1827 yılında Museviler tarafından kurulan Karataş Hastanesi 5 milyon dolara yenilendi. 2013 yılında hastaneyi alan Dr. Ümit Derundere, iki asırlık hastaneyi 5 yıldızlı otel konforunda yaptı.
Yeni baştan yaratılan 87 yatağı bulunan hastanenin 6 kadın doğum uzmanı, 2 çocuk hastalıkları doktoru, 3 ortopedi doktoru, 3 genel cerrah, 2 göz uzmanı, nöroloji, üroloji uzmanları, kardiyoloji uzmanı ve 2 röntgen doktoru ile acil servis doktorlarıyla hizmet veriyor. MR ve tomografi, dijital röntgen, renkli dopler cihazları, mamografi ünitesinin bulunduğu hastanede 15 branşta hizmet verdiklerini söyleyen Karataş Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Ümit Derundere, “Bu kadar donanımlı bir hastane bu bölgede yoktu. Burası sağlık alanında bakir bir alandı. Şu anda biz aciliyle ameliyathanesiyle, yoğun bakım üniteleriyle hemen hemen her türlü poliklinik hizmeti vermekteyiz” dedi.
LAPAROSKOPİK AMELİYATLARGenel cerrahi dahil, birçok kapalı branşta laparoskopik ameliyatlar yaptıklarını da vurgulayan Dr. Derundere “Bunların içinde en popüler olanı ise obezite cerrahisi. Hastanın vücut kitle endeksi ve metabolik durumuna bakmak lazım. Obezite sadece beslenme değil, aynı zamanda metabolik bir sorun. İşin sadece mide kısmı ile ilgilenmiyoruz hastanın bir şekilde metabolizması da düzenlenmiş oluyor. Yenilenen hastanemizde laparoskopik (kapalı) olarak mide ve kolon kanserleri böbreküstü bezleri, ortopedi, kadın hastalıkları ve doğum ameliyatları, göz ameliyatları olmak üzere her türlü ameliyat yapılıyor” diye konuştu.
Göz kapaklarının düşüklüğüne çözümGÖZ kapağı düşüklüğü insanların kaderleri olmadığını belirten Kaşkaloğlu Hastanesi’nden Opr. Dr. Hanife Öztürk Kahraman, “Bu sorun estetik problem dışında görme alanımızı da daraltıyor ve görme açımızı azaltmasından dolayı tıbbi de sıkıntı ortaya çıkıyor” dedi. Göz kapaklığı düşüklüğünün sadece kadınlar değil, erkekler için de sorun olduğunu dile getiren Dr. Kahraman konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Biz cerrahi müdahaleyle çözüm buluyoruz. Bundaki amaç sadece ciltte bir fazlalaşma varsa o cilt çıkarılıp tamir ediliyor, eğer o kapağın kendi seviyesinde de düşüklük varsa kapak seviyesini de yukarıya kaldıracak şekilde düzenleme yapıyoruz. Kapağın seviyesinin düşüklüğü kaslardaki problemlerden ortaya çıkıyor. Kas hastalığı ya da doğuştan gelen sebepler, travma ve darbe sonucu olabiliyor. Kapaklar göz bebeğinin üstüne geldiği andan itibaren ameliyat için planlıyoruz. Özellikle çocuklarda daha çok önemli... Eğer görmeyi azaltıyorsa arkasından göz tembelliği de geliyor. Yetişkinlerde ileri yaşlarda cilt altı dokusunun desteğinin azalmasından sarkma oluyor, onu da ameliyatla çözüyoruz.”
İZMİR İl Sağlık Müdürü Dr. Bedia Türkyılmaz, yüzünü, gözlerini, kalbini, böbrekleri ile karaciğeri dahil olmak üzere tüm organlarını bağışladı. “Organlarım toprak olmasın, can olsun” diyen Dr. Türkyılmaz, bağışla ile ilgili şunları söyledi:
“Şuna inanıyorum, organlarımı bağışlamak zor gelmedi. Öldükten sonra bedenimizin kesinlikle ne kendimize ne de yakınlarımıza faydası yok ve toprağın altında toprakla yok olup gidecek. Bunu görüyoruz, bir tek iskelet kalıyor, ne göz ne doku ne organ hepsi çürüyor. Biliyorsunuz, bağış organların alınması beyin ölümü aşamasında olması gerekiyor. Evde öldüğüm tekdirde korneam dışında hiçbir organım veya yoğun bakım dışında bir serviste öldüğümde korneam dışında o da ilk 24 saatte alınması lazım. Hiçbir organın alınması takılması mümkün değil, eğer beyin ölümü aşamasında insan içine çıkamayan birine yüzüm takılsa, yüz nakli sonrası eğer insan içine çıkabiliyorsa bunun bana sevap olarak döneceğine inanıyorum.”
GÜZEL BİR DUYGU
Kollarının, bacaklarının, karaciğerinin, gözlerinin, böbrekleri ile kalbinin zaten hayat bulacağını belirten Dr. Bidea Türkyılmaz, yaşanan bir olayda kolsuz babanın daha sonra nakil kollarıyla çocuğuna sarılmasının çok büyük mutluluk olduğunu belirterek, “Kolları olmadığı için ayaklarıyla bardak tutup su içenleri görüyoruz veya dirsekleri olmadığı için omuzlarıyla bazı işleri yaptığını görüyoruz. Allah engelli etmesin hep söylüyoruz. Hepimiz engelli adayıyız. Organ bağışı yapmak güzel ve vicdanen bizi rahatlatan bir şey. Biz güveneceğiz, hekimlerimize, doktorlarımıza. Son noktaya kadar bizi yaşatmak için her türlü çareye başvurduklarına inanacağız. Organlarımız birilerine hayat olacak. Bunu bilmek çok güzel bir duygu. Organlarımız toprak olmasın, can olsun” diyorum.
Bir nefeste erken tanı
EGE Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Kliniği öğretim üyeleri ve Fen Fakültesi öğretim üyeleri, akciğer kanserinin erken tanısını teşhis etmek üzere bir nefeste anlamak üzere çalışma başlattı. Akciğer kanseri nefes analizi projesinin lideri Fen Fakültesi’nden Doç. Dr. Levent Pelit, insan nefesinin parmak izine benzediğini, bu yöntemle alının koku iziyle binlerce uçucu organik bileşiğin saptanabildiğini belirtti.
İZMİR İl Kültür ve Turizm Müdürü Abdülaziz Ediz, İzmir’in on bin civarında “Medikal Turist” ile 5’inci sırada yer aldığını açıkladı. Ediz, konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Son yıllarda sağlık turizmi için İzmir’e gelenlerin sayısı artış gösterdi. Medikal turiz geleceğe yönelik büyük umutlar vadediyor. Yeter ki, güçlü stratejiler belirlenip uygulanabilsin. Ülkemize gelen hastaların çoğunluğu özel hastaneleri tercih ediyor. Özel hastanelerin daha kaliteli ve rekabete dayalı hizmet sunması, daha fazla tanıtım yapması gibi nedenlerden dolayı ön plana çıktığı söylenebilir. İzmir, sağlık turizmi pazarından yeterince faydalanamamaktadır. Bu nedenle, sağlık yatırımlarının artırılması, uluslararası standartlarda ve akreditasyon belgesi alarak hizmet veren hastane sayısı artırılmalıdır. Sağlık turizminde hedef ülkelere yönelik tanıtım ve işbirliği faaliyetlerine ağırlık verilmelidir. Bu konuda verilen teşviklerden azami oranda yararlanılmaya çalışılmalıdır.”
Özel Ege Onkoloji’de yeni yılİZMİR ve Ege Bölgesi’nde kanser hastalarına hizmet sunan Özel Ege Onkoloji Tıp Merkezi çalışanları yeni yıla pasta keserek “merhaba” dedi. Yeni yılı doktor ve çalışanları ile kutlayan merkezin kurucuları Tümay ve Tuncay Gökçe kardeşler birlik beraberlik çağrısı yaptı. Dr. Tümay Gökçe 2015 yılının herkese uğurlu ve huzurlu gelmesini diledi, “2014 yılında personelimizle ben, değil biz anlayışıyla çalıştık. 2015 yılında da bu anlayışımız sürecek. Hastalarımız bu yıl da aynı konfor ve güler yüzle karşılanacak. Amacımız çalışanlarımızın A’dan Z’ye bu enerji ve anlayışla hareket etmesidir” dedi. Dr. İlker Karadoğu da, “İzmir ve Ege Bölgesi’nde tek olan tomoterapi cihazını getirerek kanser hastalarının tedavisinde altın vuruş imkanı sağladık. Tomoterapi cihazı vücuttaki tümörü görüp yok ederken diğer organlara hasar vermiyor” dedi.
EGE Laboratuvarı, yeni yılda yeni cihazlarla büyüyecek. Ege Lab Genel Müdürü Dr. Serdar Canko, yapılacak çalışmaları şöyle aktardı; “Bünyemizde hizmet verecek olan Tıbbi Genetik, Tıbbi Biyokimya, Tıbbi Genetik Tanı Merkezi sayesinde genetiğe bağlı hastalıklara zamanında ve yerinde müdahale yapılabilecek. Son derece modern şekilde dizayn edilen laboratuvarlarımız deneyimli ve tecrübeli hekimlerimizin katkıları ile son derece süratli ve güvenilir sonuçlar elde etmek için Ocak ayı içinde İzmir’de ilk LS-MS tam otomatik cihazını kuruyor. Bu sistemle ayrıca tüm metabolik ve endokrin hastalıklarla ilgili şu anda kimsenin yapmadığı tetkiklerin hepsini günlük olarak yapma noktasına geleceğiz. Böylece hastalar İstanbul’a tetkik göndermekten kurtulacaklar."
Eldem tıp camiasını yasa boğdu45 yıllık Doktor Ahat Eldem iki yıldır mücadele ettiği kansere yenik düştü. Alsancak Hocazade Camii’nde yapılan cenaze törenine mezun olduğu ve uzun yıllar çalıştığı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesinin Cerrahları ve Özel Tınaztepe Hastanesi ile Buca Tıp Merkezinin doktor ve çalışanları yanlız bırakmadı. Emekli olduktan sonra 2002 yılından bu yana da Buca Tıp Merkezi’nde çalışan Dr. Ahat Eldem, meme cerrahisinde yaptığı başarılı ameliyatlarla dikkat çekmişti. Tınaztepe Hastanesi’nin kurucusu ve Buca Tıp Merkezi’nin Koordinatörü Dr. Mehmet Bektur, da son yolculuğuna uğurlanan Dr.Ahat Eldem’i yanlız bırakmadı. Dr.Bektur ”Ahat hocamız çok iyi bir cerrah olmanın yanısıra çok iyi bir insandı. Ölümü hepimizi üzdü, yakınlarına sabır diliyorum. Tıp camiasının başı sağolsun” dedi.
Özel Ege Onkoloji Tıp Merkezi’nin kanser uzmanları DR. İlker Karadoğan ve Dr. Çimen Akçay, radyoterapi tedavisi öncesi ve sonrası yapılması gerekenleri sıraladılar. Doktorların dikkat çektiği konular arasında, yorgunluk, halsizlik hissi, beslenme ve sıvı alımı, cilt bakımı, güneşten korunma ve giyim konusu var.
Karadoğan ve DAkay uyarılarını 5 maddede topladı:
YORGUNLUK ve HALSİZLİK HİSSİTedaviniz süresince kendinizi yorgun, halsiz hissedebilirsiniz. Bu durum ilerleyen haftalarda, verilen doz arttıkça belirginleşir. Bu yorgunluk, tedavinizden kaynaklanan, beklenen bir durumdur ve kesinlikle hastalığınızın kötüye gittiği şeklinde yorumlanmamalıdır. Tedavi bittikten sonra da azalarak kaybolacaktır. Bu gibi durumlarda kendinizi fazla yormamanız ve dinlenmek için daha fazla zaman ayırmanızda fayda vardır. Akşam saatlerinde kafeinli içecekler, geç saatte yemek yeme gibi uyku kaçırıcı alışkanlıklardan uzaklaşmalısınız. Yorgunluk hissi, tedaviye bağlı olarak alyuvarlarınızın azalması sonucu da oluşabilir. Bu durumda doktorunuz demir hapları ya da kan nakli önerebilir. Yorgunluk hissi tedaviden sonra kaybolacaktır, birkaç ay sonra yeniden belirirse, bunun hastalıkla bağlantılı olma olasılığı vardır, doktorunuza haber veriniz.
BESLENME ve SIVI ALIMITedavi süresi ve şekli ne olursa olsun, radyoterapiniz boyunca sağlıklı beslenmeye ve bol su içmeye mutlaka özen göstermelisiniz. Bazı hastalarda tedaviye bağlı iştahsızlık belirir, yemek alışkanlığı değişir her şeye rağmen beslenme konusunda hassas ve gayretli olunmalıdır. Bol su içilmesi de özellikle baş-boyun bölgesi ve göğüs kafesi ışınlamalarına bağlı yan etkiler açısından faydalı olacağı gibi, vücudun temel ihtiyacı olarak gereklidir. Gün boyu üç öğün yemek yerine, az ve sık yemek daha uygundur. Radyoterapi sırasında biraz kilo vermeniz doğaldır, ama yemek konusunda belirgin sorunlarınız varsa, mutlaka doktorunuzdan yardım isteyiniz.
CİLT BAKIMIBazı hastalarda tedaviye bağlı cilt reaksiyonları gelişir. Bu, hastanın ve tedavinin özelliklerine göre değişen sıklıktadır. Her tedavi planlamasında hastaya cilt bakımı konusunda önerilerde bulunulur. Bu öneriler, tedavi kurumuna göre değişir. Bazı merkezlerde tedavi boyunca tedavi alanı cildine su teması yasaklanır ve dolayısıyla hastadan banyo yapmaması istenir.
Bazı merkezlerde ise tedavi bölgesini ılık su ile yıkayıp, ardından yumuşak bir havlu ve yavaş hareketlerle, tam bir kurulama koşuluyla banyoya izin verilir. Tedavi bölgesinde ilerleyen haftalarda hafif kaşıntı hissi belirebilir. Bu bölgeyi asla ovalamayınız, asla kaşımayınız, çünkü tedaviye bağlı olarak bu bölgedeki deri giderek incelir, hassaslaşır ve kolay tahriş olabilir. Parfüm içeren sabun, pudra, deodorant ve kremler cildinizi tahriş edebileceğinden ve tedavi süresince kullanılmamalıdır. Kimi durumlarda doktorunuz size parfümsüz bebek pudrası(talk) önerebilir.
Tedavi bölgesinin ıslak olması, cilt reaksiyonu riskini artırır. Terleme durumunda temiz ve yumuşak bir havlu ile ve hafif hareketlerle bu bölgeyi derhal kurulamalıdır. Tedavi bölgesine yapılan işaretlerin çıkmaması gerekir. Eğer işaretler azalır ya da tamamen yok olursa, kendi kendinize bu işaretleri yeniden yapmayı asla denemeyiniz.
Derneğin gönüllü yönetim kurulu üyeleri Prof. Dr. Yasemin Delen Akçay, Prof. Dr. Sibel Göksel, Prof. Dr. Dilek Yeşim Metin, Prof. Dr. Rüçhan Sertöz, Prof. Dr. Murat Argon, Prof. Dr. Hüsnü Pullukçu ve Uzm. Dr. Sevnaz Şahin oluşturuyor, her hafta toplanıp “burs sayısını nasıl arttırabiliriz, gönüllü bağışçılara nasıl ulaşabiliriz” diye beyin cimnastiği yapıyorlar.
Ege Tıbbiyeliler Derneği Başkanı Prof. Dr. Akçay, şunları söyledi:
“Tıp fakültesini kazanan doktor adaylarına destek olmak, karşılaştıkları sorunlarla başa çıkabilmelerini kolaylaştırabilmek, her türlü sosyal ve kültürel etkinlikte, öğrenci-öğretim üyesi birlikteliği ile güçlü bir dayanışma amacıyla 1998’de “Sandık”, 2000’de de “Ege Tıbbiyeliler Sosyal Destek ve Yardım Derneği” adı ile kurulmuştur. 2011’de isim değişikliği ile “Ege Tıbbıyeliler Derneği” olarak faaliyetlerine devam eden derneğimizin en önemli gelir kaynağını gönüllü bağışlar oluşturmaktadır. Burs bağışı, gönüllülerin belirledikleri bedel üzerinden yapılmaktadır. Şu anda havuzda toplanan bağışın büyük bölümü, EÜTF öğretim üyelerinin maaşlarından kendi belirledikleri miktarda kesintiden sağlanmaktadır. Bunun yanında bazı kurum ve kuruluşların katkıları da dernek gelirlerimiz arasındadır. Derneğimiz pek çok Tıp Fakültesi öğrencisine burs, kitap, giysi yardımında bulunmuş, sosyal ve psikolojik destek sağlamış, çeşitli gezi, yarışmalar ve sosyal programlarda öğrencilerimize destek olmuştur. Burs için gereken belgelerle başvuran öğrenciler, sözlü bir görüşme sonrasında “Öğrenim Destek Bursu” için seçilmektedir. Burs verilen her öğrenci için gönüllü bir danışman öğretim üyesi belirlenmekte, hem okul başarı durumu, hem de maddi ve sosyal sorunlarının öğretim üyesi danışmanlığında izlenmesi sağlanmaktadır. Derneğimiz halen öğrenimi devam eden 75 öğrenciye burs vermektedir. Dileğimiz, gönüllülük kapsamındaki bağışlarla verdiğimiz burs miktarını ve sayısını arttırmaktır. En büyük arzumuz, öğrencilerimizin barınma ihtiyacını da karşılayabilecek çözümler oluşturmaktır. Bu nedenle “Ege Tıp Ailesi” olarak, derneğimizin daha geniş kitlelere tanıtımının yapılmasının, barınma ihtiyacının karşılanmasına yardım edecek bağışçılara ulaşılmasının gücümüze güç katacağına inanıyoruz.”
Minik kalplerin sesine kulak verelimÇOCUKLARIMIZIN kalp ve damar hastalıkları yönünden küçük yaşlardan itibaren gözlenmesi sağlık muayenesinden geçirilmeleri gerekir. Bu konuda aile ve okul öncesi kurumlardaki eğitimcilerin işbirliği içinde olmaları sağlıklı bireylerin yetiştirilmesinde önemli rol oynamaktadır.
İzmir’de Bilgi Küresi Anaokulu yönetimi çocukları kalp taramasından geçirdi. Okuldaki öğrenciler, Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Mustafa Akın tarafından kontrol edildi. Prof. Dr. Akın, muayeneleri sonucunda kalp ve damar sağlığı yönünden sağlıklı olarak değerlendirilmiş olup bu taramanın okula kaydolan her öğrenciye yapılması gerektiğini belirterek, şunları söyledi:
“Anaokulu yalnız çocukların eğitim ve öğretim faaliyetlerine değil onların sosyal gelişimine ve bedensel sağlıklarına da önem vermeli. Geleceğimizin güvencesi çocuklarımızın beden ve ruh sağlığı yönünden sağlıklı olmaları bizler için önemli. Çocuklarımızın kalp ve damar sağlığı yönünden küçük yaşlardan itibaren kontrol edilmeleri, teşhis edilen rahatsızlıkların tedavilerinin yapılması sağlıklı bir kalp damar geleceği sağlayacaktır. Minik kalplerden gelen ses bize kalp sağlığı yönünden ciddi bilgiler verebilir. Bilgi Küresi Anaokulu’ndaki minikler her yıl sağlık kontrolünden geçiriliyor.”
“Duyarsızız, umarsızız. Sadece engellilik konusunda değil, her konuda böyleyiz” diyor engelli psikolog İlknur Peder ve sözlerine şöyle devam ediyor, “En büyük zorluk da bu umarsızlığa rağmen başarabilmek sanırım. Söyleşilerimde insanlarla duygu paylaşımı yapmaya çalışıyorum, birlikte farklı bir pencereden bakabileceğimizi fark edelim istiyorum. Aslında hepimizin farkında olduğumuz ya da olmadığımız bir çok engelimiz var, hepimiz engelliyiz. Önemli olan eksiklerimizle kendimizi kabullenerek hayatı yaşayabilmek diye düşünüyorum.”
Psikolog İlknur Peder, yaşama azimle sarılan ve aldığı eğitimlerle kendisini yetiştirerek hayata sımsıkı bağlanan engelli bir kadın. Doğuştan iki kolu ve bir bacağı olmayan Peder, 18 yaşında başladığı eğitim hayatında bir yılda ilköğretim ve 2.5 yılda lise eğitimini tamamdı. Ege Üniversitesi Psikoloji bölümünü kazanan İlknur Peder başarılı bir dereceyle mezun olur. Psikoloji ve hayata dair radyo programı hazırlayıp sunan ve köşe yazarlığı yapan İlknur Peder, şu an Köprü Psikolojik Danışmanlık adıyla kurduğu kendi firmasında evlilik danışmanlığı ve bireysel psikolojik danışmanlık hizmeti vermekte. Ayrıca katıldığı eğitim programları ve seminerlerle de binlerce kişiye ulaşmaya devam ediyor.
ZOR İNSANA MESAJ VERMEYİN
İzmir İl Sağlık Müdürlüğü AR-GE Şubesi’nin düzenlediği “Biz Bize Paylaşımlar” söyleşi dizisinde Psikolog İlknur Peder’in yönetiminde “Zor İnsanla Başa Çıkma Yolları” ele alındı. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdikleri söyleşi hakkında Psikolog Peder şunları söyledi:
“Zor insan denilince hepimizin aklında bir profil vardır. Ancak hiç kimse o kişinin kendisi olacağını düşünmez. Siz kendinizi çok anlayışlı görebilirsiniz, ama bakalım mesai arkadaşınız öyle görecek mi? Zor insan denilince aklımıza bipolar, şizoid, öfkeli-alıngan, her şeyin altında bir şey arayan septik kişiler gibi kişilik bozuklukları geliyor. Bu kişilerle iş yapmak zordur. Bir iş yapmaya çalışırsınız, kendisi yapmış gibi davranır. Haklarınızı emeğinizi savunmanız gerekir. Peki, bu insanların düşünce sistemleri nasıl başlar? Hikaye anne karnında başlar. Bebek annenin yaşadıklarını hisseder. Algılamadan kaydeder. Hikayeler gebelikte alt bilincimize kaydedilir. Engellenmeler tehlike, kaygı ve tedirginlik yaratır. Sevgi ise huzur ve güven oluşturur. Zor insanları değiştiremeyiz. Biz psikologlar, zor insanlarla yaşayanları koruma altına alıyoruz. Sen hatalısın sen sorunlusun mesajı vermeye, yanlışlıklara yüzleştirmeye çalışmayın. Bu onun sizi düşman görmesine neden olacaktır. Asla değişmez dediğimiz o zor insanlar, koşullar değişince değişecektir. Hiçbir şey sabit değildir. Nasıl olsa bir yere varacaktır. Böyle düşünerek anksiyetemizi azaltabiliriz. Yaşam değişken, koşullar pat diye değişebilir.”