Paylaş
Almanya’nın Fransa’ya savaş ilan etmesinin ardından önce Kuzey Afrika kıyılarını bombaladılar, daha sonra İmparator II. Kayzer Wilhelm’in emirlerine karşı gelerek Fransız ve İngiliz gemileri ile köşekapmaca oynayarak Cebelitarık Boğazı’ndan Atlas Okyanusu’na çıkmak yerine Doğu Akdeniz’e ilerlediler.
Tarihte genelde kovalanarak Osmanlı sularına geldikleri söylenir. Aslında bu iki gemiyi takip eden İngiliz ve Fransız savaş gemileri bu iki güçlü geminin yanına yaklaşmaya cesaret edemediler. Alman gemilerinin üstün savaş gücü buna engel olmakla birlikte, yakıt olarak kullanılan kömürün azalması Goeben ve Breslau için büyük tehlikeydi. Gemiler kömür almak için önce İtalya’ya gitti. Daha sonra Adriyatik’e yönelen gemiler Mora Yarımadası’nın güneyinden Ege’ye geçtiler. 3 Ağustos’ta başlayan takip 10 Ağustos 1914’te iki geminin Osmanlı İmparatorluğu’nun karasularına girerek Çanakkale Boğazı’ndan geçmesiyle son buldu. O dönemde uluslararası anlaşmalara göre tarafsız bir ülkede en çok 24 saat kalınabiliniyordu. Bir Osmanlı öncü gemisi rehberliğinde Marmara Denizi’ne geçen iki gemi tarafsızlık kurallarının çevresinden dolanmak için 16 Ağustos’ta Osmanlı Donanması’na katıldığını ilan etti.
23 Eylül’de Amiral Wilhelm Anton Souchon Türk donanmasının komutasına getirildi. Diğer bir deyimle Kaptan’ı Derya Barbaros Hayrettin, Turgut Reis gibi nice Türk denizcinin eriştiği merteyebe şıp diye oturuverdi. Goeben yeniden adlandırılarak Yavuz Sultan Selim (Yavuz), Breslau ise Midilli isimlerini aldılar. Gemilerin Alman mürettebatı Osmanlı üniformaları giydiler ve fes taktılar.
29 Ekim’de Yavuz ve Midilli, Çarlık Rusyası’na karşı ilk operasyonuna çıkarak Sivastopol Limanı’nı bombaladı. Bombardıman sırasında Osmanlı İmparatorluğu henüz müttefik devletlerle savaşa girmemişti. Bombardımana tepki olarak Rusya, 1 Kasım’da Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ederek Osmanlı’nın I. Dünya Savaşı’na katılmasına sebep oldu. 3 Kasım’da Fransız ve İngiliz gemileri Çanakkale Boğazı’ndaki Türk savunma tabyalarını bombaladı ve iki gün sonra da resmen savaş ilan ettiler. Yavuz ve Midilli Rus Çarlık Donanması ile birçok savaşa girdi. Hemen hemen hepsinden başarıyla çıktı. Birkaç defa mayına çarptı. Derin yaralar almasına rağmen batmadı. Devrin üstün savaş teknolojisini taşıyan Yavuz, Cumhuriyet Donanması’nda da ‘Sancak Gemisi’ görevi yaptı.
Bu savaşın sonunda Osmanlı İmparatorluğu parçalanıp, Türk ulusu esaret altında yaşatılmak istenirken, birkaç vatansevere liderlik eden Gazi Mustafa Kemal Atatürk büyük bir mücadele sonucunda Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasını sağladı.
Birçoğumuzun çok iyi bildiği bu tarihi olayları hatırlatmamın sebebi, bugünlerde benzer bir olayın yaşanmasına neden olabilecek gelişmelerle karşı karşıya olmamızdan.
Nato Savunma Sistemi adı altında Malatya’ya bir erken uyarı radarı kurulacak. Bu radarın yönlendireceği füzeler ise Türkiye dışına yerleştirilecek. Bu füzeleri kullanma yetkisi Almanya’daki Amerikan üssündeki Amerikalı subaylarda olacak. Elbet yanında bir Türk komutan da bulunacak ama son söz kimde olur siz düşünün.
NATO’nun füze kalkanı radarları Malatya’da olmasına karşın, muhtemel bir saldırıda fırlatılacak savunma füzeleri Türkiye dışında olacak. Bu nedenle, Türkiye’nin özellikle doğu bölgeleri savunma kalkanı dışında kalıyor. Türkiye bu açığı, kendi oluşturacağı uzun menzilli hava ve füze savunma sistemiyle kapatmayı planlıyor. Radarı NATO ödüyor ama, bizim füzeler yine bizim bütçeden çıkacak.
Dışişleri Bakanımız bu sistemin saldırı değil, savunma amaçlı olduğu konusunda ısrarcı. Ama bazen yaptıkları söylediklerini maalesef tutmuyor. Komşularımızla sıfır sorun söylemleri verirken Suriye, İran ve Ermenistan’la gelinen son nokta ortada.
Umarım gelecekte yeni Amiral Souchon’lar yaratmadan bölgemizde barış içinde yaşamaya devam ederiz. Ortadoğu’nun siyasi haritasının yeniden şekillendiği günümüzde barışı korumayı başarmak uzun vadeli ve doğru startejilerle oynanan bir satranç oyununu andırıyor. Umarım bu oyunda kazanan tarafta yer alırız...
Paylaş