Paylaş
Bakan’ın kararını etkilemek gibi bir niyetimiz yok. Hatta dava açılması çok da iyi olur. Konuyu, bu arada 301’in, Türkiye’de “ifade özgürlüğü var mı; varsa ne kadar var, ne kadar yok”; bütün bunların yeniden tartışılmasını canlandırır. İyi olur.
Hatta imza kampanyasını da canlandırabilir. Bu konuda sanık olmaya can atacak çok sayıda insanın bulunacağını seziyorum.
Dava açılması çok iyi olur da, önemli sakıncası var. Namı kötü 301’in aralarında Türkiye’nin uluslararası değer ve ün taşıyan yüzlercesinin bulunduğu binlerce vatandaşını birdenbire sanık sandalyesine oturtmaya kalkışmaktan daha çok “Türk milletini alenen aşağılamak”tan daha çarpıcı bir örneği nasıl olabilir?
Dış dünyada imza kampanyasına konu olan metin ile bu metin üzerinden oluşturulan suç duyurusu metnini arka arkaya okuyan herhangi bir kimse, Türklerin bir bölümünün Türkçe’yi anlama özürlüsü olduğu gibi bir hükme de varabilir.
*** *** ***
Ne demek istediğimizi biraz daha açalım. Ankara’lı 6 vatandaş, “Ermenilerden özür dileme kampanyasını organize edenler ve bildiriye imza atanların, TCK’nın 301. Maddesinde düzenlenen ‘Türk milletini alenen aşağılama’ suçu kapsamında cezalandırılmaları istemiyle suç duyurusunda bulunuyorlar.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın işleme koyduğu bozuk Türkçe’li dilekçede şöyle deniyor:
“… Aynı tarihlerde Ermeni çete örgütlerinin, emperyalist işgalcilerin işbirlikçisi sıfatıyla yüz binlerce Türk insanına vahşice katliam uygulamalarına vicdanları kör ve kapalı bulunan bu sözüm ona aydınların, ‘inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor’ dedikleri olgunun; ‘Türklerin Ermenilere soykırım yaptıkları’ iddiasından ibaret olduğu dünya alemce bilinen bir olgudur. Çünkü şu ana kadar hiçbir geçerli delile dayandırılmamış bulunan sözde soykırım iddiasının, çirkin bir iftiradan ibaret olduğu, Türk Devleti’nin haklı olarak vazgeçilmez bir politikası olagelmiştir. İşte aydın geçinen bildiricilerbu politikayı ‘inkar’ olarak tanımlamakta; kendilerini bu inkara katılmadıklarını beyanla, sözümona, Türk milletini soykırımla suçlamaktadırlar. Büyük Türk milletinin, uluslararası metinlerde insanlık suçu olarak tanımlanan soykırımcılıkla itham edilmesi, Türk milletinin aşağılanması anlamına gelmektedir. Şüphelilerin söz konusu aşağılama eylemi, bütün dünyaya hitap eder şekilde internet üzerinden gerçekleştirilmekle ve de bütün basın yayın organlarına servis edilmekle, bu aşağılamanın ‘alenen aşağılama’ olduğu da tartışma götürmez netlikte ortadadır.”
Gerçi, “suçu katlar” nitelikte olacak ama basın yayın organlarına servis edilmekle şu “alenen aşağılama” olduğu “tartışma götürmez netlikte ortada” olan imza metnini bir kez daha hatırlayalım.
“1915’te Osmanlı Ermenileri’nin maruz kaldığı Büyük Felaket’e duyarsız kalınmasını, bunun inkar edilmesini vicdanım kabul etmiyor. Bu adaletsizliği reddediyor, kendi payıma Ermeni kardeşlerimin duygu ve acılarını paylaşıyor, onlardan özür diliyorum.”
Burada, “Türklerin Ermenilere soykırım yaptıkları”nı ya da “Türk milletinin soykırımla suçlanmasını” ifade eden ne var? Ayrıca, Türk Devleti’nin politikasına katılmamak niçin “Türk milletini soykırımla suçlamak” anlamına gelsin ki? Bazılarının zihninde “devlet” ile “millet” arasında “eş anlamlılık” olabilir. Ancak, bu, hiçbir şekilde doğru olmadığı gibi, öyle düşünmek ve ona göre davranmak gibibir “yasal zorunluluk” da yok.
Yani, Türk Devleti’nin geleneksel bir “inkar” politikası söz konusu ise, bu, hiçbir şekilde “Türk milletini soykırımla suçlamak” gibi anlamına gelmez.
Suç duyurusu metni, müthiş bir totoloji örneği olarak orta öğretimde “Mantık” derslerinde okutulmaya hak kazanıyor.
*** *** ***
İşin ciddiyetle bağdaşması imkansız yanlarını bir kenara bırakalım da, son günlerde “ulusal ve toplumsal bilgi dağarcığımız”a düşen çok önemli bir belgeye değinelim.
Murat Bardakçı tarafından “Talat Paşa’nın Evrak-ı Metrukesi” adıyla yayımlanan Ermeni Tehciri’nin baş sorumlusu, Birinci Dünya Savaşı’na ülkeyi sokan İttihatçı yönetimin önce İçişleri Bakanı, daha sonra Başbakanı olan Talat Paşa’nın konuya ilişkin notlarına.
Talat Paşa’nın notlarında 1914 nüfus kayıtlarına göre 1,187 bin 818 Ermeni Gregoryen, 63,967 Ermeni Katolik nüfus var. Her ikisinin toplamının, 1 milyon 256 bin 403 ibaret olarak gösterildiği ifade ediliyor. Nüfusa yazılmayanlar ile bu rakamın daha artacağına da dikkat çekiliyor.
Talat Paşa’nın “Sevkolunan Ermeni Mikdarı” başlığı ile kitabın 77.sayfasında yer verilen belgesinde, bunun toplam rakamı 924,158.
Bu rakam öldürülen Ermenilerin toplam rakamı değil. Tehcire tabi tutulanların sayısı.
Murat Bardakçı, kitabın önsözünde “Paşa’nın evrakı dikkatle incelendiğinde, tehcirin geniş çaplı bir yer değiştirme olduğu görülür. Mesela, Van’daki Ermeni nüfusun bir kısmı İzmit’e, İzmit Ermenileri’nin bir bölümü Kütahya’ya, Kütahya’dakilerin bazıları Afyon’a nakledilmekte; benzer nakiller bir çok vilayette uygulanmakta...” diyerek, Tehcir’in Ruslarla savaş cephe gerisini boşaltmak amaçlı sadece ve zorunlu bir askeri önlem olduğu savını boşa çıkarıyor.
Yerinden edilenlerin ezici çoğunluğu –bir kısmı öldürülmemiş olsa bile- geri gelemediğine, yüzlerce yıl yaşadıkları topraklardan kökleri kazınmış olduğuna göre; adını ne koyarsanız koyun, bu tartışmasız bir “Büyük Felaket” değil de nedir?
Bu “Büyük Felaket”ten sorumlu tutulacaklar elbette var. Kimler olduğunu Doç.Dr. Gökhan Bacık’ın “Muhafazakar akla çağrı” başlığıyla 3 Ocak’ta Zaman’da yayımlanan yazısındaki satırlardan izleyelim.
“... Ermeni meselesi bağlamında sözü edilen dönemde yönetimde, gücü bir askeri darbe ile ele geçirmiş İttihat ve Terakki Partisi bulunmaktadır. Dolayısıyla bu dönemde olup bitenleri ‘Türkler yaptı’, ‘Osmanlılar yaptı’ gibi muğlak ve açıklayıcı olmayan ifadelerden kurtarıp ‘İttihat ve Terakki yaptı’ düzlemine çekmek gerekir. İttihat ve Terakki, hiçbir şekilde yerleşik Osmanlı düzenini temsil etmez... Darbe esnasında Yakup Cemil, Osmanlı Harbiye Nazırı Müşir Nazım Paşa’yı alnından vurmuştur! Bir zaman sonra binlerce genci Sarıkamış’ta ölüme götürecek kadar hesapsız ve maceraperest Enver Paşa ise silahını Osmanlı sadrazamının alnına dayayarak istifaya zorlamıştır. Aslında, İttihat ve Terakki, yüzyıllardır süren çok milletli Osmanlı barışını sona erdiren tarihsel kırılmayı temsil etmektedir. Bir kere, başlangıcından Cumhuriyet dönemine uzanan şekliyle İttihatçıların pek çoğu ya aşırı milliyetçi yahut ırkçıydı...”
Bugünkü Ergenekoncuların “siyasi DNA”ları gibi!
Paylaş