İZMİR’in bulvarları büyük yangından sonra yıkıma uğrayan şehrin daha iyi nefes alması için geniş geniş düşünülmüş. Özellikle deniz kenarından içlere doğru uzayan bu ana arterlerin kaldırımları ve kısmen altyapısı; İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından yenileniyor...
Bu kapsamda, belki de şehrimizin en prestijli bulvarlarından biri olan Gazi Osmanpaşa Bulvarı da yenileme çalışmalarından nasibini alıyor. Aslında bu bulvar Konak Meydanı’ndan sonra İzmir’in kalbinin attığı cadde. Beş yıldızlı otellerin, konferans ve toplantı merkezlerinin bulunduğu bu caddedeki kaldırımların bir kısmı daha geçtiğimiz yıllarda yapılmıştı. Özellikle birkaç sene önce hizmete açılan Swiss Otel Grand Efes, Gürel Rezidans ve yıllardır çevresini özenle koruyan Hilton Oteli önündeki kaldırımlar hem kendine özgü, hem de çevreleri ile bir bütünlük içinde yer almaktaydı.
Şimdi bu yapıların önündeki kaldırımlar yenileme çalışmaları bünyesinde yeniden kırılarak, farklı bir konsept altında değiştiriliyor. Tabii bu kaldırımların sadece belediyeye ait olan bölümlerinde çalışma yapılmakta, otellerin bünyesinde kalan bölümlerde ise mevcut yapı duruyor.
Böylece ortaya garip bir görüntü yumağı da çıkmış oluyor...
İki farklı uygulamanın yanyana olduğu bir prestij caddesi... Nedense güzelleştirmek adına çirkinleştirdiğimizin farkına varamıyoruz... Para harcayıp estetik bir güzellik kazandıralım derken; karmaşık bir bütünlük yaratmaya çalışıyoruz.
Kordon’daki tarihi evlerin arasında bir tanesi çok özel bir kimlik taşımakta. Gündoğdu Meydanı’ndan Alsancak Vapur İskelesi’ne doğru yürürseniz; hemen solunuzda büyük, eski bir ev göreceksiniz. Bu ev 1875-1880 yılları arasında halı tüccarı Takfor Efendi tarafından yaptırılmış. Tekfor Efendi, 1922’de İzmir’i terk ederken, bu ev Türk Ordusu’nun karargahı olarak kullanılmış. 17 Şubat 1923 günü başlayan İzmir İktisat Kongresi’nde ise sözkonusu ev Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün çalışma ofisi ve kaldığı yer olarak tarihe geçmiş...
Evet hemen her İzmirli’nin çok yakından tanıdığı bu bina Kordon’daki İzmir Atatürk Müzesi. İzmir Belediyesi tarafından satın alındığı 1926 yılına kadar Naim beyin işlettiği Naim Palas adı ile de tanınan bu bina, 1930 yılında Gazi’ye bir armağan olarak hazırlanarak, kullanımına sunulmuş.
1930-1934 yılları arasında Mustafa Kemal ve İsmet Paşa İzmir’e yaptıkları ziyaretlerde birçok defalar burada kalmış. Atatürk’ün ölümünün ardından 1940’da İzmir Belediyesi tarafından müze haline getirilen bina, 11 Eylül 1941’de ziyarete açılmış.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı, İzmir İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, İzmir Arkeoloji Müzesi’ne bağlı olarak çalışan Atatürk Müzesi yaklaşık iki yıldır kapalı. Tadilat nedeniyle kapalıyız yazıları binanın birçok yerine asılmış durumda. Hiç bitmeyecek gibi görülen bu tadilatla İzmir’e gelen turistlerin gezebileceği bir mekan daha devre dışı bırakılmış oluyor. Bugüne kadar 1972, 1978 ve 1988 yıllarında yenilenen bina, son tadilatla neredeyse kapatılmış durumda. Umarım içinde Mustafa Kemal ile ilgili birçok eşyayı da bulunduran bu bina biran önce tekrar İzmir’e ve İzmirlilerin ziyaretine kazandırılır...
Kordon’un duvarları..
Geçtiğimiz hafta içinde Kordon’daki bir kafeteryanın inşa ettiği tuğla duvar İzmirlilerin gündeminde yer aldı. Verilen tepki sonucunda işyerinin ön bölümünde yer alan kaldırımın üstündeki tuğla görünümlü duvarlar yıkıldı. Bu duvarlar yıkıldı da; hemen yanındaki tahta kaplı duvar, onun yanındaki camdan yapılmış duvar ve daha nicelerine kimsenin tek söz söylediği bile yok.
Nisan ayı ile birlikte İzmir Alsancak Limanı’na gelen kruvaziyer sayısında yavaş yavaş bir artış yaşanmaya başladı. Yakında hemen hemen her gün birden fazla dev yolcu gemisini ağırlamaya başlayacağız. Geçtiğimiz günlerde gelen ilk gemilerle birlikte limanda tekrar bir canlanmanın yaşandığına şahit olduk. Bu canlanmanın bir bölümünde, ziyarete gelen turistlere ferdi hizmet vermeye çalışan bir grup insanlar dikkat çekiyor. Çıkışta bekleyen bu kişiler turistlerle iletişime girerek, onları şehrimizin sunduğu imkanlardan yararlandırmak veya alternatifleri sunmak üzere beklemedeler.
Bu uygulamanın daha kurumsal veya ciddi bir şekilde yapılması, hatta denetlenmesi; hem verilen hizmet kalitesini yükseltecek, hem de turistin şehrimizle ilgili deneyimini gerek maddi, gerekse manevi yönden etkileyecektir. İzmir’in bu turizm kaynağının kapıda bekleyen birkaç kişinin eline bırakılması düşündürücü. Geçtiğimiz yıllarda 40-50 binlerden başlayarak, bugün için 500-600 bin turistin ağırlanmasının hedeflendiği şehrimizde daha sistemli bir uygulamanın başlatılması gerekliliği aşikar. Buradan ekmek parasını sağlayan kitlenin de bir düzen içinde daha etkin ve kazançlı olacağını tahmin ediyorum. Fakat önemli olan kalıcı, düzenli ve kârlı bir sistemin yaratılmasında yatıyor.
Tarihi konsolosluklar onarılmayı bekliyor
Kordon’da üç tarihi konsolosluk binası var. Fransız Konsolosluğu’na ait bina, İzmirli işadamı Lucien Arkas tarafından restore edilerek harika bir sanat merkezine dönüştürüldü. Arkas Sanat Merkezi’nde birbiri arkasına açılan sergiler ise şehrimizin kültür yaşamına büyük katkı veriyor. Diğer tarafta Almanya ve Yunanistan’a ait olan iki bina neredeyse kaderine terk edilmiş şekilde restore edileceği günü bekliyor. Yakın zamana kadar konsolosluk hizmetleri verilen bu binaların bir an önce şehrimize kazandırılması lazım. Zira zamana kafa tutarcasına yıllardır ayakta kalan bu iki değerli yapıyı kaybetmek işten bile olmayabilir. Nitekim bu iki binanın hemen yanındaki bir şahsa ait bina oldukça kötü durumda. Yunanistan ve Almanya’nın da bu binaları değerlendirerek İzmir’e katkıda bulunur bir yapıya kavuşturmaları dileğiyle...
Vestel ile gururlandık
National Geographic Kanalı’nda Mega Fabrikalar belgeselleri tüm dünyada kendi alanındaki en büyük üretim tesislerini konu almakta. Geçtiğimiz hafta kanalın konuğu Vestel City oldu. Manisa Organize Sanayi Bölgesi’nde bulunan Vestel’in üretim tesislerini konu alan belgesel, dünyanın en büyük elektronik ve beyaz
MART ayı geldiği zaman İzmir için en önemli fuarların başında gelen ‘Mermer Fuarı’ heyecanı tüm şehri kaplıyor. 19. MARBLE - Uluslararası Doğal Taş ve Teknolojileri Fuarı için aylar, hatta yıllar önce satılan stand yerlerinin yanı sıra; Çeşme, Manisa hatta Kuşadası otellerine kadar tüm konaklama yerlerinin tam kapasiteye ulaştığı görülüyor. İzmir’deki otelleri söylemeye hacet yok. MARBLE, İZFAŞ’ın düzenlediği en büyük ihtisas fuarı. Geçen sene 51 bin profes-yonel ziyaretçinin gezdiği fuar nedeniyle İzmir’de tam bir uluslararası ihtisas fuarı görüntüsü yaşanıyor.
İşte, fuarların gücünü gösteren en güzel tablo ve İzmir’i “Fuarlar Şehri” olmak için teşvik eden en önemli gösterge... Hedef gelecek yıl; inşaasına geçtiğimiz aylarda başlanan Gaziemir’deki ‘Yeni Fuar Alanı’nda mevcudun birkaç misli büyüklüğünde bir MARBLE 2014...
İzmir senede birkaç kez düzenlediği bu büyük fuarlar ile uluslararası arenada tanınırlılığını da artırıyor. Bu kadar çok yabancının ilgisini çeken fuarları; ileride organize etmek üzere aday olduğumuz tanıtımlar için avantaja dönüştürmeliyiz. Özellikle, EXPO 2020 adaylığımız ve 2020 Olimpiyatları’nı düzenleme başvurularımızın gündemde olduğu bugünlerde 19. MARBLE önemli bir fırsat.
Mermer Fuarı’nda genelde bir metrekare yer bulabilmek bile çok zor. Zira dünyanın sayılı fuarları arasındaki bu organizasyona katılımcılar aylar öncesinden yer kavgasına düşüyor. Geçtiğimiz sene 1163 firmanın katılımı ile gerçekleşen fuarın İzmir ve Ege Bölgesi’ne katkısının 80-90 milyon dolar arasında olduğu hesaplanıyor. Önümüzdeki yıllarda başarılı fuarların İzmir’i daha da ileri götüreceği kesin. Yeter ki, planlanan ve yapımına başlanan yatırımlar gecikmeden tamamlanabilsin.
Turizm cennetinde toplu konut
ÇEŞME Türkiye’nin en gözde turizm merkezlerinden biri konumunda. Alaçatı - Çeşme - Germiyan üçgeni içinde doğal güzelliği ile hakikaten dünyanın sayılı tatil yörelerini kıskandıracak bir yer... Çeşme’nin en büyük özelliğinin ise, birçok turizm merkezlerimizde olduğu gibi herşey dahil sistemi ile ucuz ve kârsız turizmden şimdilik kendini uzak tutabilmiş olması. Tabii, İzmir’in yazlık tatil merkezlerinden biri olması da özel konut, konaklama tesisi dengesinin farklı biçimlerde ortaya çıkmasını sağlıyor.
Kongreler şehri olalım, sanayi şehri olalım, lojistikte öne çıkalım, turizmi geliştirelim diye çırpınan İzmir’in açıkara liderliğe oynadığı konu ‘tarım’.. İzmir tek başına Türkiye’nin tarım üretiminin yüzde beşini karşılıyor. Bitkisel üretim değeri olarak birinci sırada yeralan şehrimiz, hayvansal üretim bakımından da üçüncü sırada. Tüm tarımsal değerleri gözönüne aldığımızda ise Türkiye ikincisi. Tarımdaki liderliğimizin yıllardır üretilen geleneksel ürünlerden kaynaklandığını söyleyeceksiniz. Fakat artık geleneksel ürünlerin yanısıra; organik tarım, seracılık, jeotermal seracılık, kesme çiçek ve süs bitkileri, süt ve süt ürünleri, şarapçılık, fidancılık, yem bitkileri, küçük-büyükbaş hayvancılık ve su ürünleri konularında da yapılan yatırımlar farklı alanlarda da İzmir’i öne çıkarıyor.
Ülkemizin ve dünyanın nüfusunun bu denli bir artış içinde olması, tarımın önemini bir daha ortaya koyuyor.
Geçtiğimiz hafta içinde AKP İzmir Milletvekili İlknur Denizli, Tarım Bakanı Mehdi Eker’in de katılımı ile bir toplantı düzenledi. Bu toplantının amacı İzmir için tarımın önemini tekrar hatırlatmak; sadece oturup dert dinlemek değil, aynı zamanda somut adımlar atmaktı. Bu doğrultuda bir tarım zirvesinin de ön çalışmaları yapıldı. Bu zirve İzmir’in ve tabii Ege Bölgesi’nin potansiyelini daha etkin ortaya çıkarmak ve kullanmak açısından değerli bir çalışma olacaktır.
Çok yönlü bir İzmir’in tarım alanında da, Türkiye için değerli bir il olduğunun farkına varılması şehrimize birçok yeni kapının açılmasını sağlayabilir. İzmir ve Ege Bölgesi’nin potansiyelinin gelecek kuşaklara daha faydalı olabilmesi ve Türkiye’nin tarımsal ihracatında daha büyük bir pay alması önemli. Hollanda, İspanya, İtalya, ve Fransa gibi ülkelerin AB’nin gıda depoları olduğunu hatırlarsak; doğru tarım politikaları ile Türkiye’de gerek bitkisel, gerekse hayvansal üretimde bu ülkeleri geride bırakması çok zor olmamalı. Tabii bu üretimlerin sanayi ile desteklenmesi sonucunda ortaya çıkacak güç, Türkiye’yi AB’ye bir adım daha yaklaştıracaktır. İhracat konusunda ise tüm dünyaya tarım ürünü ve gıda ihracatı yapan etkin bir ülke haline getirecektir.
İzmir tarih, kültür, turizm, kongreler, sanayi, lojistik, yenilenebilir enerji ve teknoloji kenti kimliklerinin yanısıra; tarım kenti olarak da yatırım için cazibesini ortaya koyacaktır.
Kordon'da neden ağaç yok
Kordon düzenlemesinin
Yeni Fuar Alanı’nın temeli geçtiğimiz hafta içinde atıldı. 337 bin metrekare alan üzerine inşa edilecek kompleks tamamlandığında 110 bin metrekareyi aşan kapalı teşhir alanları ile Türkiye’nin en büyük fuar merkezi olacak. İzmir’e ekonomik katkı açısından büyük bir ivme kazandıracak bu yapının; 40-50 bin metrekarelik kapalı alanının bir yıl gibi kısa bir süre içinde hizmete girmesi öngörülüyor. Uluslararası İzmir Fuarı ‘İEF’ ile Türkiye’de ilk fuarcılık hareketinin başladığı yer olarak görülen İzmir; sonunda tam anlamıyla çağdaş fuarcılığın yapılacağı bir yerleşim alanına da kavuşacak.
Böylece şehrimizin oksijen deposu Kültürpark’ın da yükü hafifletilmiş olacak. Kültürpark içinde bulunan fuar alanı ise revizyon ile yeniden yapılandırılarak; kongre turizmine hizmet eder bir konuma getirilecek.
Yeni Fuar Kompleksi, çevresine de yeni bir vizyon ve yapılaşma getirecek bir proje. Bugüne kadar ağırlıklı olarak şehir merkezinde bulunan konaklama tesisleri açısından yeni yapılaşmadaki ağırlık da bu bölgeye kaydıracaktır.
Tabii bunu birbirine ile bağlı birkaç proje olarak görmek lazım. Ocak 2014’de işletmeye alınacak Adnan Menderes Havalimanı yeni Dış Hatlar Terminali ile bölgenin konaklama ihtiyacı artacaktır. Kaldı ki Ulaştırma Bakanlığı tarafından yeni aktarma merkezi konumuna getirilecek havalimanı İzmir’e yeni dinamikler kazandırırken, yeni Fuar Alanı Kompleksi’de bu dinamiklerden daha büyük bir sinerjinin doğmasına neden olacaktır.
Gaziemir, yepyeni bir kimliğe kavuşurken; AVM’ler, oteller, restoranlar, kafeler bu ilçenin görüntüsünü değiştirecektir.
Bu gelişmeler ışığında bölgeden şehre ulaşım için gerekli alternatif yolların da hızlı bir şekilde planlanması ve yapılması gerekmektedir. Yoksa tıpkı İstanbul’da Olimpiyat Stadı’nda yaşadığımız yolsuz ve ulaşımsız stat örneğini burada da yaşamak zorunda kalırız. Yakınından bir otoyol geçmesi, buraya ulaşıldı anlamına gelmiyor. Toplu taşımada İZBAN’dan fuar alanına kadar ulaşacak monoray, yan yollar ve park alanlarının inşaatlarına da bir ana önce başlamak şart.
İzmir yıllar önce olduğu gibi fuarların bereketini fazlası ile yaşayan bir konuma gelirken Ege Bölgesi’de bu ticari kazançtan kendi payını alacaktır. Çünkü tıpki EXPO’larda olduğu gibi, bu denli önemli bir fuar kompleksi içinde yapılan dev fuarlar sadece şehrin değil, tüm bölgenin gelişmesine, ticaretine ve tanınırlığına katkıda bulunacaktır.
İzmir pastalarının lezzeti ile tanınan bir şehrimiz. Pastanelerde oturmak, çay ile bir dilim pasta yemek; şehrin yemek ve rekreasyon kültürü içinde yer alan bir alışkanlık. Genelde pastamızdan bir dilim de misafirlerimize ikram etmek geleneklerimizden biri haline gelmiş. Herhalde bu misafirperverliğimiz ekonomik sahalara da örnek olmuş olacak ki; İzmirlilerin daha büyük pastaları ikram etmesi için teklifler gelmeye başladı.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar İstanbul’da “büyük gelir” elde etme devrinin bittiğini öne sürerek müteahhitlerin hedefini İzmir olarak koydu. Bakanımıza göre İzmir’de büyük bir pasta var ve buraya yapılacak yatırımlar ile “büyük gelir” elde etme imkanları mevcut. İzmirlilerin bu pastayı paylaşmak ile ilgili fikirleri biraz karışık, ama son yıllarda yapılan yatırımları gözönünde bulundurursak atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş, hedefe doğru ilerliyor.
Gerek Bayraklı ve Alsancak liman arkasındaki yeni kent merkezi, gerekse Mavişehir’de yeni inşaatların çoğu İstanbullu firmaların ürettiği projelerden oluşuyor. Bakanımızın hedef göstermesinden çok önce zaten bu pasta keşfedilmiş, dilimleri paylaşılmaya başlanmış durumda.
Yakında imarı kesinlik kazanacak İnciraltı bölgesinde de durum pek farklı olmayacak gibi geliyor bana... Burada da konut üretimi yine İzmir dışındaki guruplara kalacak.
Şehrimizdeki tüm alışveriş merkezleri yatırımlarının kaynağına ve işletmecilerine bir bakar mısınız? KİPA hariç, hepsinin temelinde İzmir dışından gelen yatırımcılar var. Bugün KİPA’nın da sahibi bir İngiliz şirketi.. Kaldı ki yeni AVM projelerinin arkasında da İstanbul sermayesini görüyoruz.
İstanbul sermayesine karşı olduğum hissine kapılmayın, tam tersi dünyanın her tarafından gelen yatırıma kapımız açık olmalı. Fakat şehrin rantının İzmirliler tarafından görülmemesi ve paylaşılmaması beni düşündüren nokta. Bu rantın çok ucuz bedeller ile elden çıkarılması ise daha üzücü..
Çevre Bakanımızın çağrısına cılız da olsa bir grup İzmirli işadamımızdan tepki geldi. ‘Pastayı kaptırmayız’ yaklaşımı içindeki bu tepkinin zamanla yatırımlara dönüşmesi en büyük dileğim.
Geçtiğimiz yıl içinde büyük sıkıntılar çekerek Alsancak’taki altyapı baştan aşağı yenilendi. Elektrik kablolarından su borularına, kanalizasyondan doğalgaz şebekesine kadar herşey neredeyse sıfırdan döşenerek çevreci bir görünüm kazandırıldı. Konak Belediyesi bu konuda belki de son yıllarda yaptığı en büyük yatırımlardan birini gerçekleştirdi. Fakat bütün bunların sonunda; problemsiz çalışması gereken sistemler bir türlü yerine oturmuyor. Birçok sokakta yenilenen elektrik şebekelerine rağmen lambaların toplu olarak yanmadığı görülüyor. Gece birçok sokak ve cadde karanlığa gömülmüş durumda. Diğer tarafta hemen hemen hergün bir noktada patlayan bir su borusu veya sıkıntı yaratan bir kanalizasyon şebekesi ile karşılaşıyorsunuz. Hatta onarımı yapılan bazı noktalarda, ikinci bir arızanın yaşandığına bile şahit oluyorsunuz. Yenilenen kanalizasyona rağmen yağışlarda birçok noktada göller oluşması da artık normal karşılanıyor.
Belediye açısından bu kadar özverili, vatandaşlar açısından da bu kadar zahmetli bir uğraşın ardından bu tür sıkıntıların olmaması gerekir. Sıkıntıların nedeni işi üstlenen müteahhitlerin ihmali ise bunun hesabı sorulmalı. Ödenen bedelin kaynağının vatandaşların vergilerden oluştuğu unutulmamalı.. Kaldı ki buraya ciddi harcamalar yapıldı. Hiçbirşey ucuza getirilmedi.
Şimdi sıra İzmir Büyükşehir Belediyesi tarafından bulvarların ve ana caddelerin yenilenmesine geldi. Umarım bu yenilemede, altyapı çalışmaları daha sıkı kontrol altında yapılabilir ve daha az sorunlu sonuçların ortaya çıkması sağlanabilinir..
Karşıyaka’nın bisiklet başarısı
Karşıyaka sahilinde kiralık bisikletleri görmek artık normal bir olay haline geldi. Bu uygulamanın şehrin içindeki farklı noktalara doğru genişletilmesi için çalışmalar yapılmalı. Özellikle Birinci Kordon bu konuda çok müsait. Alsancak Limanı’ndan İnciraltı’na kadar uzanan sahilde bisiklet ile dolaşmak, hatta ulaşımda kullanmak mümkün. Kaldı ki bisiklet yolları şehrin birçok noktasında da mevcut.
İzmir Büyükşehir Belediyesi İnciraltı’ndan, Sasalı Doğal Yaşam Parkı’na kadar uzanan, liman bölgesi hariç, neredeyse kesintisiz bisiklet yolunu tamamladı. En azından bu güzergahtaki altyapının değerlendirilmesi daha iyi yapılmış olur. Bisiklet gerek turistler, gerekse vatandaşlar için farklı bir rekreasyon aracı haline gelebilir.
Geçmiş yıllarda Avrupa ülkelerini örnek alalım derdik. Bugün Karşıyaka Belediyesi’ni örnek alalım demek yeterli olacaktır sanırım...