Paylaş
Üstelik, Condoleezza Rice’ın kendisiyle görüşmesinden bir gün, 15-20 dakika uzaklıktaki Kudüs’te İsrail Başbakanı Ehud Olmert’le yaptığı görüşmeden sadece birkaç saat sonra Mahmud Abbas’ın karşısında oturmak, Ortadoğu politikasının yönü ve “barış süreci”nin kaderi konusunda çok verimli ipuçlarını elde etmek için bulunmaz bir fırsat oldu.
Mahmud Abbas, Filistin Yönetimi’nin “idari başkenti” konumundaki Ramallah’da, efsanevi Filistin lideri Yasir Arafat’ın son yıllarını kuşatma altında yaşadığı “Mukata’a” adlı, bir zamanlar İngilizlerin inşa ettiği büyük karargah binasında oturuyor. Binanın geniş avlusunda, Japon know-how’ı ile Arafat için dev bir mozole yapım halinde.
Arafat ile en son 2002 yılında biraraya geldiğim çalışma mekanı, yaşadığı alan üzerinde “Rahmetli Başkan Şehit Yasir Arafat’ın Bürosu” yazılı levhalarla kapatılmış, Mahmud Abbas, tam karşı koridora yerleşmiş. Konuklarını kabul ettiği odada, İsrail’in insafına terkedilmiş görüntüdeki “de facto” Filistin devletinin Cumhurbaşkanlık forsu iliştirilmiş bayrağın önünde, kendisi ve Arafat’ın büyük fotoğraflarının altında görüşüyoruz.
Son söyleyeceğimi, genel izlenimimi kestirmeden söyleyeyim:
Mahmud Abbas, bütün “oyun planı”nı Hamas’ı “ekarte etmek” üzerine kurmuş.
*** *** ***
Filistin hükümetini oluşturan ve Filistin Parlamentosu’nun çoğunluğunu elinde tutan ama barış sürecine yani İsrail ile görüşmelere devam için zorunlu kılınan “üç uluslararası meşruiyet şartı”na yanaşmadığı için sıkıntı yaşayan Hamas’la bir yandan “ulusal birlik hükümeti” kurma amacıyla görüşüyor; diğer yandan da bunu yaparken, Hamas’ı devre dışı bırakacak bir stratejiyi –anlaşılabildiği kadarıyla- Rice ile, yani ABD ile kurgulayarak yol almaya bakıyor.
“Üç uluslararası meşruiyet” şartı, malum, 1) İsrail’i tanımak; 2) FKÖ ile İsrail arasında daha önce yapılmış olan anlaşmaların geçerliliğini kabul etmek ve 3) Şiddete başvurmaktan vazgeçmek. Mahmud Abbas, bu “şartları” kabullenmiş olduğu için, gerek ABD’nin ve gerekse İsrail’in ve hatta Arap ülkeleri ile “uluslararası camia”nın “zımni” desteğine sahip.
Ancak, Filistin halkı zemininde kendi tabanını sağlama alabilmesi ve örgütü Fetih’in Hamas’ı alt edebilmesi için, halkına somut imkanlar sağlaması ve barış sürecini harekete geçirebilmesi lazım. Bir yıl önceki Filistin seçimlerinde Hamas yüzde 43, Fetih, yüzde 41 oy almış ama bizimkine benzer seçim sistemi sayesinde, 128 sandalyeli Filistin Parlamentosu’nda Hamas, 72 milletvekili elde etmişti.
Şu an Filistin halkı, Hamas ile Fetih arasında, yüzde 50-50 bölünmüş durumda ve Gazze, taraflar arasında “iç savaş” benzeri bir çatışmanın sahnesi halinde.
Mahmud Abbas, Rice ile görüşmesinden belirgin ölçüde memnun. Bir ay içinde, “barış süreci”nin başlayacağını ve bir “bağımsız Filistin devleti”nin kurulmasına gidecek “nihai statü”nün görüşülmeye başlanacağı kanısında. Nitekim, bir ay içinde Rice-Abbas-Olmert arasında üçlü görüşmelerin başlayacağı ilan edildi. Amerika’nın yeni Ortadoğu açılımının ilk adımı, Filistin-İsrail barış müzakerelerini canlandırmak oluyor.
Peki, Hamas’la kurulacak bir “ulusal birlik hükümeti” ihtimali?
Filistin Devlet Başkanı, bu sorumuza, “Bunun barış süreci ile ilgisi yok. Eğer, kurulursa ne ala. Kurulmazsa, müzakereleri yürütmekten sorumlu olan benim. Varılacak sonuç ise Filistin Ulusal Konseyi’nde (FKÖ’nün parlamentosu) –dikkat Hamas’ın çoğunlukta bulunduğu Filistin Yasama Meclisi, yani Filistin Parlamentosu değil- veya referandumda karara bağlanacak” karşılığını veriyor.
Ya, Hamas’ın “hükümet darbesi” diye nitelediği “erken seçim” çağrısı?
Mahmud Abbas, buna ise, “Eğer ulusal birlik hükümeti kurulursa gerek kalmaz. Yoksa, yürürlüğe koyarım” cevabıyla, bir anlamda, Hamas’ı “ölümlerden ölüm beğen” türü tercihlere zorlayacak ve ABD’nin onayını almış “stratejisi”nin ipuçlarını veriyor.
Mahmud Abbas’ın kabul etmeye yanaşmadığı, İsrail’in ve onu arkalayan Amerikan diplomasisinin “geçici sınırlarda bir bağımsız Filistin devleti”nin kurulması.
Arafat’ın halefiyle konuşmamızda ondan edinilen izlenim, Amerikan diplomasisinin Ortadoğu’da yeni hareketliliğini ve yönünü yansıtıyor.
*** *** ***
Türkiye, Mahmud Abbas’ın gözünde bu çerçevede nereye oturuyor?
Başbakan Tayyip Erdoğan ile sürekli temas halinde olduğunu, onun destek vaad ettiğini, gerektiği zaman “özel temsilci” yollayabileceğini söyledikten sonra, TOBB’un Gazze’nin kuzeyindeki “sanayi bölgesi projesi” için Rifat Hisarcıklıoğlu’na “açık çek” verdiğini, Fransızca “carte blanche veriyorum” diye belirtiyor.
TOBB, Filistin tarafından bir ay içinde bir “imtiyaz sözleşmesi” imzalanması sözünü elde etti. Hamas hükümetini, dış dünya kabullenmediği için, Hamas’ın, bu anlaşmayı imzalaması için Mahmud Abbas’a “yetki devretmeyi” kabule ikna etmiş durumda.
TOBB’un “diplomatik başarısı” İsrail’i de, bir “Güvenlik ve Ticareti Kolaylaştırma Protokolü” imzaya ikna etmesiyle taçlanacak. Bu amaçla, İsrail Savunma Bakan Yardımcısı Ephraim Sneh ile dün sabah Tel Aviv’de yapılan görüşmeden hayli umutlu ayrıldılar.
Bu diplomasinin varacağı zirve noktası, 15 Şubat’ta Ehud Olmert’in Ankara ziyareti sırasında, Mahmud Abbas’ın da Ankara’ya gelerek, “üçlü zirve”nin yapılması ihtimali. Filistinli lideri, buna hazır ve istekli.
“TOBB diplomasisi”nin daha gideceği yol var. Tabii, bu “rota”, TBMM’de dünkü “Kerkük oturumu”ndan sonra, Türkiye ile ABD arasındaki ilişkilerin alacağı yönden de etkileneceğe benziyor...
Paylaş