Paylaş
Rim Eşref geçen yıl 25 Ocak-11 Şubat arasında Kahire’de Tahrir Meydanı’nda “tarih yazan” gençlerden biri. Onlara “Tahrir gençliği” deniyor. Abdullah Gül’ün Kahire ziyaretinde görüştükleri arasında yer alıyor.
Başörtülü genç kız geçen yıl Kahire Üniversitesi’nin Güzel Sanatlar Fakültesi’nde son sınıfta öğrenciymiş. Şimdi genç bir mimar olarak hayata atılmış. “Gidiyorum sık sık. Fırsat bulduğum ya da yarattığım her vakit” diye cevaplıyor sorumu.
Niçin?
“Baskıyı hissettirmek gerekiyor. Devrim daha devam ediyor...”
Türkiye’nin Kahire Büyükelçisi’nin rezidansında kocaman bir masa, 40 kişiye yakınız. Mısırlılar, rengarenk bir siyasi yelpaze sergiliyorlar. “Tahrir gençliği”nin yanı sıra, seçimlerde yüzde 21 oranında oy toplayarak parlamentoya Müslüman Kardeşler’in (Hürriyet ve Adalet Partisi) ardından en büyük gücü oluşturarak giren Selefilerin Nur Partisi’nin lideri Muhammed Faris ve yardımcılarından Kahire Amerikan Üniversitesi’nin rektör yardımcısı ve bir dekanı (Muhammed el-Baradei’in kızkardeşi Leyla el-Baradei) iki başı açık kadına, üniversite hocalarından Müslüman Kardeşler’den iş adamlarına yayılan kalabalık bir topluluk.
Bir de SETA Vakfı’nın Arapça yayımlanmaya başlanan “Ru’iyye Turkiyye” (Türkiye Perspektifi) dergisinin Kahire’de düzenlediği “Arap ve Türk Perspektiflerinden Devrim sonrası Ortadoğu” başlıklı konferansa katılmak üzere Türkiye’den gelenler. Hararetli bir görüş alışverişindeyiz.
Türkiye’nin siyasi ve ekonomik olarak Ortadoğu’ya girişinin eksik olan ayağı “karşılıklı entelektüel etkileşim”in ilk örneklerinden biri Kahire’de gerçekleşiyor.
Mısır’ın asker sorunu
Mısır’da daha önce de altını çizdiğimiz gibi çok önemli bir “geçiş dönemi” yaşıyor. Bir sürü paradoks bir arada. Örneğin, ülkede “askeri yönetim” var ama “devlet” yok; bir yandan da pekala “devlet”in Hüsnü Mübarek’ten arta kalan tüm kurumlarının var olduğu ama “yönetim”in bulunmadığı bir dönem. Hürriyet ve Adalet Partisi seçimleri kazandı ama henüz iktidar direksiyonunu tam olarak ele geçirmiş değil.
Henüz anayasa yok; cumhurbaşkanı seçilmedi. Tüm tartışmalar bu konular etrafında dönüyor; anayasa cumhurbaşkanı seçilmeden önce mi yapılıp halk oyuna mı sunulmalı, yoksa bir an önce cumhurbaşkanı mı seçilmeli?
Cumhurbaşkanı’nın yetkileri ne olmalı, ne olmamalı? Cumhurbaşkanı ile parlamento uyumsuz olursa, ne gibi yönetim sorunları çıkar? Bu ihtimali önlemek için ne yapılmalı?
Eski rejimin geri dönme ihtimalinin önü nasıl kapatılmalı? Askerlerin yetkilerini nasıl sınırlanmalı? Askerlerin kışlaya dönmesi ve sadece askerlikle uğraşmaları nasıl sağlanmalı? (Bu arada, ekonomide ordunun payının ekonominin yüzde 20’si gibi akıl almaz bir oran olduğunu da kaydedelim.)
Ayrıca, Mısır’ın kiminle savaşma ihtimali var ki, ABD’nin askeri yardımı 1.3 milyar olarak devam ediyor? Ne için? Askeri harcamaları kim denetleyecek? Nasıl denetlenecek?
Sorular soruları kovalıyor. Bu gibi konularda “Türkiye tecrübesi” Mısırlılar için özel anlam taşıyor. Türkiye’de son bir-iki yıl içinde askerin şimdi içinde bulunduğu konuma nasıl getirildiğini öğrenmek istiyorlar.
Konferansın sabah oturumunda konuşan ve Türkiye’ye yakından izleyen ünlü yazar Fehmi Huveydi, “Biz, 1970’lerin Türkiye’sini değil, 2000’lerin Türkiye’sini örnek almak istiyoruz” dedi.
Hürriyet ve Adalet Partisi’nin bir milletvekili ise “Devrimci enerjiyi parlamentoya taşırsak, bunun karşısında Askeri Konsey duramaz” diyerek, geleceğe ilişkin iyimser bir tablo çizdi.
Müslüman Kardeşler: Mısır merkez sağı
Müslüman Kardeşler’i yıllardır dışarıdan işitmiş olmak ile Kahire’de tanımak hayli farklı. Hemen hepsi kravatlı, birçoğu akıcı bir İngilizce konuşan yeni seçilmiş milletvekilleri, Ak Parti’den örneklerle, “din ile siyaset arasında ayrım yapmak gerektiği” yolundaki uyarılara, “Biz, hiçbir zaman seçim kampanyasında dini söyleme başvurmadık. Seçim bildirgemizde de yoktu. Tümüyle ekonomik konulardan söz ettik” diye cevap veriyorlar.
Kahire’deki Müslüman Kardeşler, dışarıdan sanıldığının aksine “militan siyasi İslamcılığı” değil; Mısır halkının büyük bölümünün eğilimlerini yansıtan “Mısır muhafazakarlığı”nı, bir başka deyimle “Mısır merkez sağı”nı temsil ediyor.
Hürriyet ve Adalet Partisi, bir yandan “devlet yönetim sorumluluğu”nu üstlenmeye hazırlanıyor, bir yandan da şu sıra “sokağa çıkmamak”la birlikte, sokaktaki yani Tahrir’deki baskının askerler üzerindeki baskıya devam ettirmesini istiyor ve arkalıyorlar.
Mısır’ı Kahire’den, içinden kavramaya çalışırken, Mısır’da demokrasi yolundaki ilerlemenin Suriye’deki zalim rejimin devamını da imkansızlaştıracağını anlayabilmek mümkün. “Demokratik Mısır”, Arap dünyasının lider konumuna tekrar döndüğü takdirde, tahteravallinin öbür ucundaki Suriye’deki zalim rejimin günleri daha da kısalacak.
Suriye’de İran ve Rusya’nın politikası nedeniyle gereksiz yere kan dökülüyor. Başşar Esad’ın ayakta kalabilmesi söz konusu değil.
Türkiye, bu “yeni Ortadoğu denklemi”nde doğru yerde konumlanmış durumda. İki komşusu Rusya ve İran’la ters pozisyon almasına, güney komşularından Irak Başbakanı’yla ilişkileri kötüleşmesine, Suriye ile ipleri kopartma noktasına gelmiş olmasına rağmen, bu böyle.
“Devrimci” Kahire’den böyle görünüyor.
Devam edeceğiz...
Paylaş