Paylaş
Bugünlerde tüm dünyanın gözleri malum nedenlerden ötürü New York Borsası’nın üzerinde. Merkez üssü Wall Street olan
Umutlarla girilen bu haftanın, Abdullah Gül’ün gongun vurmasıyla “Kara Cuma”ya dönüşmesi ihtimali yok. Ancak,Amerikan Hazine Bakanı (eski Goldman Sachs CEO’su) Henri Poulsen’in ve Merkez Bankası Başkanı Bernanke’nin imzalarını taşıyan 700 milyar dolarlık görülmemiş kurtarma planının önü de henüz açılmadı. Hava “gri”.
Amerika-merkezli ve Amerika’nın dünyadaki “merkezi rolü” nedeniyle tüm dünyaya etkilerini yaymaması kaçınılmaz olan “mali kriz” bir şeye yaradıysa, Amerikan Başkanlık seçimlerinin önünü daha iyi görebilmemizi sağladı. Geçen hafta seçimi kaybetmesi ihtimali giderek yükselen Demokrat aday Barack Obama’nın rakibi John Mc Cain’i yenmemesi için, yavaş yavaş, mucizeler beklenmeye başlanır oldu.
Amerika’da patlak veren“mali kriz”, iktidarda Cumhuriyetçi Bush yönetimi bulunduğu için “siyasi faturası”nı izlenen Cumhuriyetçi politikalara karşı çıksa bile Cumhuriyetçi aday Mc Cain’e çıkarmışa benziyor.
Öyle ki, yanına aldığı
Bu hafta içinde Washington Post-ABC geleneksel ve bizdeki Tarhan Erdem’inkine benzer ölçüde itibarlı anket sonuçları Obama’yı yüzde 52, Mc Cain’in yüzde 43 gösteriyor. Çok uzun süredir hiçbir Demokrat aday seçime altı hafta kala, anketlerde yüzde 50’nin üzerine çıkamamış.
En muhafazakar anketler bile Obama’yı yüzde 49, Türk hükümet ve Dışişleri çevrelerinin gözdesi Mc Cain’i yüzde 44’te gösterir vaziyette.
Türkler, kendilerini Obama başkanlığındaki bir Amerika’ya alıştırmaya başlasalar iyi olacak.
*** *** ***
Böyle bir alıştırma, öncelikle devletin ya da bir başka deyimle “resmi Türkiye”nin, demokrasi ve insan hakları gibi kavramlarda duyarlılığını daha da arttırmasını gerektirecek.
Türkiye’de seçimlerin yapıldığı, Türkiye’nin demokratik bir ülke olduğu, hatta İslam dünyasının örnek demokrasisi olduğu gibilerinden “klişeler”in pek işlemediği bir dönem olabilir, Obama başkanlığındaki Amerika-merkezli bir uluslararası ilişkiler sistemi.
Dış ilişkilerinizdeki “tercihleriniz”de de rahatlayabilir veya sıkıntıya uğrayabilirsiniz.
Genel olarak biz Türklerin, özel olarak “resmi Türkiye”nin“insan hakları sicili”yle ilgili hususlarda garip bir bilgisizliği, umursamazlığı ve dolayısıyla hataya sürüklenme yeteneği söz konusu.
Fethullah Gülen’in arkaladığı düşünülen Turkish Cultural Center’in (Türk Kültür Merkezi) Waldorf Astoria otelinde düzenlediği 3.Geleneksel İftar’ın şeref konuğu bu kez Cumhurbaşkanı Abdullah Gül idi. Evet, masasında ülkesinde zulüm yönetimi kurduğu için ağır eleştiriler altında bulunan Zimbabve Devlet Başkanı Robert Mugabe vardı ve bu nedenle aralarında New Jersey Valisi’nin de bulunduğu, bazı üst düzey Amerikalı konuklar, Mugabe’yi öğrenince, onunla aynı masada aynı salonda görünmemek için yemeğe katılmaktan vazgeçtikleri söylendi.
Ama, o masada Mugabe’den başka Bosna-Hersek Cumhurbaşkanı Haris Silayciç, Makedonya Cumhurbaşkanı Branko Crvenkovski ve Tacikistan Cumhurbaşkanı
İmamali Rahmanov da vardı. Abdullah Gül ile Robert Mugabe’nin pazartesi günü BM’de ikili görüşmede bulunduğuna bakılırsa, Perşembe gecesi aynı masada oturmalarında anormal bir yan da olmaz.
Yani, devlet ile Fethullah Gülen cemaatinin bazı konulara duyarsızlığında bir fark olmadığı söylenir.
Bunu şunun için yazıyorum; Abdullah Gül ile geçen hafta New York’a uçmak için Ankara’dan havalandığımızda, bizlere verilen program kitapçığını okuduğumda Robert Mugabe adını ve Mugabe ile pazartesi randevusunu görünce irkildim. Cumhurbaşkanı ile görüşürken-diğer meslektaşlarım tanığımdır- Mugabe ile görüşmenin mantığını sorguladım. “Dünyada ve başta demokratik Batı dünyasında büyük itibar kaybetmiş öyle bir isimle görüşmenin Afrika’da Türkiye’ye ne yarar sağlayacağını” sordum. Kem-küm cevaplar geldi.
Mugabe’yikim, hangi akla hizmeten Gül’ün “randevu listesi”ne dahil etti; hala meraktayım.
Zimbabve’de öylesine varılmış bir uzlaşmayla Mugabe’nin şu anda bir “siyasi meşruiyet” sorunu yok –yani Radikal internette yer aldığı gibi bir “savaş suçlusu” değil- ama Zimbabve liderinin müthiş bir “ahlaki meşruiyet” sorunu var. Bizimkilerin pek ahbap olduğu Darfur katliamından sorumlu tutulan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer Hasan el-Beşir’in durumu gibi Mugabe’nin durumu da.
*** *** ***
Amerika’nın ilk siyah Başkanı olacak Obama’nın Amerika’sının merkezine yerleşeceği uluslar rası sistemde Robert Mugabe gibi siyah liderlerle sıkı fıkı olmak insanın yüzünü karartabilir.
Türklerin ve “resmi Türkiye”nin artık “insan hakları sicili”ne ilişkin konularda ve dış ilişkilerde daha duyarlı olmalarında yarar olduğu bir döneme giriyoruz.
New York’un Midtown bölümünde, Waldorf Astoria’da önceki akşam öyle bir duyarlılık yoktu ama şehrin her yerindeki Türklerin aynı duyarsızlıkta olduğu söylenemez. Aynı gece Upper West Side’de Nobel ödüllü Türk yazarı Orhan Pamuk’la buluştuk. Orhan Pamuk’un yakasında iki renkli bir metal kurdele vardı. “
Orhan Pamuk, kendisiyle buluşmamızdan az önce, New York’un bir başka köşesinde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün masasında Mugabe’nin bulunduğunu öğrendiğinde kulaklarına inanamadı.
Obama Amerika’sının biçimlendireceği yeni “uluslararası sistem”de “insan hakları” ve “ahlaki değerler” bugünkünden farklı yer tutabilir. Türkiye ve Türklerin, kendilerini geleceğe göre hazırlamalarında yarar var.
Bu, başka vakit olsa çok önemli bir “show” olacak olan New York Borsası’nı açmaktan çok daha önemli...
Paylaş