Paylaş
DUBLİN - İki buçuk yıl önce Londra’daki ilk DPI (Democratic Progress Institute-Demokratik Gelişim Enstitüsü) toplantımızda Kuzey İrlanda sorununun barışçıl çözümünün mimarlarından Jonathan Powell konuşmasına, “Güney Afrika’dan çok şey öğrendik” cümlesiyle başlamıştı.
Kürt sorununun çözümü için karşılaştırmalı örnekleri öğrenmek için, AK Partili, CHP’li, BDP’li parlamenterler, bir grup akademisyen ve gazeteciyle birlikte Londra’daydık. Daha sonra Belfast’a ve Edinburgh’a gittik. Ardından ‘Cumhuriyetçi İrlanda’nın merkezine, Dublin’e. Bu yıl içinde ise Güney Afrika’ya; Cape Town’a, Johannesburg’a, Soweto’ya, Pretoria’ya.
Bu turlarda yer alanların bir bölümüyle yine Dublin’deyiz ve bir yandan DPI çalışmalarını gözden geçirirken, bir gözümüz Güney Afrika’da, dünden itibaren Pretoria’da ‘İlk Siyah Cumhurbaşkanı’ olarak yemin ettiği yerde katafalka konulan Nelson Mandela’da, diğeri Türkiye’de gelişmeleri izler vaziyette.
Bu günlerde ister Londra’da olun, ister Dublin’de; Nelson Mandela’dan çok uzak kalabilmek mümkün değil. Tıpkı Birleşik Krallık’ta olduğu gibi İrlanda’nın devlet yöneticileri de Güney Afrika’dalar. Cumhurbaşkanı Michael Higgins ile Dışişleri Bakanı Eamon Gilmore’un yanı sıra Mandela’yla yakın kişisel dostluk geliştirmiş olan ve dünya çapında saygın bir insan hakları aktivisti olarak bilinen eski cumhurbaşkanlarından Mary Robinson da Güney Afrika’dalar.
Mandela’nın, gerek Birleşik Krallık ve gerekse İrlanda’nın ‘müzik ikonları’ ile yakın ilişkileri olmuş. Bruce Springsteen, Peter Gabriel, İrlandalı ünlü müzik grubu U2 gibi. Peter Gabriel, Mandela’nın uzun hapislik yıllarında onun için ‘ırkçılığa karşı’ dayanışma konserleri düzenlemiş, Dublin’de elime aldığım Irish Times gazetesinde ise ilk gözüme çarpan Bono’nun yazısı oldu.
Bono, yazısına “The farsighted vision of a man who could not cry” (Ağlayamayan adamın uzak görüşlülüğü) başlığını koymuş ve yazısına şöyle başlamış:
“Gençlik günlerimden beri bir aktivist olarak büyük ölçüde Nelson Mandela’nın bana anlattıklarını yapıyorum. U2’nin ilk anti-apartheid girişiminde bulunduğu 1979 yılına dek geriye giden bir süreden beri, onun, benim hayatımda çok güçlü bir varlığı oldu. Ve İrlandalılık bilincinde ise bundan da çok daha gerilere giden büyük bir yeri.”
Ve Bono, yazısında kendisinin Mandela ile doğrudan kişisel temaslarına dayalı anekdotlarla süslediği yazısında, ‘Madiba’nın Atlantik’in neredeyse ortalarında bir adada yaşayan İrlandalıları nasıl etkilemiş olduğunu anlatıyor.
Bono’nun yazısından Nelson Mandela’nın gözyaşı bezlerinin tutukluluğunun 18 yılını yaşadığı Robben Adası’nda kireç ocaklarında her gün sabahtan akşama kadar güneş ışığı altında çalıştırıldığı dönemde yansıyan parlaklıktan ve gözlerine dolan tozlardan etkilendiği ve yaş üretemediğini öğrendim. Mandela ağlayamazmış ama Bono’nun dediği gibi ‘çok uzağı görebilir’ olmuş.
Nelson Mandela’nın ‘İrlandalılık bilincinde’ki gerçekten özel yeri Dublin’de çok kolaylıkla hissedilebiliyor. Irish Times’ın dünkü sayısının manşeti yine Mandela ve Johannesburg’da Obama’nın çılgınca alkışlanan konuşması ve yolsuzlukla suçlanan Güney Afrika Cumhurbaşkanı Jacob Zuma’yı protestolarla damgalanan ‘anma töreni’ne aitti.
İrlanda basınında Mandela’ya ve ‘Güney Afrika tecrübesi’ne ilişkin çok sayıdaki yazı arasında, bizim gibi Türkiyeliler açısından ‘öğretici’ olabilecek bir yazıya Irish Independent isimli gazetede rastladım. “A reconciliation commission in North would leave many facing harsh truths” (Bir uzlaşma komisyonu çok kişiyi acı gerçeklerle karşı karşıya bırakabilir) başlığını taşıyan Liz O’Donell imzalı bir yazı.
Yazının içine Sinn Fein lideri Gerry Adams’ın Nelson Mandela ile bir fotoğrafı oturtulmuş. Kuzey İrlanda çözümü için, ‘Güney Afrika’dan çok şey öğrenmiş’ olanlardan biri olan Gerry Adams, 2001 yılında Johannesburg’a gitmiş ve Nelson Mandela’ya ‘Kuzey İrlanda barış süreci’ hakkında bilgi vermiş.
Söz konusu yazı, İngilizce kısaca ‘TRC’ harfleriyle (Truth and Reconciliation Commission) ifade edilen, Türkçeye ‘Hakikat ve Uzlaşma Komisyonu’ (ya da daha kısaca ‘Hakikat Komisyonu’) olarak aktarılan ‘Güney Afrika Tecrübesi’nin Kuzey İrlanda’da nasıl yansıyabileceğini anlatıyor.
‘TRC’ ya da ‘Hakikat Komisyonu’, dünyada çatışmalı sorunların çözümüne Nelson Mandela’nın yaptığı büyük katkı. Komisyon, Güney Afrika’da 1995-2002 arasında Desmond Tutu’nun başkanlığında ‘geçmişle yüzleşme’ mekanizması olarak çalıştı. Uzun çalışmasının sonucunda muazzam bir rapor yayımladı.
Raporun giriş cümleleri şöyle: “Geçmiş adındaki canavarın gözünün ta içine bakarak, bağışlayıcılığı arzu ederek ve elde ederek ve gereken değişiklikleri yaparak, unutmak için değil ama bizi tutuklamasına izin vermemek için geçmişe kapıyı kapatalım.”
Türkiye’nin ‘geçmişle yüzleşmesi’ talebi ‘1915 Ermeni Soykırımı’ ve ‘Dersim Tertelesi’ başta olmak üzere, ‘Kürt sorunu’na ilişkin faili meçhuller konusunu da içine alacak şekilde çok geniş çevrelerin talebi haline gelmiş durumda. Kürt siyasi hareketi, Abdullah Öcalan’ın ısrarıyla ‘Güney Afrika Tecrübesi’nin ışığında ‘Hakikat Komisyonu’ önerisini, mevcut ‘Süreç’in ilerlemesi için de gündemde tutuyor.
Güney Afrika’daki ‘TRC Raporu’, başlangıç bölümünde çatışmalı sorunun ‘tarihi ve siyasi çerçevesi’ni çiziyor. Ta sömürgeci fetihler dönemine, 1659 yılının (Afrikan adı verilen Hollanda kökenli beyazların yerleştiği dönem) öncesine gidiyor. 1899-1902 Boer Savaşı’nı (Afrikanlar ile İngilizlerin savaşı) ve 1948 yılı ile birlikte apartheid’ın nasıl anayasal bir sistem haline dönüştüğünü, ‘beyaz güvenlik devleti’nin oluşumunu inceliyor.
Yukarıda sözünü ettiğim yazı bütün bunlara işaret ettikten sonra, sonunda ‘İrlanda sorunu’na yaklaşım bakımından şu dikkat çekici görüşe yer veriyor:
“Bazıları böyle bir hakikat komisyonunun bizim çatışmamızın mirası ile uğraşması gerektiğini öne sürüyor. Ama Kuzey İrlanda’daki çatışmanın, Güney Afrika’dan farklı olarak, nedenleri üzerinde anlaşılmış ortak bir anlatısı yok. Güney Afrika’daki apartheid’ın insanlığa karşı bir suç olduğu ve (silahlı mücadele yürüten) ANC ile PNC’nin meşru kurtuluş orduları olduğuna dair küresel bir konsensüs var.
Bu adalarda ise (Britanya ve İrlanda) ‘silahlı mücadelenin meşruiyeti’ne dair bir konsensüs yok. Bununla birlikte, Güney Afrika tecrübesi, insan bağışlayıcılığı ve uzlaşmanın, (çatışmaya taraf) tüm aktörler hakikat ile yüz yüze gelmeden gerçekleşemeyeceğine ışık tutuyor.”
‘Hakikat Komisyonu’ açısından bu tespiti, ‘Güney Afrika–Kuzey İrlanda’ karşılaştırması üzerinden Türkiye için ve özellikle ‘Kürt sorununun çözümü’ bakımından yapabilir miyiz?
Yaparsak ne sonuca varırız?
Daha henüz ‘dersimizin orasına gelmemiş olduğumuz’un farkındayım. Ama ‘Süreç’ ayakta tutulmaktan öteye, tekrar hareket edip yürüdüğü takdirde, mutlaka bu yukarıdaki ‘soru’nun cevabını da arayacak.
Güney Afrika da, Kuzey İrlanda da ‘çözülmüş’ ve artık ‘geride bırakılmış’ sayılan çatışma konuları. Onlar için bile çok zor olan söz konusu ‘soru-cevap’, henüz çözülmemiş olan “Türkiye’nin geçmişiyle yüzleşmesi” sorunu açısından ne kadar zor; takdir edilebilir.
Ama şimdiden üzerinde düşünebilir ve tartışabiliriz.
Nelson Mandela, Pretoria’da katafalkta yatarken, Dublin’e yansıttığı düşünceleri, Dublin’den Türkiye’ye yansıtmış olayım...
(Bu yazıyı yazdığım sırada Mazhar Bağlı adındaki bir AK Parti MKYK üyesinin adımı geçirerek, durup dururken, hiçbir gereği ve en önemlisi gerçekliği olmadan, ‘çözüme karşı olduğum’u yazdığı bir tweet’ini okudum. Bu düpedüz ahlaksızlıktır. Bundan böyle ve bundan sonra da, her kim benim ‘çözüme karşı olduğum’u söyler ve yazarsa, yaptığı ahlaksızlık olur.)
Paylaş