Paylaş
Genelkurmay Başkanı’nın öfkesi haklı ve anlaşılabilir cinsten. Ancak verdiği tepkilerin adresi çok kez anlaşılmıyor. “Vicdansız” olan kim? Belgeleri yayımlayan Taraf gazetesi mi? Yayımlanan belgelere inananlar mı? Belgelerde yer alan bu “vicdansız” komployu düşünmüş olanlar mı?
Bir köşe yazarı dün “Org. Başbuğ, planla ilgili ‘Aklı ve vicdanı olan hiçbir kimsenin kabul etmesi mümkün değildir’ noktasına 2003 Mart ayının başlarında yapılan toplantıya katılan silah arkadaşlarına bizzat sorarak mı gelmiştir?” sorusunu ortaya attı. Ardından, “O soruyu bize de sormasında hiçbir mahzur yok, hatırı için istediği türde bir cevap da verebiliriz; ancak ‘Allah Allah diye taarruz eden bir ordu nasıl cami bombalamayı düşünür?’ ağır mı ağır sorusunu ‘Balyoz Planı’nı hazırlamakla görevli kişilere de sorsa iyi olacak… Bir an önce sorup bizleri de bilgilendirmeli” diye yazdı.
Taraf’çılar gayet rahat. Ellerinde 5000 sayfayı aşkın belge var. Dört DVD’de toplanmış. Kırmızı damga ile “Gizli” yazılı “ıslak imzalı” belgelerin bir kısmını, ben de gördüm. Zaten DVD’leri İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na teslim etmişler. Yayımladıkları belgelerdeki sunumları ve ses kayıtlarını isteyen her medya kuruluşlarına verebileceklerini de bildirdiler. Genelkurmay, istediği takdirde ellerindeki tüm belgeleri ona da verecekler.
Ellerinde çeşitli “listeler”i de bulunan belgelerin üzerinde ekleme vs. yapılmasının teknik açıdan mümkün olmadığını açıklıyorlar ve tümünün bilgisayar kayıtlarının bulunduğunu yani hangi bilgisayardan kimin elinden çıktığının belli olduğunun altını özellikle çiziyorlar.
Dolayısıyla Genelkurmay “vicdansızlar”ın kim olduğunu, Başkan’ın adresi belirsiz konuşmalarına hiç gerek kalmadan öğrenebilecek ve “bizleri de bilgilendirebilecek”.
Bu arada yeri gelmişken, “Darbe Planı”ndaki “Milli Mutabakat Hükümeti”ne ismi yerleştirilmiş olan Işın Çelebi, beni aradı; çok açık ve sert bir dille “İsmimin bu listelerde geçmesini kendime hakaret sayıyorum. Ben her türlü darbeye, darbeciye ve darbe kavramına karşı bir insanım. Benim dünya görüşümün temel dayanaklarından bir tanesi demokrasiye ve hukukun üstünlüğüne olan inancım ve bağlılığımdır” dedi ve ismini o listeye yerleştirenleri şiddetle kınadığını açıkladı. Işın Çelebi’nin bu açıklamasını duyurmayı ve kayda geçirmeyi görev biliyorum.
*** *** ***
Söz “vicdansızlık”tan açılmışken, günlerdir kamuoyunun gözleri önüne televizyon ekranlarından yansıyan tartışmasız “vicdansızlık” görüntüleri Tekel işçilerine ait. Ankara’da 43 gündür kış-kıyamette saygıdeğer bir mücadele örneğiyle hak arıyorlar.
Taleplerine tümüyle katılmasanız bile, toplam 12 bin Tekel işçisinin 4000’inin Ankara’ya yığılarak yürekleri dağlayan görüntüler vermesine vicdanınız nasıl izin
verebilir? Hükümet etmek, istatistiklerin rasyonelliğine sığınmanın ötesine geçmek ve devletin nitelikleri arasında sayılan “sosyal devlet” ilkesini hatırlamayı da gerektirir.
4000 Tekel işçisini Ankara sokaklarında kış aylarında süründürmek yerine “sosyal programlar”a kafanızı çalıştıramaz mıydınız?
“Sosyal devlet” kavramını hatırlamakta zaaf gösteren hükümet, çeşitli konularda –bu arada dış politikada da- büyük yanlışlara dalmış vaziyette. Dış politikada temel hata, Ermenistan ile imzalanan protokollerde kendisini ortaya koyuyor.
Ermenistan protokollerine ilişkin olarak izlenen politikanın hatasının teknik ayrıntısı, geçen hafta Radikal’de Erdal Güven’in yazısında ayrıntılı olarak ortaya konmuştu. Değerli diplomat Temel İskit, dünkü Taraf’ta “Yazık Oluyor” başlıklı “Herhangi bir hukuki metin gibi devletlerarası anlaşmaların lafzı kadar ruhu da önemlidir. Lafzın yorumu anlaşmaya götüren ruhun ışığında yapılır” diye girdiği yazısında hükümetin bu konuda “ruhunu yitirdiğini” anlatıyor.
Temel İskit, yazısını şöyle noktalamıştı:
“Anlaşılan zaten Azerbaycan ve iç kamuoyunun baskısıyla Karabağ’ı ön koşul yaparak süreci zora sokan Ak Parti hükümeti Zürih ruhunu kaybetti, kaybediyor. Ama bu arada normalleşme girişiminin sekteye uğramasının sorumluluğunun bir kısmını Ermenistan’a yıkmak fırsatını da kaçırmamak istiyor. Türk diplomasisinin son yıllarda attığı en cesur ve en yapıcı adıma yazık oluyor.”
Mesele budur.
*** *** ***
“Balyoz Darbe Planı” çevresinde kopan ve gündemin tepesine doğal olarak yerleşen tartışmalar, Güneydoğu’da baskı ortamının koyu biçimde toplumun üzerine çöktüğünü gözlerden kaçırıyor. Gözünü oradaki tehlikeli gelişmelerden ayırmayan Oral Çalışlar, günlerdir dikkatleri oraya da çekmeye çalışıyor.
Güneydoğu’da tutuklanan ve gözaltına alınanların sayılar 1000’lerle hesaplanır oldu. “Açılım”, dağdakileri ovaya indirmeyi, hapishaneleri boşaltmayı, sürgündekileri ülkeye geri döndürmeyi hedef alması gereken bir “siyasi hamle” iken, ovadakileri dağlara yönelten, hapishaneleri daha da dolduran, sürgündekileri sabit tutan bir uygulama halini alıyor.
Hükümetin boynuna dolanacak ve bir süre sonra onu nefessiz bırakacak asıl belâ orada, Güneydoğu’da.
Ak Parti hükümetinin Güneydoğu politikasında “kılavuz”u kim, bilemiyoruz ama uyguladığı politika, sorunu bugüne dek içinden çıkılmaz ve kangren hale getiren 1990’ların bildik “devlet güvenlik politikası”nın son halkasından gayrı bir izlenim vermiyor. Ak Parti hükümeti, mayın döşeli bir zeminde, çıkmaz sokakta uygun adım ilerliyor sanki.
Doğruya doğru; eğriye eğri…
Paylaş