bazılarının bırakılması hayretler yaratan ve tepki çeken 2500 IRA tutuklusunu serbest bıraktırmış.
İniş-çıkışlar çok. Örneğin, IRA’nın, 17 aylık ateşkesi sona erdiren, Londra’da finans merkezi Canary Wharf’taki büyük bombalı saldırısı üzerine Gerry Adams ve Martin McGuinness ile kestiğini hatırlatıyor. “Öyle bir eylemden sonra devam edemezdik” sözleri ağzından çıkıyor.
“Peki” diye soruyorum, “O kararı aldığınızda ve uyguladığınızda, aklınızda görüşmelere tekrar başlamak var mıydı?”
Başını sallıyor; kestirmeden “evet” diyor.
“Peki, görüşmeleri kestiğinizi Gerry Adams’a bildirdikten sonra, bir gün yine başlama niyetinizi de ona söylediniz mi?”
Ona da “evet” diyor.
Ardından, “IRA’nın birçok saldırısı, alt kademedeki birimlerin işiydi. Yukarıdan kararla yapılmıyordu. Ayrıca, İngiliz istihbarat örgütü MI-5 de bazı olayları sürecin önünü kesmek amacıyla çarpıtıyor ya da abartıyordu. Bunu fark edebiliyorduk” diye ilginç bir ayrıntıya giriyor.
Canary Wharf’taki o bombalı saldırı?
“O, tepeden alınmış bir karardı?”
“Nasıl yani? Bir yandan sizinle görüşürken, görüştüğü sırada bundan Gerry Adams’ın haberi var mıydı?”
“Elbette.”
“Ama, o saldırıların kararını IRA’nın Ordu Konseyi veriyordu.”
“Gerry Adams zaten IRA Ordu Konseyi üyesiydi.”
“Gerry Adams, hiçbir zaman IRA üyesi olmadığını, hep Sinn Fein olduğunu defalarca açıkladı.”
Bertie Ahern, yine gülüyor; “Bu dediğine kendisinden başka inanan hiç kimse yoktu.”
Çözüm zaman gerektirir
İrlanda’da dünyanın en çetrefil sorunlarının birinin çözümünün bir başka başrol oyuncusu, Bertie Ahern ile bu diyalogu bir kenara yazın, Türkiye’den son iki-üç yıl içinde, son birkaç ay içindeki gelişmeleri, yorumları, argümanları aklınızdan geçirin ve bu diyalogdan ne dersler çıkarılabilir diye bir düşünün. Mutlaka anlamlı ve Türkiye’deki durum için de pekala geçerli olacak sonuçlar çıkaracaksınız.
Bertie Ahern, “Çözüm çalışması zaman gerektirir” sözlerinin altını özellikle çiziyor. “(1998 Belfast Anlaşması’na varan) Görüşmeler 1997’de başladı. Anlaşma’nın gerçekten uygulanması, 2007’den itibaren söz konusu oldu” sözleri üzerine, “IRA, 2005’te silahları toptan bıraktı, imha etti ve ortadan kalktı. Ona rağmen iki yıl daha sorunlar sürdü mü?” diye soruyorum. Kafasını sallıyor, birkaç sorun daha sıralıyor.
“(1998-2007 arası) Hayırlı Cuma Anlaşması imzalandıktan sonra, 4 kez çöktü, 4 kez yeniden başlatıldı.”
Habur’u, Silvan’ı, Çukurca’yı düşünüyorum ister istemez. Bütün bu gelişmelerin, çözüm yolundan tümüyle ters yöne sapmak için meşruiyet oluşturamayacağını. “Kuzey İrlanda barışı”nın en önemli mimarlarından birinin, Bertie Ahern’in anlattıklarını can kulağıyla dinleyerek.
Bu “dersi” de bir yana kaydedin.
DPI’ın (Demokratik Gelişim Enstitüsü) “dersleri” sürecek.
Paylaş