Paylaş
ABD’de her başkan seçildiğinde istisnasız, “Görev süresi dört yıl mı, sekiz yıl mı olacak?” sorusu sorulur. Oysa Trump için ihtimaller biraz daha fazla. Önce birinci yılını doldurmak üzere olan Donald Trump’ın durumunu genel hatlarıyla değerlendirelim. İlk aldığı kararlardan biri olan altı Müslüman ülkeye uygulanacak seyahat yasağı, neredeyse bir yıl boyunca Amerikan yargısı tarafından durduruldu. Kabine atamaları normalden daha geç gerçekleşti. İş dünyasından ya da asker kökenli yaptığı atamalarda siyasi tecrübe eksikliği göze battı. Bu atananlar koltuklarına yeni oturmuştu ki, ya Sağlık Bakanı Tom Price gibi istifa ettiler ya da Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn gibi görevden alındılar. Yani diğer bir deyişle Trump’ın kabinesinde mütemadiyen bir dengesizlik ve oturmamışlık baş gösterdi.
“Meksika’ya duvar öreceğim.” dedi, söylemler dışında herhangi bir adım atılmadı. Bu konuda birçok kimse tarafından ciddi anlamda eleştirildi. “Obama’nın sağlık reformu tasarısını yırtıp atacağım.” dedi, Cumhuriyetçilerin bile tam desteğini sağlayamadı. Bunun üzerine “executive order” adı verilen başkanlık kararnamesi ile bu sürece bir ket vurdu. Kuzey Kore’nin nükleer denemelerine ilk günden beri karşı ve müdahaleye hazır olduğunu söyledi. Denemeler devam ediyor, ancak müdahaleyi bir kenara bırakalım eleştiri tonu bile azalmaya başladı.
Bunlar sadece geçtiğimiz yıla kısaca bir baktığımızda aklımıza gelen birkaç önemli mesele. Bu meselelerden dolayı Donald Trump’ın birinci yılını bitirdiğinde halk nezdindeki güvenoyu, son yüzyıldaki başkanlar içinde belki de en düşüklerinden biri olarak tarihe geçti. Tam da bu aşamada Trump’ın yönetimsel sıkıntıları, başladığı günden beri karşısındaki sert muhalefet, bahsettiği vaatlerin hemen hemen hiçbirini hayata geçirememiş olması, üç sene daha başkanlık yapıp ikinci döneme aday olamayacağı ya da olsa bile seçimi kazanamayacağı kanaatini birçok kimsede oluşturdu. Önemli şirketlerce yapılan anketleri incelediğimizde Trump’ın, son üç ABD başkanı içerisinde en düşük kamuoyu desteğine sahip olduğunu da görmekteyiz.
Bir de bu tabloyu haksız çıkarabilecek hadiselere göz atalım.
Donald Trump’ın ciddi anlamda desteklediği yeni vergi yasası, Amerikan kamuoyunun geçtiğimiz günlerde en önemli gündem maddelerinden biriydi. Cumhuriyetçi Parti’nin içerisinde dahi Trump’ın bu yasayı doğru savunamadığını söyleyenlerin olmasına rağmen tasarının meclisten geçmesi, Trump’a hem güç hem de ivme kazandıracaktır.
Dikkat çeken başka bir hadise de aradan on ay geçmiş olmasına rağmen Amerikan yargısı mani olduğu için askıda bekleyen seyahat yasağının Amerikan Yüksek Mahkemesi tarafından onanması ve uygulamanın hayata geçirilmesinde bir sakınca görülmemesiydi. Dolayısıyla bu durum Trump’ın elini güçlendiren ikinci bir başarı olarak gündeme geldi.
Trump döneminde ABD’nin ekonomik durumuna göz attığımızda ise işsizlik oranlarının Obama’nın son yılına kıyasla azalma eğiliminde olduğunu görüyoruz. Öte yandan ekonomik büyüme rakamlarına baktığımızda da büyük bir değişimin yaşanmadığını gözlemliyoruz. Yani ekonomik anlamda büyük bir gelişme olmamasına rağmen bir dibe vuruş senaryosu da mevzu bahis değil. Obama dönemindeki stabil gidiş Trump döneminde de devam ediyor. Buna politikada “devlet devamlılığı” denir. Bu örnekler, Trump için Demokrat Parti tarafından seçim döneminde iddia edilenin aksine ekonomide ters bir etki olmadığı gerçeğini de gözler önüne seriyor.
Buradaki ilginç nokta ise, birbirini savunma politikaları konusunda fazlasıyla eleştiren iki başkanın silah ihracatı oranlarına baktığımızda yine eylemlerinin paralel gitmesidir. Bildiğiniz üzere Obama’nın başkanlığı döneminde İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana Amerikan tarihinin en yüksek silah ihracatı gerçekleşmişti. Trump döneminde ise, başkanlığının henüz bir yılı dolmamışken, Obama’nın son yılındaki silah ihracatı hacminin üstüne çıkılmıştır. Bütün bu veriler değerlendirdiğinde, Trump’ın önümüzdeki üç seneyi bu ivmeyle götürmesi ve bazı yeni kazanımlar eklemesi ihtimali, Trump’a karşı umutsuz bir bakış açısına sahip Cumhuriyetçilerde onun yedi sene daha başkan olabileceği umudunu yeşertmeye başladı.
Belki de en enteresan durum Trump’ın koltuğa oturduğu ilk günden itibaren gündemi meşgul eden Rusya bağlantılarıydı. Çok net bir şekilde ifade etmek gerekir ki, Donald Trump’ın kabinesi seçildiği günden bu yana Rusya ile ilişkileri üzerinden araştırmaya tabi tutuluyor. Doğal olarak akıllara gelen ilk soru: “Trump’ın bir sene içinde başkanlıktan azledilebileceği bir süreç hayata geçer mi?”oldu.
Her zaman bu konudaki söylemlerim net olmuştur. Amerika’da başkanın azli kolay bir süreç değildir, ancak çok ciddi delillere dayanarak hayata geçirilebilir. Geçtiğimiz haftaya dek mevcut delillerle Trump’ın azledilmesini bir kenara koyun, bu sürecin başlaması bile imkansıza yakın bir hadiseydi. Ancak Flynn’in suçlarını kabul etmesi ile bambaşka bir sayfa açılmış ve Trump’ın başkanlığı tartışmalı bir sürecin içine girmiştir. Flynn, basit bir şekilde “Evet görüştüm, hata yaptım, bunu FBI’a bildirmedim.” diyerek olaydan sıyrılabilir, cezasını alır ve olay orada kapanır. Ama Flynn daha derin noktalara değinmeye başlarsa –hadisenin aslı da varsa- işte o zaman Trump’ın başkanlık ömrünü tekrar konuşmaya başlamak gerekir. İlk kez ciddi bir azil sürecinden bahsedeceğimiz bir duruma gelebiliriz; ama bu ihtimal için henüz çok erken.
ABD’nin tarih boyu dış politika hamlelerine bakacak olursak; ciddi bir duruş, farklı bir ivme bekleneceği zaman, geleneksel Amerikan devlet bürokrasisi ile arkasına partisini ve toplumun ciddi bir kesimini almış siyasi irade, güçlerini birleştirerek harekete geçer. Bunun için bürokrasinin başkanın devamlılığına, başkanın ise bürokrasinin arkasında olduğuna inanmasına ihtiyacı vardır. Bugün böyle bir tablo olmayışı ve ciddi bir güven eksikliği oluşu ortadadır. Net olan tek şey ise Trump’ın kaç yıl başkanlık koltuğunda oturacağından ziyade, Amerika’nın dış politikada bir dönem daha çok ciddi politik hamleler yapamayacağıdır.
Paylaş