Paylaş
“Hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, sigara içilmesi, şişmanlık, kötü diyet alışkanlıkları, hareketsizlik... Bu sorular kalp ve damar hastalıkları ile ilgilenen doktorların hemen her gün defalarca işittiği sorular. Bir çok insan, toplumda her iki kişiden birinin ölümüne neden olan kalp damar hastalıklarından korkar; sakınmak için önlemler almak ister ama çoğu kez bu konuda başarılı olamaz. Zira bilinçaltımız bize şunu telkin eder; “Aman gidelim bir doktora muayene olalım, bize bazı testler yapılsın da hasta olmadığımızı görelim, rahatlayalım.” Sonrası adeta halk arasındaki tabiri ile “Eski hamam eski tas...” Kaldığımız yerden devam edelim. “Vur patlasın, çal oynasın.” Maalesef rutin bir poliklinik gününde, defalarca tekrar edilmiş (bir çok laboratuvar neticesi elde var) ve kolesterol yüksekliği olduğu neredeyse onlarca kere görülmüş ancak bu problemin çözümü, dolayısıyla kalp hastalığından korunmak adına gerekli adımlar atılmamış; hekimler önerilerde bulunmuş olsa bile gereği hastalar tarafından yerine getirilmemiş pek çok hastam var... Öyle düşünüyorum ki pek çok kişi doktora giderek, o an için bir kalp damar hastalığı olmadığı cevabını doktordan duymak istiyor ve bu şekilde içini rahatlatmayı (maalesef sadece içini rahatlatmayı) hedefliyor, ama asıl önemli olan önlem alınması eylemi savsatılıyor. Bu aslında bir insan olarak anladığım bir davranış biçimi olmakla birlikte, kesinlikle tasvip edilmemesi gereken bir durum.
HEKİMLER ÇOK İYİ ANLATMALI
Biz hekimlerin hastalarına kalp damar hastalığını kolaylaştırdığı gösterilmiş faktörleri çok iyi anlatması gerekir. Bu faktörlere risk faktörleri diyoruz. Bunlar çoğu kez hastalar tarafından direkt hastalık sebebi olarak algılanabiliyor. Risk faktörünün ne olduğunun hastalarımız tarafından daha iyi kavranabilmesi için biz hekimlerin bazı benzetmelerden faydalamasının işi kolaylaştırabileceği düşüncesindeyim. Kendi klinik pratiğimde, kalp damar hastalığının gelişimini kolaylaştıran risk faktörlerini hastalarıma anlatır iken, bir tarla ya da bahçenin bir çiftçi tarafından bakımının yapılması eylemine benzeterek söze başlarım. Bir çok insan bilir ki tarlaya bir tohum ya da fidenin ekilmiş olması, her zaman o tarlada iyi ürün alacağımız anlamına gelmez. Tarladaki tohumu genetik yatkınlığa benzetir isek, o tarlanın gübrelenmesi, sulanması veya çapalanması gibi bakım işlemlerini ise risk faktörlerine benzetirim. Eğer tarlada tohum olsa bile (biz genetik olarak kalp damar hastalığına yatkın olsak bile), bu hastak tohumunun yeşermesi için kolaylaştırıcı bakım işlemlerinin yapılmaması yani risk fktörlerinin ortadan kaldırılması hastalık tohumlarının çimlenmesinin önüne geçecektir. Hastalık tarlası çorak kalacaktır. Peki nelerdir kalp damar hastalığı tarlasının bakım işleri, gübreleri vb...
ŞEKER, KOLESTEROL, SİGARA
Hipertansiyon, şeker hastalığı, kolesterol yüksekliği, sigara içilmesi, şişmanlık, kötü diyet alışkanlıkları, hareketsizlik... Bu kısaca özetlediğimiz risk faktörleri varsa ortadan kaldırılması için yılmadan savaşılmalıdır. Ancak işte gerçek hayatta bu savaş çoğu kez verilememektedir. Ama hekimler yüzünden, ama sağlık sistemi yüzünden ve belki en acısı ama hastaların bu konuda yeterince gayret sarf etmemeleri yüzünden bir çok hastalık tarlası hem gübrelenmeye, hem sulanmaya ve hem de çapalanmaya devam etmektedir. Bir çok kişi bir kalp doktoruna gidelim, check up yaptıralım, efor gibi tarama testlerine tabi tutulalım da, doktor bunların temiz olduğunu söyleyiversin, ama alınması gereken koruyucu hekimlik önlemlerini pek de umursamayalım yönünde hareket etmekte. İşte bunun sonucunda elinde sayfalarca tetkik sonucu olan hastalar poliklinikleri doldurmakta; yani defalarca yapılan tahlillerde kolesterol yüksekliği vb sorunların var olduğu görülmekte ama çözüm eylemine geçilemeden doktora gelinip gidilmekte; içimiz rahatlamakta ama aslında hiç yol alınamamakta.
KORUYUCU YAŞAM İLK ÖNCELİK
Bu günlük hayattan verdiğim örneklerle görünürde sağlıklı kişilere veya kalp hastalarına, hasta olmamak veya var olan hastalığın ilerlemesinin önlenmesi adına, durumun sadece ortaya çıkarılmasının yetmediğinin (hastalık olmadığının söylenmesi veya hastalığın teşhisinin koyulmasının) asıl önemli olanın tedavi ya da koruyucu yaşam değişikliği önlemlerinin kararlı bir biçimde devreye sokulmasının ve ısrarla sürüdülmesinin olduğunun altını çizmek istedim. Tüm insanların sağlıklı bir yaşam sürmeleri temel dileğimdir.”
Paylaş