Paylaş
Bu yazıyı okuyup da bu soruya ‘ben hiç yaşamadım’ yanıtını veren yok gibidir. Çünkü hemen her insan, yaşamı boyunca bir defa dahi olsa baş ağrısı ile karşılaşmıştır. Her bireyi ilgilendiren bu konuyu Nöroloji Uzmanı Dr. Gökhan Gürel ile konuştuk.
Baş ağrısını, ‘başın tamamında ya da belli bir kısmında, zonklayıcı, batıcı, oyucu ya da sıkıştırıcı nitelikte ortaya çıkabilen ve rahatsızlık veren bir durum’ olarak tanımlayan Gürel, bu durumun yaşam kalitesini etkilediğini, bazen de yaşamı tehdit eden ciddi bir hastalığın ilk habercisi olabileceğini kaydetti. Baş ağrısının nedenleri hakkında bilgi veren Gürel, ağrıların yüzde 90’ının beynin kendi ürettiği birincil baş ağrıları olduğunu, ikincil baş ağrısı nedenlerinin ise acil tıbbi müdahale gerektirebilen beyin tümörleri, beyin damar hastalıkları, enfeksiyonlar ve başka fiziksel hastalıklar olduğunu dile getirdi. Bu yüzden baş ağrısına eşlik eden bulantı, kusma, ışık, ses hassasiyeti gibi belirtilerin de özenle değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Gürel, baş ağrısı tanısının detaylı nörolojik ve fiziksel muayene ile konduğunu ifade etti. Şiddetli, kusma eşlikli, ayakta, yatarken, öksürme ve ıkınma gibi fiziksel aktivitelerle ortaya çıkan, gebelikte ya da doğumdan sonraya ortaya çıkan, 50 yaşın üstü ve 16 yaşın altında başlayan ve çocuklarda ense bölgesinde ağrı olan baş ağrılarının ikincil olarak değerlendirildiğini söyleyen Gürel, “Bu durumda MR, tomografi, anjiyografi gibi nörolojik görüntüleme yöntemlerinin ve diğer laboratuvar incelemelerinin tanı koymakta oldukça önemli rolü olacaktır” dedi.
GÜNLÜK TUTMA ÖNERİSİ
Titizlikle yapılmış fiziksel ve nörolojik muayenede ağrıyı açıklayacak başka neden bulunamazsa migren tanısının konduğunu söyleyen Gürel, tedavi aşamasında ise yaşam tarzı değişikliğinin ve düzensiz uyku, az egzersiz, stres, açlık, kokular, parlak ışık, alkol, rüzgar, yüksek rakım, sigara, doğum kontrol ilaçları, adet dönemi ve bazı gıdalardan oluşan tetikleyiciler konusunda da farkında olunması gerektiğini savundu. Çikolata, çay, kahve, kola, alkol, kırmızı şarap, çiğ soğan, sarımsak, mayalı yiyecekler, fındık, fıstık, yağlı yiyecekler, süt, salam, sosis, vanilya gibi gıdaların da tetikleyici olduğuna işaret eden Gürel, “Migren hastaları ayrıca baş ağrısı günlüğü tutmaya özendirilmelidir. Baş ağrısı günlüğü tutulması hem hasta için, hem de hekim için oldukça önemli bilgiler elde etmeye olanak verir. Tüm bu önlemlerin dışında, migren hastalarında ilaç tedavileri dışında biyofeedback yöntemleri ve bilişsel davranışsal tedaviler de ağrı ataklarının önlenmesi ve kontrol altına alınmasında etkili olabilecek yöntemlerdir” dedi.
100 KİŞİDEN
16’SI MİGRENLİ
Gerilim tipi baş ağrısı, migren, küme tipi baş ağrısı gibi baş ağrıları birincil baş ağrılarının en sık görülen örnekleri olduğunu aktaran Gürel, özellikle migren için sıkça başvurulduğunu, dünya nüfusunun yüzde 15’inin, Türkiye nüfusunun yüzde 16’sının migrenli olduğunu belirtti. Kadınlarda erkeklere göre 2-3 kat daha fazla görülen migren ataklarının en az 4 saat en çok 72 saat sürdüğünü, ağrının tek taraftan, enseden, baş önü veya arkasından başlayıp yayılabildiğini, atağa ışıktan, sesten ve kokudan rahatsızlığın eklenebileceğini aktardı.
2 TÜR İLAÇ
TEDAVİSİ
Tedavide atak ve koruyucu olmak üzere iki tür ilaç tedavisi olduğunu anlatan Gürel, “Baş ağrısı için, ağrı kesicilerin, üç aydan daha uzun bir süre boyunca, haftada 2-3 günden fazla alınmasının ‘İlaç Aşırı Kullanım Baş Ağrısına’ neden olabileceği ve baş ağrısını kronik günlük hale getirebileceği unutulmamalıdır” dedi. Migrenin koruyucu tedavisinde kullanılan klasik ilaçların genel olarak kalp hastalıkları, hipertansiyon, depresyon ve epilepsiler gibi başka hastalıklarda kullanılan, migrene özgü olmayan ilaçlar olduğuna dikkat çeken Gürel, son yıllarda migren tedavisine özgü ilaçların da geliştirildiğini kaydetti. Gürel, migrende ilaç dışı tedavi yöntemlerinin ise; sinir blokajları, nörotoksin uygulamaları, nörostimülasyon yöntemleri, tetik nokta tedavileri, akupunktur olarak olarak sayılabileceğini sözlerine ekledi.
Paylaş