Paylaş
Ben de bir motosiklet kullanıcısıyım. OMM Derneği’nin üyesi ve eğitmeniyim. İnsan istemeden bu tarz ithamları ve yazıları okuyunca sormadan edemiyor: “Eğitimden eğitime koşan biz, yazın sıcağında en ağır şekilde korumalı kıyafetler giyen biz, sadece kendi aracı değil diğer araçları da kollamak zorunda olan biz, en ufak bir kazada yaralanan ve ölen de biz. Ama tüm bunlara rağmen suçlanan yine biz.”
Peki, bu motorcuları tanıyor muyuz? Motosiklet kullanmanın ne demek olduğunu biliyor muyuz? Hiç sanmıyorum. Bilseydik böyle enteresan yazılar yazıp, mesnetsiz yorumlar yapıp, ölüm oranlarının bu denli arttığı bir ortamda yaşamazdık.
Bakın birkaç şey anlatayım size motosiklet kullanıcılarıyla alakalı. Motosiklet öyle enteresan bir şeydir ki; sürücüler için bir kaçış, bir huzur ve mutluluktur. Bazen mutfağa su almaya gitmeye üşenen insanlar, motosikletleriyle yola çıkmadan haftalar öncesinden hazırlıklar yaparlar. Güneş doğmadan kalkarlar, doğayla ve huzurla bir an önce kucaklaşmak için. Normalde kavuran güneşin altında şapka takmayan insanlar, yazın o sıcağında kaskını takar ve giyinir de giyinirler (korumalı pantolonlar, ceketler, botlar...) sırf motosikletlerini biraz daha sürebilmek ve eve sağ salim gidebilmek için.
Eğitim üstüne eğitim alırlar. Onlara dikkat eden olmadığından onlar herkese dikkat etmek zorundadır. Kendilerini korumanın başka yolu yoktur çünkü. Başkasının yapacağı en ufak bir hata onu canından eder. Sadece kendi hatası değil başkasının hatasını da örtmekle mükelleftir motorcu. O yüzden hem sürer hem de hesaplama yapar kafasında, nereden ne tehlike gelir diye. Riski en aza indirmek adına eğitimden eğitime koşar.
Dikkat edin bir yerde bir motorcu kaza yapmışsa, motoru bozulmuşsa ya da bir sorunu varsa yoldan geçen tüm motorcular etrafına toplanır. Diğer üyelerini tanımadığın büyük bir ailedir bu camia. Bir anda birleşiverip sahip çıkar birbirlerine. Dosttur hepsi, gerçek dost... Büyük bir ailedir hepsi.
Kimi kuryedir, servis elemanıdır, evine ekmek götürmek için biner motora. Kimi polistir, canımızı, malımızı, huzurumuzu korumak için; bizim için biner motora. Kimi işine, kimi evine daha kolay ulaşmak için biner motora. Kimi de gezmeye, tozmaya, hobi için biner motora. Neden bindiğin ya da kim olduğun önemli mi? Motor motordur, motorcu da motorcu. İnsandır, candır, hepsinin evde bekleyenleri vardır. Sürücüsüyle bütünleşmiş bir ekmek teknesidir kimi zaman. Çoğunlukla en yakın dosttur. Motosikletlere boşuna demir at demezler çünkü onlar ruhunu birleştirir sürücüsüyle.
Eğitim demişken, motosiklet eğitimi veren yüzlerce hoca ya da kurs var. Hepsi de iş yapıyor. Neden? Çünkü talep var. Motosiklet kullanıcı sayısı otomobil kullanıcı sayısından çok daha az olmasına rağmen, motosiklet eğitimi veren ve alan kişi sayısı otomobil eğitimi veren ve alan kişi sayısı ile kıyaslanamayacak kadar fazladır.
Bazen düşünürüm kaç otomobil sürücüsü kapalı alan ya da ileri sürüş eğitimi almıştır diye. İnanın tahmin ettiğiniz kadar bile değil. Bir çok otomobil kullanıcısı ehliyet almak için gerekli olan eğitimi aldıktan sonra bir daha sürüş eğitimi almamıştır muhtemelen. Sanki bu doğal bir Allah vergisi kabiliyetmişçesine gerek duyulmaz. Ancak motorcuların ekseriyeti, eğitimden eğitime seminerden seminere koşar. Ama bunlara rağmen suçlu yine mi motorcu?
Motorcu, altındaki o dostuyla ekmek parası kazanırken, gezerken ya da evinden işine giderken sadece ulaşım planı yapmaz. Aynı zamanda yaşam mücadelesi de verir. Neden? Çünkü genelde ona dikkat eden çok olmaz. Yolda kendi başının çaresine bakmak zorundadır. Sadece kendi sürüşüne değil diğer araçların sürüşüne de dikkat etmek zorundadır. Çünkü diğer aracın hatası, onun canına mal olur.
İstatistiklere çok girmek istemiyorum ama kısa bir bilgi vermek gerekirse, motor kazalarının üçte ikisinde hatalı olan motorcular ya da yollar değil, diğer araç sürücüleridir.
Bu bile başlı başına yeter bir motorcunun derdini anlatmaya.
Ertesi sabah haberlerde duyarsınız; kaskı var, korumaları tam ve her şey dört dörtlük fakat bir otomobil sapağı kaçırmamak için yolun en solundan en sağına direksiyon kırmış ve ölümle sonuçlanan bir kaza... Netice, yüreğe düşen ateş. Şimdi motorcuda mı kabahat yine? Motorcu mu çekilsin yollardan? Motor mu yasaklansın? Ölümle sonuçlanan motosiklet kazalarının ekseriyeti şehir içinde yaşanıyor. Yani motorcunun değil, otomobilin çok olduğu yerlerde yaşanıyor bu ölümlü kazalar... Kabahatli, yine motorcu!
Viraj alırken senin şeridine karşıdan girenler, sollarken sana yaklaşıp savuranlar, on santimetre mesafe bırakıp, arkana geçip sellektör yapanlar, motorcuya sen zaten yola çıkmakla hata etmişsin muamelesi yapanlar... Tüm bunlara rağmen suçlu yine de motorcu. Suçu ise motora binmek herhalde!
Dünyanın birçok ülkesinde bilhassa Avrupa ve Amerika’da medeniyetin simgesi olan bir konudan bahsediyoruz. Kullanma oranının arttığı ülkelerde bilincin artmasına vesile olan, ekonomiye, yakıt tüketimine ve enerjiye bile etkisiyle teşvik edilen motosiklet maalesef bizim ülkemizde kötü çocuk ilan ediliyor. Annelerin, babaların hatta eşlerin; “Binersen, hakkımı helal etmem!” sözlerini duyarsınız. Haksızlar mı? Onların derdi motor ile değil ki! Onların derdi etrafla ve üçte ikiye sahip olan diğer dikkatsiz, bilinçsiz ve kuralları ihlal eden sürücülerle. Bir ulaşım aracına binmenin zevkten ya da pratik ulaşım sağlamaktan öte hayat mücadelesine dönüştüğü bir ortamda kabahatli olan motorcular mı yine? Trafik terörü yaratan onlar mı?
Motor kullanan herkes de kusursuz değil tabi. Nasıl elleriyle her direksiyon çevirene otomobil kullanıcısı demek yanlışsa, motor kullanırken de yanlış ve tehlikeli kullanan çok. Ama o kuralları hiçe sayarak kullanan da yine kendine zarar veriyor. Kasksız, korumasız, kuralsız, eğitimsiz kullanan motorcu yine bu süreçte en büyük zararı kendisi görüyor. Hatasını maalesef canıyla ödüyor. Ama otomobil öyle değil ki, hatasını hem kendisi, hem aracının içindeki diğer yolcular, ancak ekseriyetle de kazaya dahil olan motorcular ödüyor.
Nasıl her otomobil sürücüsü genellenemezse, motor kullanan herkes de genellenemez ve yollardan çıkması istenip “trafik terörü müsebbibi” ilan edilemez.
Denizli’de yaşanan en son motor kazası haberini okumuşsunuzdur. Gencecik kardeşimizin giyimi, kuşamı, eğitimi, her şeyi tam, kusuru yok. Biri vurmuş ve kaçmış. O istikbal vaat eden fidan artık yok aramızda... Yine de o mu kabahatli şimdi? Peki, vurup kaçana ne olacak?
Dün televizyonda seyrettim annesinin feryadını... Gözleri yaşlı, yüreği kanayan anneciği: “Bu son olsun, başkasının çocuğu ölmesin...” diyordu televizyon ekranlarında. Bir annenin feryadı!
Devamlı konuşuruz ne yapmak lazım diye. Kimi der bariyerlere yoğunlaşmak lazım, kimine göre çözüm eğitim, bazıları cezaların sertleşmesinden bahseder bazıları yeni kurallar gelsin der. Hepsi önemli hepsi doğru tespitler. Ama en önemlisi ne biliyor musunuz? Otomobilden ya da motosikletten çok daha öte bir çözüm var aslında: Cana ve insana saygı.
Bir yere beş dakika geç gidersen ya da o motoru sollamazsan bir şey olmaz. Bir saat rötar yap yine bir şey olmaz. Ama eğer hırsına yenik düşersen ve kabiliyetlerini abartırsan ne olur biliyor musun? Evlere ateş düşer! Beş dakika erken gitmek için bir evladı anasız ya da babasız, bir ana-babayı evlatsız bırakırsın. Değer mi?
O motorun üstündeki çelikten değil ki. O da en az senin kadar insan ve can. İnanın, hiçbir şey insan canına değmez. Hiçbir şey insanın nefes almasından daha mühim değildir.
Motoru yasaklamakla ya da büyük bir camiaya mesnetsiz ithamlarda bulunmakla olmuyor bu işler. Önce insana değer verilmeli. Bir düşünün ne olur acaba diye. Gazdan biraz çek ayağını, bak nasıl istatistikler farklılaşıyor.
Biraz gaz kes, mesafe aç da seyret öndeki motorcuyu. Unutma ki o iki teker üzerinde sıcağın ya da soğuğun içinde yerden gelen en ufak çakıl taşından bile etkilenebilecek şekilde seyreden bir araç. Gideceğin yere beş dakika geç gitsen hiçbir şey olmaz ama onun hayatı kurtulur.
Bu yazıyı bir motosiklet kullanıcısı, bir eğitimci ya da bir otomobil kullanıcısı olarak değil, insanın yaşama hakkının her şeyden öte olduğunu bilen biri olarak yazıyorum. İnsana değer vermeye daha çok dikkat ettiğimizde, bu acı haberlerle emin olun daha az karşılaşacağız.
Önde giden motorun bir makine değil, üstündekinin bir can, bir insan olduğu idrak edildiğinde inanın her şey daha farklı olacak.
Paylaş