Paylaş
Ama bazen evlenmeden önce yoğun olan cinsel istek, evlendikten sonra bitebiliyor ve aşağıdaki okuyucum gibi çaresiz bir durum yaşanabiliyor.
10 yıllık evli bir erkeğim. Karımı seviyorum, çok tatlı ve güzel bir kadın. Evlenmeden önce onu çok arzuluyordum ve onunla yatmak için her fırsatı değerlendiriyordum. Fakat evlendikten sonra sanki büyü bozuldu, artık onunla hiçbir şekilde seks yapmak istemiyorum. İşin ilginç yanı karıma karşı biten seks arzum, başka kadınlara karşı her geçen gün arttı ve artık dayanılmaz bir hal aldı. Eşimi aldatmak istemiyorum ama tek bir gecede birkaç kadınla sevişebileceğimi hissediyorum. Ne yapmam lazım? Lütfen bana yol gösterin.
BİLİNMESİ GEREKENLER
Yaşanılan sıkıntı birçok insana garip ve sıra dışı gelebilir ama şunların bilmesinde fayda var; eşe karşı hissedilen cinsel isteksizlik; (1) pek çok evli erkeğin yaşadığı bir problemdir, (2) halledilebilir ciddi bir evlilik ve ilişki uyumsuzluğudur, (3) eşler arasında hep aynı yoğunlukta cinsel arzu olmaz, (4) cinsel istek mutlaka cinsel birleşmeyi gerektirmez ve (5) uzun süren cinsel isteksizlik sorunları bir uzmana yazarak çözülemez, eşle birlikte alınacak bir cinsel terapi ile çözümlenebilir.
ÇOĞU ZAMAN GEÇİCİ BİR DURUM
Cinsel istek azalması çoğu zaman geçici bir durum ve ortada belirgin bir neden olmaksızın, en az 6 ay süren, sürekli bir cinsel istek azlığı durumu varsa, ciddi bir rahatsızlık söz edilebiliyor. Zamanla eşe karşı cinsel arzunun azalması veya bitmesinde; yoğun ve yorucu iş hayatı, ekonomik sorunlar, evlilik ve ilişki çatışmaları, monotonluk, günlük uğraşların artması, çocuklar, içinde bulunulan fiziksel şartlar, yorgunluk genellikle ortaya konan “bahaneler” olarak karşımıza çıkıyor. Ve bütün bu bahaneler sorunun esas nedeninden çiftin uzaklaşmasını sağlıyor. İlk başlarda elde etmek veya sahip olmak için eşe odaklanan düşünce ve davranışlar çaba sarf etmeden cinsel arzuyu uyandırırken, evlendikten sonra aşk oyunlarıyla seks hayatının renklendirilmemesi, reddedilmeyi göze alarak cinsel fantezilerin paylaşılmaması, zamanla cinselliğin konuşulmaması veya yanlış konuşulması cinsel isteksizliği doğuran nedenlerin başında geliyor.
CİNSELLİK HALA BİR TABU
Çok merak edilmesine rağmen yasaklanan, çok konuşulmasına rağmen bilimsel gerçekleri konuşulmayan, çok bilindiği iddia edilmesine rağmen az şey bilinen, çok abartılmasına rağmen utanılan bir konu olan cinsellik, ülkemizde hala bir tabu olma özelliğini sürdürüyor. Ancak tabu olmasına rağmen cinselliğin bir anayasası bulunuyor. Ve anayasamızın “değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez” maddeleri olduğu gibi, cinsellik anayasasının da oluyor. Monoton cinsel yaşamın egemenliği altına girmek istemeyen ve hazzın doruklarına ulaşmayı hedefleyen çiftlerin hayallerine doğru ilerleyebilmelerinin yolu cinselliğin 3 anayasa maddesini uygulamaktan geçiyor.
İSTEME HAKKI
“Cinsellikte karşılıklı rıza varsa o çift için her şey mubahtır!” sözü çok konuşulan bir genelleme... Bu nedenle, mutlu birliktelikler yaşayabilmek için çiftlerin isteme haklarını kullanmaları, cinsellikle ilgili istek, arzu ve beklentilerini partnerlerinden açıkça talep etmeleri, cinsel fantezilerini konuşmaları ve seks hayatlarına aşk oyunlarına yer vermeleri gerekiyor. Cinsel hayatta “istemek” her ne kadar kişinin kendi arzu, düşünce ve yapılmasını istediklerinin eyleme dökülmüş hali olarak görülse de, aslında hem aradaki tutkunun devamını sağlıyor hem de karşı cinsin cinselliğe bakış açısını keşfetmenin önünü açıyor. Partner ilişkilerinde her partnerin cinsel isteklerini, arzularını, beklentilerini veya fantezilerini paylaşma ve bir şeylerin yapılmasını isteme hakkı, evrensel bir hak... Bu hakkı kullanan çiftler birbirlerine tutkuyla bağlanabiliyorlar ve evlendikten sonra da birbirlerini arzulamaya devam edebiliyorlar. Çünkü reddedilmeyi göze alarak ifade edilen istekler cinsel tutkuyu ateşliyor. İfade edilen her istek kişiyi özgürleştiriyor ve partnerine bağlıyor. Modern çağın aşmakta güçlük çektiği bir sorun olarak devam eden cinsel mitler (hurafeler) nedeniyle, pek çok çift cinselliği içlerinde bastırıyor ve cinsel hayatın getirilerini yaşamakta zorlanıyor. Hal böyle olunca, istemek birçok çift tarafından “sapıklık”, “kötü kadın olma” veya “seks köleliği” şeklinde algılanabiliyor.
REDDETME HAKKI
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’ne göre cinsellikte zorlama, ayrımcılık ve şiddetin olmaması gerekiyor. Bu nedenle Nasrettin Hoca’nın kazan hikâyesinde olduğu gibi, kazanın doğurduğuna inanılıyorsa öldüğüne de inanılması gerekiyor, yani istemek bir haksa, reddetmenin de bir hak olduğunu kabullenmek önem taşıyor. Ancak reddetme hakkı kullanılırken, çok iyi düşünülmesi ve her isteğin reddedilmemesi kadar, reddeden kişinin partnerini suçlamaması, eleştirmemesi ve yargılamaması da gerekiyor. Çünkü talep edilen şey, samimiyetin son raddesi olan cinsellikle ilgili her hangi bir fikir, düşünce, istek, arzu ya da beklenti yani çiftin bir bütün olmasını sağlayan seks olduğu için “reddetme” cümlelerinin telaffuz şekli de bir hayli önem taşıyor. Bu nedenle reddetme hakkı kullanılırken, önce partnerin cinsel istek ya da talebi üzerine konuşulması, daha sonra reddetmenin nedenlerinin açıklanması ve bunu yaparken de direk “Hayır!” ifadesinin kullanılmaması gerekiyor. Çünkü reddetme nedenleri bilinçdışının kişiye oynadığı bir oyun olabileceği gibi, reddedilen şey aslında çok istenilen bir şey de olabiliyor.
KABULLENME DURUMU
Cinsellik, Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED) tarafından, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif ediliyor. Bu sanatın özü isteme ve reddetme hakkında gizli... Bu nedenle ilk iki madde değiştirilemeyeceği için ortak bir yol bulma arayışına gidilmesi büyük önem taşıyor. İstenilen şey yapıldığında bunun bir “armağan” olarak görülmesi, mutlu olunması ve bunun ifade edilmesi gerekiyor. İstenilen şey reddedildiğinde ise, reddetme hakkına saygı gösterilerek, “küsmemek ve geri çekilmemek” gerekiyor. Ancak reddedilse bile, uygun bir zamanda isteğin tekrar edilmesi önem taşıyor. Çünkü bir isteğin reddedilmesi kişinin o anki iç ve dış koşullarına, istenme şekline veya ortamına göre değişebiliyor. İşte tüm bu ortak yol bulma arayışlarına “kabullenme” adı veriliyor. Kabullenme cinsel sağlığın bozulmasını önlüyor.
PSİKANALİZ GEREKEBİLİYOR
Cinselliğin anayasa maddelerine uyulmasına rağmen cinsel isteksizlik hala devam ediyorsa, erkek kalbinin derin bir yerlerinde, eşinin “dişi bir kadın” gibi değil de bir “anne” gibi “çok masum, çok temiz, çok saf” olduğu şeklinde romantik bir duygu besleyebiliyor. “Kutsal anne” figürünün canlandığı bu durumda, “psikanaliz” ya da “psikodinamik yönelimli psikoterapi” alınması gerekebiliyor. Çünkü “çocukluk yaraları” adını verdiğimiz bazı travmalar, vaktiyle çözümlenebilecek veya hazmedilebilecek ego gücü olmadığı için, vakti gelince yeniden açılmak üzere bilinçdışına hapsediliyor. Evlenmek, çoğu zaman bu yaraları kanatıyor ve çocukluk travmalarını çözümleyebilmek amacıyla tekrar edilebilmesi için uygun bir zemin yaratabiliyor. Sevgi, saygı, güven, yakınlık, mahremiyet ve cinsellik, eşleri bir arada tutan, evliliği yürümesine yardımcı olan çok önemli unsurlar… Olgun sevgi, koşulsuz oluyor ve eşlerin birbirine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde yükselebiliyor. Bunlar sağlanamadığında evlilik; çocukluk yaralarına merhem olunabilen kutsal bir ilişki yerine, bu yaraların kanatıldığı bir arenaya dönüşebiliyor.
EBEVEYN-ÇOCUK İLİŞKİSİNDEN KAÇINMAK
Evlilik, birlikte uyum ve dengenin esas olduğu tangoya benziyor. Evliliğin sağlıklı ve mutlu devam edebilmesi için ebeveyn-çocuk ilişkisinden kaçınmak, cinsel tutkuyu devam ettirebilmek için reddedilmeyi göze alarak cinsel arzu ve istekleri paylaşmak ve evliliğin sorumluluklarını dengelemek gerekiyor. Ayrıca unutulmaması gereken en önemli konulardan biri, anneliğin ve babalığın part-time, kadınlığın ve erkekliğin ise full-time bir iş olduğu...
Paylaş