Paylaş
Bugün çok sevdiğim bir dostum ile sözcüklerin bizim üstündeki etkileri ile ilgili oldukça uzun sohbet ettik.
Yeni çıkan kitabım, Düşle İnan Yaşa’da bu konuyu 412 sayfa boyunca uzun uzun örnekler, teknikler ve tecrübeler ile paylaşıyorum. Elbette sizlerle burada paylaşmaya da devam ediyorum.
Bu günlerde kitabımı alıp okuyan insanlardan inanılmaz, gözlerimi yaşartan geri dönüşler alıyorum. Herbirisine tek tek teşekkür edemediğim için, buradan tüm okuyucularıma değerli ve güzel yorumları için çok teşekkür ediyorum. Önümüzde ki dönem imza ve söyleşi günlerimle hepiniz ile buluşmayı sabırsızlıkla bekliyorum.
Gel gelelim sözcüklerin gücü ile ilgili bugün sizinle paylaşmak istediklerime. Dostumla sohbetimiz esnasında ikimizde aslında annelerin ve babaların çocuklarına söyledikleri her bir cümlenin çocukların gerçeği olduğunu bir kez daha keşfettik. Hatta çocukların okullarında kullandıkları cümleler, arkadaşları ile kurdukları ilişki biçimleri bile bizim evde gösterdiğimiz tutumlar ve onlara hayatımızda olan bitenler ile ilgili anlattıklarımızle tamamen paralel bir şekilde ilerliyor.
Ufacık bebek bile her telefon çaldığında ağlıyorsa, mutlaka telefona karşı bizim olumsuz duygu ve düşüncelerimizi hissettiği için ağlıyor olabilir. Yapılan araştırmalar sonucunda IQ derecesi çok yüksek bir çocuğa, ailesinin olumsuz cümleler kullanması ile çocuğun gittikçe başarısının düştüğü gözlemlenmiş. Diğer tarafta ise IQ seviyesi düşük seviyelerde bir çocuğa, ailesinin olumlu pozitif cümleler kullanmaları ve çocuklarının ne kadar zeki olduğunu vurgulamaları ile beraber çocuğun başarısının beklenenin çok ötesinde yükseldiğini gözlemlemişler. Bunun gibi sayısız örnek ve deneyler var. Bu araştırmalar Dünya’nın her yerinde yapılmaya devam ediyor.
23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramına sayılı günler kaldığı bugünlerde, özellikle bu konu ile ilgili yazmam hatta araştırmalar, röportajlar yaparak bir kitap yazmam gerektiğini hissettim. Çocuklar için bu, son derece önemli. İnsanlar çocuklarına kullandıkları sözcüklerin onların geleceği olabileceği gerçeğinin farkına varsalar kim bilir neler yaparlar.
Herkes çocuğunu bir prenses ve bir prens gibi yetiştirmekten vazgeçse, belki hepimiz rahat edeceğiz. Benim annem ve babam da açıkcası beni çok şımarttılar, kendi işimi yapmayı mesela yemek yapmayı bile bana öğretmediler. Sonra annem 14 yaşımda kaybolunca ve ardından babam vefat edince, sudan çıkmış balığa döndüm.
Bunu yaşamış bir insan olarak hepinize söylüyorum. Benim annemin ve babamın müthiş bir serveti, evler, arabalar, çalışanlar, bankada paraları, herşeyleri vardı. Sonra bir gün bir baktım sokaktayım. O yüzden çocuklarınızı prens ve prenses olarak yetiştirmek yerine, insani değerleri yüksek, yaşamanın değerini bilen, kendi tüm ihtiyaçlarını başkasına ihtiyaç duymadan karşılayabilen ve ayaklarının üstünde sağlam duran insanlara dönüştürün.
Zaman zaman görüyorum, büyük başarılara imza atmış insanların çocukları, hayatta başarılı olamıyor. Anne ve babalarına bağımlı oluyorlar. Narsist ve empatiden yoksun insanlara dönüşebiliyorlar.
Ayrıca aileleri, onlar kendileri gibi olsunlar istedikleri için kendi içlerinde savaş yaşıyorlar. Ailelerin de bu konuda iç görü sahibi olması çok önemli. Sen o beğenmediğin yaşadıkların sayesinde, şu an bu konumdasın. Çocuğun da senin ona yaşattığın güzel hayattan dolayı bu durumda.
Bu süreçlerde hep aile içinde kullandığımız sözcüklerin yaratımlarını yaşıyoruz...
Hepimizin kullandığımız cümleler ta ki fark edip özgürleşene kadar annemizin ve babamızın sözcükleri olarak kalmaya devam ediyor. Ne zamanki bunun
ayırdına varırsak, o gün ancak kendi sözcüklerimizle konuşmaya başlar ve hayatımızı yaratırız.
Cumartesi günü buluşmak üzere, sevginin gücü sizinle olsun...
Sizi seven bir Can...
Paylaş