Paylaş
Hayatın içinde yıllardır, kendisini üzen, peşinde koşturan ve yüz vermemesine rağmen daha da çok aşık olan insanlarla karşılaştım.
Bazıları platonik aşk yaşıyorum der. Tabi platonik aşk bambaşka bir şey ama o da biraz mazoşit geliyor bana.
Bana en ilginç gelen ilişki tiplerinden bir tanesi kendisine kötü davranan, yüz vermeyen, saldıran, canına okuyan, kalbini kıran, narsist, duygudan yoksun ve son derece empatisiz yaklaşan kişilerin peşini bırakmayan insanlar.
Ben buna : Sarstıkça Sevilirsin, Sevdikçe Sarsılırsın ... diyorum. Tabi bunu farklı şekilde söyleyenler de var.
Lakin burada şunu da açıklamak istiyorum, bence burada bahsedilen sevgi tamamen görselliğe, ticarete, menfaatlere ve egoya dayanıyor. O yüzden hiç bir zaman mutlu bir sona ulaşmıyor.
Ben her zaman insanlara sevgide merkezlenmeleri gerçek sevgiyi yaşamaları, sevginin şifa gücü ve sevginin kaynağının gücünü vurguluyorum. Yanlız benim bahsettiğim sevgi gerçek sevgi...
Diğer yazılarımda benim de bu süreci nasıl keşfettiğimden uzun uzun bahsetmiştim, isterseniz onları da okuyabilirsiniz.
Gel gelelim bizim dört “S” kuralı ile yaşayan insanlara. Bu insanlar kendilerini üzen, kötü davranan ve bir şekilde düzenli olarak onları zor duruma düşüren insanlardan vazgeçemiyorlar.
Bu enerji vampirlerinden adeta çok hoşlanıyorlar. Kendi yaşam enerjilerini o insanlara emdirmek için can atarak koşuyorlar. Bu, insanların göz göre göre yüksek dozaj sigara, içki ve zararlı pek çok şeyi kullanarak kendi yaşamlarına zarar vermelerine benziyor.
Geçen gün bundan yıllar önce öğrendiğim bir kavramla bunun ne kadar paralel olduğunu fark ettim.
STOCKHOLM SENDROMU; 1973 yılında bir banka soygunu sırasında, rehinenin kendini rehin tutan kişiye aşık olması sonucu psikoloji literatürüne giren bir kavram. Yani kişinin kendine kötü davranan, üzen, ezen hatta eziyet eden kişiye karşı negatif duygular beslemek yerine onu anlaması, onunla empati geliştirmesi hatta onu savunması durumunu tanımlıyor.
Etrafınızda kaç kişi Stockholm sendromunda? Şöyle bir düşünseniz bence bir çok insan sayabilirsiniz. Şahsen ben sayarım.
Şunu da belirtmek istiyorum, ben bu insanları yargılamıyorum. Sadece durumu ortaya koyan ve farkındalık oluşturan bir bakış açısı geliştirme arzusundayım.
Bu insanlar neden kendilerine bunu yapıyor ve neden bundan hoşlanıyorlar?
Neden sert, kaba ve kendilerine kötü davranan kişilere aşık oluyorlar?
Bunu bence toplu olarak düşünelim. Ve neden kendimize bunu yaptırıyoruz diye keşfederek özgürleşelim.
Farkındalık herşeydir. Kendimizi böyle bir durumun içinde tuttuğumuz zaman, kendi özbenliğimizden ve kendimiz olmaktan feragat ediyoruz.
Gücümüzü tamamen başkasına vererek, yavaş yavaş kendimizi yok etmeye başlıyoruz...
Tabi aslında karşıdaki kişi de farkında olsa da, olmasa da zarar görmeye başlıyor. Uzun vadede bunun acısını onlar da yaşıyor.
O yüzden ben diyorum ki, ilk önce egolarımızı bir kenara bırakarak, kalpten sevelim.
Yaşamın her anı gerçekten çok kıymetli, önemli olan sevgiyi kalpten kalbe yaşamak ve hayatı severek yaşamın içinde yenilikler yaratmak...
İnsanın kendisi olması ve kendini keşfederek, farkındalığını derinleştirmesi o kadar değerli ki, bunu anlatmaya kelimeler yetmez...
Bazen kendi içimde bir ilerleme elde ettiğim zaman yaşadığım mutluluk öyle bir coşkuya dönüşüyor ki bana dünyaları vermişler gibi hissediyorum...
Bu konu kendi başına bir kitap olur, bence sizler de bu konuyu araştırın ve içgörü yapın.
Sevginin kaynağı lütfen benim gerçek anlamda sevgiyi yaşamamı ve sevgiden yaşamamı sağla...
Sevginin kaynağı lütfen severek, sevilerek ve hayatı tam anlamı ile severek yaşamamı sağla...
Sizi seven bir Can...
Paylaş