Paylaş
O nedenle bir önceki yazıya “Bu gerçekten şike operasyonu mu; yoksa bir Fenerbahçe operasyonu ya da Aziz Yıldırım operasyonu mu?” sorusuyla girmiştim.
Tıpkı 28 Şubat sürecinde olduğu gibi, medya, bu “operasyon”un vurucu gücü olarak kullanıldı ve Aziz Yıldırım, savcı önüne çıkmadan günler önce kamuoyu algısı elde edilerek bitirildi. Onun ismi üzerinden Fenerbahçe de sarılması belki yıllar alacak şekilde ağır yaralandı.
Pazar sabahı Aziz Yıldırım gözaltına alındığı andan itibaren medyaya servis edilen ve önemli bölümü doğru çıkmayan “bilgi-bulgu-delil” sağanağı ile “yargısız infaz” yerine getirilmişti. O andan itibaren “Ergenekon bülbülleri”nin şakımaya başlayacağını, bu operasyonun “hukuk çiğnenerek” yapılması üzerine, “İşte Ergenekon ve Balyoz’da da aynı şey yapıldı” diyeceğini adım gibi biliyordum.
Ergenekon-Balyoz lobisinin oportünizmi
Dolayısıyla, bu şekilde yürütülen bir “Şike Operasyonu”nun “Ergenekon lobisi”ne Ergenekon ve Balyoz üzerinde “şaibe” varmış gibi bir argüman kozu sağlayacağının farkındaydım.
Ak Parti’nin şunun şurasında bir ay önce yüzde 50’lik bir seçmen desteğiyle yeniden iktidar olmasının, “Ergenekon-Balyoz hattı” için “ölüm fermanı” gibi algılanacağı besbelliydi.
Yapabilecekleri tek şey, “desperado” eylemlerine girişmekti, ki, bunu CHP’nin TBMM boykotu ile yaptılar. Sonuç, CHP’yi ve onun üzerinden Ergenekonculuğu güçlendirmek olmadı. CHP, gülünç duruma düşmeye başladı ve şimdi TBMM faaliyetlerine katılmak için “cankurtaran simidi” arama görüntüsüne girdi.
Şimdi medet umacakları bir başka şey varsa, Fenerbahçe gibi bir “ulu çınar”ı odağına alan operasyonun “faullü” yürümesinden kendilerine ekmek çıkartmak.
Aç kalacaklar.
Benim dünkü, operasyonun “hukuk dışına çıkarak yürütülmesinden adalet gelmeyeceği”ne ilişkin yazımı, “aynı şey Ergenekon ve Balyoz için geçerli değil mi? Aklın başına şimdi mi geldi?” salvolarıyla değerlendiriyorlar.
Cevap basit: Hayır, değil!
Ergenekon ve Balyoz, somut deliller üzerinde yürüdü. Umraniye’de, Eskişehir’de, Poyrazköy’de, Ankara’da ortaya çıkan silahlar, bunların bağlantıları, Danıştay saldırısı ile ilişkileri, Özden Örnek ile Mustafa Balbay’ın birbirini tutan “günlükleri”, “ıslak imza”, Gölcük’te karargahın altından çıkan sayısız belge, TSK’da hazırlanan “andıçlar”, bütün bunlar teknik raporlarla gerçekliği saptanmış bulgulardı.
Ayrıca, Türkiye’de üç darbe, bir “postmodern darbe” gerçekleşmedi mi? Bunların “medya ayağı” yok muydu? Ortaya dökülen Ayışığı, Sarıkız vs. darbe planları “sanal” mı?
Sahada “şike” yok
Peki, aynı durum “Şike Operasyonu” ya da Fenerbahçe için geçerli değil mi?
Cevap yine basit: Hayır, değil!
Kirli işlere bulaşmış, bu bulaşıklıklarının somut delilleri ortaya çıkmış yöneticiler yok demedik.
Dediğimiz şu: Fenerbahçe’nin bu sene futbolda elde ettiği şampiyonluk, “şike” ile kazanılmadı. Emek ve alınteri ile kazanıldı. “Şike” ile kazanıldığı algısını oluşturmak için medyanın kullanımına sunulan “bilgi ve belgeler” bunun öyle olduğunu ortaya koymuyor.
Futbol, 90 dakika süren, 11’er kişinin oynadığı ve sonucun oynayanların performansından, raslantıya, şansa, bir dizi faktöre bağlı olarak her an değişebileceği bir oyun.
Fenerbahçe’nin mercek altına alınan maçlarının hiçbiri “şike” ile kazanılmadı. Tam tersine, rakipleri, Fenerbahçe’nin şampiyonluk yarışında olduğu diğer takımlara göstermediği direnci, müthiş biçimde Fenerbahçe’ye karşı gösterdiler.
Aykut Kocaman ve Alex de Souza’nın söylediği gibi, o maçları Fenerbahçe kaybedebilirdi de. “Şike şaibesi”ni doğrulayacak tek bir saniye olmadı o maçlarda.
Hani o görüntülü deliller?
Şu “mercek” altına alınan maçlarda Fenerbahçe’ye avantaj sağlamak için “maç satmış” kaç oyuncu var gözaltında ya da tutuklu?
Karabükspor’dan ve Eskişehirspor’dan Fenerbahçe’ye transfer edilen Emmanuel Emenike ve Sezer Öztürk Pazar günü gözaltına alınmışlardı. Pazartesi günü medya Emniyet’ten servis edilen bilgilerle, iki oyuncunun yandığını, çok sağlam “deliller” bulunduğunu yazıp çizmedi mi?
Emenike’nen para alırken görüntülerinin polisin elinde bulunduğu medyada gürültülü biçimde ortaya atılmadı mı?
Salı günü o gün Emniyet’e uğramış olan Eyüp Can’a sordum, “Bitti mi Emenike?” Eyüp Can, “Unut onu artık” gibisinden bir cevap verdi. Emenike ve Sezer Öztürk, Çarşamba günü serbest bırakıldılar. Yani, tutuksuz olarak bile yargılanmayacaklar.
İşlerinin başına, Fenerbahçe takımının kampına döndüler.
Sahadaki futbolcuya yansımayan, kulüp yöneticileri ile menajerler arasında döndüğü ileri sürülen para trafiği ile sahada kazanılan şampiyonluğun “şike eseri” olduğu söylenebilir mi?
Koskoca Fenerbahçe’ye, gönüllerini o kulübe adamış milyonlarca kişiye leke sürülebilir mi?
O Fenerbahçe ki, yıllardır futbolda “fair play” öncülüğü yapıyor, stadlardan küfür ve hooliganlığı önlemek için ön alıyor. Bunu somut olarak uyguladı. Kendi stadyumunda olay çıkaranları kamerayla saptayıp polise o teslim etti. Tribünlerde parasız bilet teminiyle yerleştirilen taraftar profilini ortadan kaldırdı. 14 Nisan’da çıkan kanunun çıkması için en büyük çabayı o gösterdi.
“Şike operasyonu” yapılacaksa, Fenerbahçe’yi merkezine alarak yapılırsa, milyonlarca kişinin “adalet” duygusu yerlebir edilir. Türkiye Futbol Federasyonu bunca yıldır şike dosyalarını hasıraltı edip, Fenerbahçe hakkında karar vermeye kalkarsa, buna elbette başkaldırılır.
M. Ali Aydınlar istifa etsin
Futbol Federasyonu’nun çiçeği burnunda başkanı, bir Fenerbahçeli olan M. Ali Aydınlar. Gönlündeki en büyük hedefin bir gün Fenerbahçe’ye başkan olmak istediğini bilmeyen yok.
Eyüp Can, Perşembe günü Aydınlar’ın hayatının en büyük sınavıyla karşı karşıya olduğunu yazdı. Fenerbahçe’ye küme düşürürse, başkan olma hayalini ebediyen unutacağını belirtti.
M. Ali Aydınlar’ın önünde basit bir karar var: Fenerbahçe’ye yönelik, arkasında kimin ve niçin olduğu belli olmayan ama olduğu besbelli bir “tertip”in piyonu olmak istemiyor ve “birgün hayalini gerçekleştirmek” istiyorsa, pazartesiye kadar zamanı var. Futbol Federasyonu Başkanlığı’ndan istifa etsin.
Fenerbahçe’yi hedef alan bir tertibin içinde, “ama hukuk” gerekçesiyle, hukukun nerede, kim tarafından, nasıl uygulandığı belli olmayan bir ortamda hiçbir Fenerbahçeli yer alamaz. Sadece hayalini değil, Fenerbahçe’yi ve Fenerbahçelileri ebediyen unutur.
Sonuç: Polis ve yargı, doğru da yapar; yanlış da. Ergenekon ve Balyoz operasyonları, somut bulgulara dayalı doğru soruşturmalardır. “Şike Operasyonu” ise başından itibaren hukuk ihlaline dayalı, 28 Şubatvari, medya eliyle yürütülen, arkasında ortaya çıkmamış hesaplar bulunan bir “anti-Fenerbahçe” operasyon.
Fenerbahçe’nin hakkını ve onurunu savunmak da, hukuku savunmak gibi, her Fenerbahçelinin hakkı ve ödevidir.
Paylaş