Paylaş
İlklerden biri, Türk yargı tarihinde ilk kez “dijital konferans sistemi”nin uygulanması oldu. Böylece, sanıkların, avukatların, mahkeme heyetinin tüm konuşmaları, sesli ve görüntülü olarak kayda alınıyor.“Zapta geçirdin-geçirmedin” tartışmalarıyla adaletin üzerine gölge düşmesi böylece önlenecek. Kimin ne dediği, nasıl davrandığının, sesli ve görüntülü kayıtları olacak.
Bu, cinayet davasının Hrant Dink tarafının yani “özgürlük ve demokrasi yanlısı” tarafın, “karanlık çeteler”e karşı hukuk alanındaki mücadelesinin ilk zaferi sayılabilir.
Bir başka ilk, duruşmaya 48 saat kala aralarında Ak Partili, Bağımsız, DTP ve DSP’li milletvekillerinin ve onların yanısıra bir dizi aydının bulunduğu şimdilik 20 kişilik “Hrant Dink Duyarlılık Grubu”nun oluşmuş olması ve davayı izlemeye başlaması.
Kısaca “Duyarlılık Grubu”diye anılan oluşum, dün, ortaya çıkışlarını mahkeme kapısında basın yoluyla kamu oyuna ilan ettil ve “Aşağıda imzaları olan bizler, siyasi ve kurumsal aidiyetlerimizden bağımsız bir şekilde, sorumluluk sahibi yurttaşlar ve milletvekilleri olarak Hrant Dink cinayetiyle ilgili dava sürecini izlemek üzere bir araya gelmiş bulunuyoruz. Bizi bir araya getiren dürtü, Hrant Dink’in katledilmesinin vicdanlarımızda açtığı derin yaradır.
Söz konusu davanın tüm arka plan bağlantılarına korkusuzca ulaşılmasının, ilgili tüm kişi, organ ve kurumların bu sonucu sağlamak üzere gereken tasarruflarda bulunmasının vicdani açıdan asgari bir görev olduğunu düşünmekteyiz.
Bu dava simgeseldir;
Bu dava kendisinden önceki ve sonraki hadiseler arasında bir köprü durumundadır.Bu dava, şeffaf bir yönetim ve mutlak bir düşünce özgürlüğü adına sahiplenilmelidir.Üzerinde yaşadığımız toprakların paylaşmacı kültürel mirasına layık olmak için sahiplenilmelidir. Bu çerçevede ihtiyaç duyduğumuz adil bir mahkeme süreci, toplumsal meşruiyete ve siyasi seferberliğe fazlasıyla muhtaçtır. “ dedi.
Mahkeme yakınındaki Beşiktaş Meydanı’nda, aralarında Türkiye’nin birçok tanınmış şahsiyetinin de bulunduğu insanlar, “Hrant’ın Arkadaşları” kimliğiyle toplanarak, bir açıklama da onlar okudu.
Ayrıca, CHP’li milletvekilleri de, “Hrant Dink Cinayeti’ni İzleme Komisyonu” kurarak, ilk kez, CHP’nin kurumsal kimliği ile söz konusu ve Türkiye’nin dünü-bugünü-yarını açısından gerçekten bir “simge” olan cinayet davasını izlemeye başladılar. Bu da bir ilkti.
Bu cinayetten ve sonuçlarından kolay kaçış yok, olmayacak...
*** *** ***
Çok önemli bir başka “ilk”, Avrupa Birliği’nin Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk üzerinden, Hrant Dink cinayeti davasına bir şekilde “müdahil” olmasıydı.
Lagendijk, mahkeme salonuna giderken, “Dink cinayetinin arkasında olduğu tahmin edilen güçlerin ortaya çıkarılmasının, Türkiye’nin hukuk devleti olması açısından oldukça önemli bir gelişme olduğunu” belirtti. “Bu kapsamda Ergenekon soruşturmasının belki önderlik yapabileceğini” söyleyerek, “Ergenekon olayında tutuklanan insanlarla Hrant Dink olayının arkasında bulunan insanlar arasında ilişki olduğu tahmin ediliyor. Biz de (AB diye okuyabilirsiniz) diyoruz ki, Ergenekon meselesiyle başlayan bilgiler, Hrant Dink ile ilgili olan mahkeme sürecine yansır ve gerçeğin ortaya çıkmasına yardımcı olur. Eğer bu bilgiler ve gerçek ortaya çıkmazsa, Türkiye’nin hukuk devleti prestiji üzerinnde uluslararası bir yara söz konusu olabilir” dedi.
Hükümet yandaşı Haber 7’de (Kanal 7 Haber’in internet sitesi) Lagendijk’in sözleri “Lagendijk haddini aştı, tehdit etti” başlığıyla verildi.
Böyle bir başlık, elbette, hükümeti bağlamaz ama hükümet eksenindeki “zihin kalıpları”nı yansıtır mı?
Bilemeyiz. Bildiğimiz, bu başlık ve ardındaki yaklaşımın kökten yanlış olduğu. Çünkü, bizler, Türkiye’dekiler, Türkler, Lagendijk’in o sözleriyle tamamen mutabıkız. Haddimizi aşarak tehdit mi ediyoruz yani? Hrant Dink cinayetinin Türkiye’nin hukuk devleti prestiji üzerinde uluslararası bir yara olacağını defalarca yazıp söylemedik mi?
Joost Lagendijk’in 301’e ilişkin şu sözlerinin altına da aynen imzamızı atıyoruz:
“Şunu hemen söyleyeyim, 301 ve 301’le ilgili yargılanması süreci, Hrant’ın öldürülmesiyle ilgiliydi . Son aylarda 301’in değiştirilmesi yönünde Türkiye hükümeti ve siyasi sorumlular tarafından çok açıklamalar yapıldı. Bu konuda samimi olarak söyleyeyim ki sabrımız artık tükeniyor. Biz artık açıklamalar dinlemek istemiyoruz. Gerçekten değişiklikler yapılmasını istiyoruz.”
AB’de “301 sabrı”nın tükenmeye başlaması çok isabetli. Zira, bizimki, Türkiye’de çoktan tükendi de, tükenmemiş gibi yapıyoruz. Artık hükümet yetkililerinin bu konudaki açıklamaları –pek de yapmaz oldular ve ipe iyice un serdiler aslında-ciddiye alınır olmaktan çıktı.
Kimbilir, belki AB’nin 301 sabrı tükenir, üzerine “Hrant Dink cinayeti davası” ile “Ergenekon soruşturması”nı buluşturarak, Tayyip Erdoğan’ın önüne adeta bir “yeni Kopenhag kriteri” dikerlerse; “Türkiye’nin demokratikleşmesi” böylece yeni bir “teşvik” görürse, belki umutlanabiliriz.
*** *** ***
Daha önce, benim açımdan bu hükümet ile ilgili “iki temel ölçü”nün Hrant Dink cinayetine takınılacak tavır ile, 301 yaklaşımı olacağını yazmıştım. Bunun “Türkçe’ye tercümesi”, hükümetin Türkiye’yi bir “hukuk devleti” yapmak konusundaki “idraki” ve burada vereceği “samimiyet sınavı”dır.
“Hukuk devleti” olamayan/olamayacak bir Türkiye’nin ise, AB’de yeri,zaten, başka bir nedene gerek bıraktırmadan, yoktur.
Hrant Dink cinayeti davası, işte bunun için, “simgesel”dir.
Paylaş