Ankara yalanları; Washington-Bağdat gerçekleri...

Milli Güvenlik Kurulu’nun son toplantısının ardından yayınlanan açıklamada, Türkiye’nin karşılaştığı sorunlara çözüm bulunması amacıyla “Irak ile siyasi ve diplomatik çabaların yoğunlaştırılması” gibisinden bir ibarenin yer alması, son iki hafta içinde, Tayyip Erdoğan-Abdullah Gül ikilisi ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt arasında yaşanan “Kürt liderler ile görüşme-görüşmeme” polemiğinde, hükümetin “galip geldiği” şeklinde yorumlara zemin oluşturdu.

Haberin Devamı

İlk bakışta, bu konuda “Hükümet-Asker görüş ayrılığı”nda ilkinin yaklaşımının ağır bastığı izlenimini doğdu. Böyle olduğu kuşkulu.

Böyle olduğunun kuşkulu olduğunu anlamak için, Tayyip Erdoğan’ın Mart’ın ikinci yarısında Bağdat’a gideceğine ilişkin bir bilginin basına aktarılmasından ve daha da önemlisi “Türkiye’nin Irak’ta barış için devreye girdiği”ne, “Irak’a Komşu Ülkeler Zirvesi”nin yapılmasına ön ayak olduğuna ilişkin açıklamadan anlayabiliyoruz.

Buna göre, “Türkiye, Irak’ta güvenliğin sağlanması konusunda üç aşamalı bir planı hayata geçirmek için” temaslarını arttırmış ve “Irak’a Komşu Ülkeler Zirvesi” ardından ABD, AB, BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin katılımıyla genişletilmiş bir toplantının yapılması için harekete geçmiş. İlk olarak bürokrat, özel temsilci, üst düzey ve memur ve büyükelçilerin katılacağı toplantının 11-12 Mart tarihlerinde Bağdat’ta yapılması, arkasından Mart ayı sonuna doğru daha üst düzeyde bir toplantının Bağdat’ta gerçekleştirilmesi tasarlanıyor. Bunun da ardından ABD, AB, BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyeleriyle genişletilmiş toplantı gelecek. Hatta, bu “Irak’ta çözüm için büyük zirve”nin İstanbul’da yapılmasının düşünüldüğü bile belirtiliyor. Ankara kaynaklı ve Türk basınına ve kamuoyuna aktarılan bilgi böyle.

Haberin Devamı

Türk diplomasisinin tarihindeki en parlak başarısı sayılabilecek böyle bir hamlenin bizi şaşırttığını itiraf etmeliyim. Daha Irak Cumhurbaşkanı ile görüşemeyen, onu Cumhurbaşkanı olalı beri Ankara’da kabul edemeyen bir ülke, nasıl olacak da, Irak’a komşu ülkeleri; onlar yetmiyor, ayrıca ABD’yi, ve hem de AB’yi ve BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerini (Fransa, İngiltere, Rusya ve Çin) peşine takarak “Irak’ta çözümü” sağlayacak.

Bu “diplomasi mucizesi” nasıl gerçekleşecek?

 

***             ***        ***

 

Washington Post gazetesinin dünkü sayısında David Ignatius’un yazısını okuyunca cevabını buldum: Bizim kamuoyumuza “Türkiye’nin inisyatifi” diye anlatılan ve bizim basın mensuplarımızın yönlendirilmesi amaçlı gelişme, “Türkiye patentli” değil, “ABD ve Irak patentli” imiş meğerse...

Haberin Devamı

David Ignatius, şu dönemde ABD’nin Ortadoğu konusunda en güvenilir ve en saygın köşe yazarı. Bir hafta önce Katar’da beraberdik. Ne yazıyorsa hem ABD yönetiminin ve hem de bölge ülkeleri hükümetlerinin en üst düzeyde kaynaklardan yararlanarak, yazıyor. Dünkü yazısına, “Bush yönetimi, önümüzdeki ay İran ve Suriye’nin resmi yetkilileri ile planlanan bir bölgesel konferansta, Irak’ın istikrara kavuşturulması için masaya oturmayı kabul etti” flaş cümlesiyle girmiş.

Yazının üçüncü paragrafında ise “Irak hükümetinin bölgesel konferansı, en erken, Salı günü (dün) açıklaması bekleniyor. Hükümet, tüm Ortadoğu’daki komşularına ek olarak BM Güvenlik Konseyi’nin beş daimi üyesini –İngiltere, Fransa, Rusya, Çin ve ABD’yi davet edecek.”

Haberin Devamı

Yani, söz konusu olan bir “Türkiye inisyatifi” değil, bir Washington’un planlanmasında baş rolü oynadığı bir “Bağdat daveti”. Nitekim, haber-yazının daha sonraki paragrafları aynen şöyle:

“Amerikan, Suriye ve İran temsilcilerini bir araya getirecek olmakla birlikte, Bağdat toplantısı, İran ve Suriye ile doğrudan bir ABD temasını ifade etmeyecek. Üst düzey bir ABD Dışişleri yetkilisi Pazartesi gecesi, İran ve Suriye ile ikili görüşmelerin muhtemel olmadığını söyledi. Daha ziyade planlanan Badat toplantısı, yönetimin şu anda yürürlükte olan, Irak güvenliği için İran ve Suriye ile yapılacak görüşmelerde Irak hükümetini bir kanal olarak kullanma politikasının bir uzantısı.

Haberin Devamı

Yetkilinin açıkladığına göre, ilk toplantı Mart’ın ilk yarısı için büyükelçiler düzeyinde planlanıyor. Amerikan temsilcisi ya şu andaki ABD Irak Büyükelçisi Zalmay Khalilzad veya onun yerine geçecek olan Ryan Crocker olacak. Zalmay Khalilzad, uzun süredir İran’la doğrudan görüşmeden yanaydı. Eğer ilk toplantı iyi giderse, dışişleri bakanları düzeyinde ikinci bir toplantı Nisan ayı için tasarlanıyor.”

Durum bu. Şimdi bizim, bizim hükümet kaynaklarına dönüp, “Niçin Türk kamuoyunu yanlış yönlendiriyorsunuz? Bu tür doğru olmayan bilgiler, bu seçim yılında dönüp, bumerang gibi sizi vurur? Niçin böyle basit hatalar yapıyorsunuz?” dememiz gerekecek.

 

***       ***      ***

 

Haberin Devamı

Ankara kaynaklı, “Türk’ün Türk’e propagandası” niteliğindeki haberlerin isabetinden kuşku duymamız bir kez daha haklı çıktı. Ancak, söz konusu “Washington-Bağdat eşgüdümü”nden çıkartılması gereken dersler ve sonuçlar da var:

  1. ABD, şu kritik siyasi ve diplomatik kavşak noktasında Bağdat’ı by-pass ederek, Ankara’nın kendisinden istediği talepleri yerine getirmez. Getiremez. Bu da, Celal Talabani’yi ve hatta Kürtlerin Bağdat’taki “merkezi yönetim” üzerindeki ağırlığı nedeniyle Mesut Barzani’ye rağmen “Irak politikası ve diplomasisi” yapmanın Ankara için elle tutulur sonuçlar getirmeyeceğini ortaya koyar.
  2. MGK Açıklaması’ndaki “siyasi ve diplomatik temasların yoğunlaştırılması”, söz konusu “bölgesel konferans” doğrultusunda Türkiye’nin hareket etmesi demek ki, bu da, Kuzey Irak’a görünür bir gelecekte “askeri müdahale”yi neredeyse imkansızlaştırır.

Dolayısıyla, son iki-üç haftadır “PKK”, “Kerkük”, “Bağımsız Kürt devletini engellemek” vs. gibi temaların üzerinde Türkiye’de cereyan eden polemik, aslında bu temalar üzerinden yapılan “iç politika manevraları”nın ötesinde bir anlama sahip gözükmüyor...

 

Yazarın Tüm Yazıları