Paylaş
Yazıyı gazeteye ulaştırdıktan hemen sonra, Balıkesir konuşmasında sarfettiği sözleri dikkatle taradım. İmralı görüşme notlarının Milliyet’te yayımlanmış olması, Başbakan’ı “Süreç”te izlediği yolu saptıracak nitelikte miydi, ona baktım. Çünkü, eğer, Başbakan’ın yakın çevresindeki bazıları –hatta bizzat Başbakan nezdinde- bir “sabotaj” ya da “provokasyon” idiyse, bu, “somut olarak” Başbakan’ı ne kadar etkileyecekti? “Süreç”e “stop” diyecek miydi?
Hayır. Öyle demedi. Tam tersine, kararlı biçimde devam edeceği sinyalini verdi. Balıkesir’de dün sabah kahvaltıda biraraya geldiği STK temsilcilerine hitaben, artık kimleri kastediyorsa, “Felaket tellalları, savaş baronları, karamsarlar, kötümserler, oy avcıları boşuna çırpınıyorlar. Ne yaparlarsa yapsınlar, bu ülkenin, bu milletin kutlu yürüyüşünü engellemeyecekler” sözleriyle “yola devam” demiş oldu.
“10 yıl içinde terör meselesini çözmek için her adım attığımıza karşımıza engeller çıktı. Ne zaman adım atsak, karşımızda duvarlar örüldü. Ne zaman bir girişimde bulunsak, karşımızda hendekler bulundu. Ne zaman harekete geçsek karşımızda provokasyonlar, tahrikler, sabotajlar bulundu. Bunların hiçbiri bizi yıldırmadı. Ne önümüze örülen duvarlar, ne kazılan hendekler, ne provokasyonlar, ne sabotajlar bizi yolumuzdan çevirmedi. Biz, ‘bu işi inşallah çözeceğiz” dedik’” diye de konuşmuştu.
Milliyet’te yer alan “İmralı görüşme notları” Başbakan’ın sıraladığı bu “kategoriler”e giriyor mu? “Batsın böyle gazetecilik” sözlerini hak ediyor mu? Başbakan’ın gazeteciliğin nasıl olması gerektiği konusunda ölçü koyması olur mu? Onun koyduğu ölçülere uymak gerekli mi? Hepsinin tek kelimelik cevabı var: Hayır.
Bununla birlikte, bugün için daha önemlisi, Başbakan’ın “Süreç”in devam konusundaki tavrı. İşin bu faslı “olumlu.” Olan-biten, Başbakan’ı yolundan caydıracak ya da saptıracak değil.
Konunun “paradoksal” ve “ironik” bir yanı ise, Başbakan ile Kandil’in aynı çizgide buluşmuş olması. Başbakan’ı hararetle destekleyen ve Balıkesir konuşmasını “Karanlık operasyon” manşetiyle söylediklerini arkalayan biçimde atan Yeni Şafak gazetesinde dün dikkatle değerlendirildiğinde ortalığı sarsması gereken bir haber, Çetiner Çetin imzasıyla ve “Kandil emriyle köstebek avı” başlığıyla yayımlandı.
“Çözüm sürecine yönelik İmralı’da ikinci kez Öcalan ile görüşen BDP heyetinin hazırladığı tutanakların sızması, parti ile PKK arasında krize neden oldu. Irak’ın kuzeyine giden BDP heyeti, Kandil’le ancak iki gün sonra görüşebildi. Bu görüşmeden de köstebeğin bir an önce bulunması talimatı çıktı... Kandil yönetimi ile biraraya gelen BDP heyetinin ana gündem konusu da sızdırılan tutanaklar oldu. Tutanakların yayınlanmasının BDP ile örgütün dağ kadrosu arasında gerginliğin gölgesinde geçen görüşmede, heyete sızıntı nedeniyle çok sert eleştiriler yapıldığı öğrenildi. Kandil yönetiminin, sürecin samimiyeti ve sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi için tutanakları sızdıran kim olursa olsun teşhir edilmesi yönünde düşüncesini ilettiği belirtiliyor.”
Bunun üzerine Selahattin Demirtaş da ta Süleymaniye’den Ankara’ya “içerdeki köstebeği bulun” talimatı vermiş.
“Sorunlu” bir haber bu. Birincisi, BDP ile PKK arasında Kandil’deki görüşmenin iki gün gecikmeyle yapılması, bu haberde ileri sürüldüğü gibi “Görüşme Notları krizi”yle mi ilgili, yoksa Kandil’in sürekli bombardıman altında bulunmasından ötürü güvenlik nedeniyle mi? İkincisi, BDP ile PKK’nin “aynı siyasi hat”ta bulunuyor olduğunu bilmekle birlikte, ikincisininin ilkine yani PKK’nın BDP’ye “köstebeği bulun” şeklinde haberde belirtildiği gibi bir “talimat” vermiş olması tuhaf. Bu nasıl bir ilişki? “Köstebek” bulunamazsa yaptırımı ne olabilir. Kandil’deki PKK yönetimi, BDP eşbaşkanlarını görevden mi alır yani? Nasıl bir haber bu böyle?
Ve üçüncüsü şu sözcükler: “Kandil yönetiminin, sürecin samimiyeti ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi için, tutanakları sızdıran kim olursa olsun...”
Ak Parti’nin Başbakan başdanışmanı başta olmak üzere bazı şahsiyetleri – ve tabii ki Başbakan’a mutlak sadakatla bağlı kalemleri- Kandil’i “Abdullah Öcalan’ı boşa çıkartacak” ve “Süreci sabote edecek en önemli unsurlar” olarak sunuyorlardı. Haberden öğrendiğimiz kadarıyla, meğerse Kandil, “Sürecin samimiyeti ve sağlıklı bir şekilde sürdürülmesi” konusunda neredeyse en az Başbakan ve yakın çevresi kadar duyarlılar. Demek ki, Kandil’deki PKK yöneticileri de Milliyet’te çıkan haberi “Batsın böyle gazetecilik” olarak görüyor ve bu nedenle BDP’ye “kim olursa olsun, bulun, çıkarın ve teşhir edin köstebeği” diye “talimat” vermişler.
Hem Başbakan, “Sürecin devamı”nda kararlı; hem Milliyet’teki haberden öğrendiğimiz kadarıyla Abdullah Öcalan da “Süreç”e “özel önem” veriyor ve hem de Kandil, “Sürecin sağlıklı biçimde ve samimiyetle ilerlemesi” konusunda duyarlı.
“Sürecin selameti” bakımından daha ne istenebilir? “Süreç”in tüm önemli “aktörleri”, hatta bu “Süreç”i bozacağından, Abdullah Öcalan’ı boşa çıkaracağında korkulan Kandil’in “savaş baronları” bile süreçten, üstelik sağlıklı yürümesinden yanalar.
İşin bu “ironik” yanı bir yana, BDP heyetinin İmralı görüşmesinin elle tutulur sonuçları alınıyor. PKK’nın elinde rehin tuttuğu kişileri, Abdullah Öcalan’a cevabi mektuplarını sunacakları günlerde, önümüzdeki hafta sonuna doğru serbest bırakacaklarının şimdiden belli olduğu söylenebilir. BDP Eşbaşkanı Gültan Kışanak bunu Erbil’de açıkladı.
Çok kuvvetli bir ihtimalle, 21 Mart’tan önce yani Nevruz arefesinde Abdullah Öcalan -Kandil ve Avrupa’nın ve BDP’nin görüşlerini aldıktan sonra- “kalıcı ateşkes” niteliğinde “çatışmasızlık” ilanında bulunacaktır.
Geçen hafta Hakkari’de de, Diyarbakır’da da, “Süreç”e mesafeli duran Kürtlere, “iyimser bakma gerekçesi” olarak “Bu tür süreçlerin kendi dinamiklerini oluşturduklarını ve bu dinamiklerin, süreci başlatan aktörlerin niyetlerinden bağımsız bir şekilde harekete geçerek, aktörleri de rehin alacaklarını” söylemiştim.
İşte, Başbakan, “İmralı Görüşme Notları”nın yayımlanmış olmasına ateş püskürmesine rağmen, “Habur gerekçesi”ne benzer bir yola sapıp, “Süreç”ten vazgeçmiyor.
Şimdi, “BDP’ye güvensizlik” nedeniyle Öcalan-Kandil ve Öcalan-Avrupa temasını BDP yerine MİT mi kuracak, bu sorunun cevabını bekleyeceğiz. Aslına bakılırsa, BDP, “eşbaşkanlara veto” gibi olmadık yollara sapılmayıp, “kurumsal niteliği tanınarak” sürece dahil edilseydi, Milliyet’te “Öcalan’ın Görüşme Notları” yayımlanmazdı ya da “Köstebek kim?” araştırmasına beyhude yere girilmezdi. Eşbaşkanların görüşmesi –ki, Abdullah Öcalan’ın öncelikli tercihi de oydu- doğru olurdu.
Ama artık nasıl bu “Süreç”, Abdullah Öcalan’ı “muhatap” konumuna oturttuysa, BDP’yi de –Eşbaşkanların katılımıyla gerçekleşen son Kandil teması ile birlikte- önemli bir “aktör” rolüne oturtmuştur. Bu varılan noktadan geri dönmek, “Süreç”in önünü ve yönünü tıkamak anlamına gelir. Kimse, bu sorumluluğu bugün gelinen noktada alamaz. İşte “Süreç”in harekete geçirdiği dinamiklere bir başka örnek.
“Yöntem hataları” bugünkü “eşeğini dövemeyen semerini döver” görüntülerine yol açtı.
Yine de “esası” kaçırmayalım. “Süreç” devam ediyor. Etmeli de...
Paylaş