Paylaş
Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbatyan, bizi öğle yemeğine davet etti. Erivan’daki Cumhuriyet Meydanı’nı çevreleyen görkemli binalardan biri olan dışişleri bakanlığında makam odasında hem Abdullah Gül’ün “tarihi ziyareti”nin sonuçlarını konuşuyor, hem de birlikte yemek yiyoruz. Masada, Gül ile Sarkisyan arasındaki görüşmelerin tercümanlığını yapan Arsen Avakyan bize de tercümanlık yapıyor. Biz, yani Hasan Cemal, Ali Bayramoğlu, Mustafa Karaalioğlu ve bana. Görüşme masası-yemek sofrasında bir de Bakanlık Sözcüsü Tigran Balayan ve Ermenistan’ın İstanbul’da KEİB merkezindeki temsilcisi de var.
Nalbandyan, bu kez Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin ne kadar ciddi bir düzelme ve normalleşme süreci olduğunu vurgulamak için, defalarca üzerine basa basa her iki cumhurbaşkanında bu konuda “irade” bulunduğunu ve söz konusu “irade”nin kendisi ve Ali Babacan’ın “kararlılığı” ile hızla sürdürüleceğini belirtiyor.
“Yol”un geçilecek diğer yarısında ulaşılacak olan adres, Türkiye ile Ermenistan arasında “diplomatik ilişkilerin kurulması” ve “sınırın açılması”. Bu iki “adres”, ikiz kardeş gibi. Biri olmadan diğeri olmayacak gibi.
*** *** ***
İşin ne denli ciddi tutulduğunun tanığıydık. Türkiye-Ermenistan maçı 2-0 milli takımımızın galibiyeti ile sonuçlandıktan sonra tribünün üst bölümüne çıktık. Arka tarafta bir salonda Abdullah Gül ve Türk heyeti onuruna kokteyle katıldık. Karşımızda birden Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ile yan yana Cumhurbaşkanı Gül belirdi. Abdullah Gül, teker teker bizi Sarkisyan’a tanıştırdı. Sarkisyan, hemen söze girdi. Maçın skorunun bir önemi yoktu onun için. Maç, “yakınlaşma”ya vesile idi. Adeta bir “bahar havası”na girildi duygusu içindeydi. 14 Ekim’de Türkiye’ye geleceğini söyledi. Gülerek “Rövanş için gelmiyorum” sözcüklerini eklemeyi ihmal etmeden.
Nalbandyan, 14 Ekim’de Sarkisyan’ın İstanbul’a, Türkiye-Ermenistan milli maçı vesilesiyle yapacağı o ziyaretin de “tarihi” olacağını bize dünkü öğle yemeğinde söyledi.
Erivan’daki “tarihi cumartesi” ile 14 Ekim arasında yapılacak işler, atılacak adımlar ve “yolun geri kalan yarısını da geçmek” için iki dışişleri bakanı vakit geçirmeden çalışmaya başladılar.
Kokteylin bitiminde Abdullah Gül, Sarkisyan’la birlikte Türkiye’ye dönmek için Hrazdan Stadyumu'ndan ayrıldı. Erivan’da kalan bizi otelimize geri götürmek, en üst düzeydeki görüşmelerde bulunan Sarkisyan’ın başdanışmanına kaldı. Bizi arabasına aldı. Yolda, iki cumhurbaşkanının “ilkeler üzerinde anlaştığını, iki bakanın bu ilkeleri hayata geçirmek ve lojistiğini sağlamak” amacıyla çalışmaya başlayacağını söyledi.
Otele vardık ve önündeki kafede yine “karargahımız”ı kurduk. Tarihi günün ve maçın sohbetini sürdürüyorduk. Saat 02:15’te, hemen karşımızdaki dışişleri bakanlığı binasından Ali Babacan ve beraberindekiler ayrıldılar. Nalbandyan, gecenin maç sonrası devamını dün bize “Babacan ile maçın ardından iki buçuk saat başbaşa görüştük. İki hafta sonra New York’ta tekrar biraraya geleceğiz. Bundan sonra aramızda duraklar olmayacak. Bugüne kadar birçok durak oldu ve her durakta çok uzun süre bekledik. Bundan sonra olmayacak. Önümüzdeki günlerde artık somut şeyler konuşacağız. Ermenistan tarafında böyle bir niyet ve istek var. Gördük ki, Türk tarafında da böyle bir niyet var. Dünyada aralarında diplomatik ilişkiler olup da sınırları açılmamış hiçbir ülke yok”sözleriyle anlattı.
Türkiye ile Ermenistan arasında sağlanan yakınlaşmanın somut bir belirtisini Nalbandyan’ın şu sözlerinde de bulmak mümkün: “Türkiye’den gelen ‘Kafkasya İstikrar ve İşbirliği Platformu’ üzerinde de konuştuk. Ermenistan bu teklifi yüzde 100 kabul ediyor ve önemli görüyor.”
Hiç kimse ihtiyatı elden bırakmamak ve somut bir yükümlülük altına girmek istemese de, 14 Ekim’e dek, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulduğunu ve sınırların açıldığını duymak, Erivan’da esen havaya bakılırsa sürpriz sayılmayacak.
Yine de sütten ağzı yananların yoğurdu üfleyerek yemesi misali, biz, “Hele o gün gelsin; o günü, yani diplomatik ilişkilerin kurulduğu ve sınırların açıldığı günü görmeliyiz” düşüncesini muhafaza ediyoruz...
*** *** ***
Erivan’a Abdullah Gül’den önce gelerek ve onun dönüşünden sonra kalarak, “futbol diplomasisi”nin sonucunu ve Abdullah Gül’ün “tarihi ziyareti”nin öncesi ve sonrasında Ermenistan’a hakim olan havayı ölçebilir durumdayız.
Buradan hareketle, Gül’ün önceki gün havaalanından şehre gelişi sırasındaki sessiz protesto gösterilerinin, maçta açılan ve hemen kapatılan Taşnak pankartının ve milli marşımız sırasında işitilen ıslık seslerinin Türkiye ile Ermenistan havasında sonbahar başlangıcında gerçekleşen “bahar havası”nı gölgeleyemeyecek ölçüde önemsiz olduğuna hükmediyoruz.
Abdullah Gül, ziyaretine karşı olmadıklarını vurgulamak isteyen bir Taşnak yetkilisi, bunların önemsenmemesi gerektiğini, yarı ciddi-yarı şaka bir biçimde “Bu kadarını da yapmasaydık, Taşnak Partisi’ni kapatsaydık bari” deyiverdi.
Daha önce de belirttiğimiz gibi, Abdullah Gül’ün bir “ilk” olan ziyaretinin, gerçekten “tarihi” sayılması için somut sonuçlar üretmesi gerekiyor. Bu da, Türkiye ile Ermenistan arasında diplomatik ilişkilerin kurulması ve sınırların açılması demek.
Edvard Nalbandyan, dün bize “Yolun yarısını geçtik” dedi.
Yolun geri kalan yarısında ilerlenmeye ise dünden itibaren iyimser bir ruhla başlandı...
Paylaş