Bülent Katarcı

Bebek kataraktını göz ardı etmeyin

12 Nisan 2015

Yaşlı hastalığı olarak bilinen katarakta bebeklerde de rastlanabiliyor. Prof. Dr. Süheyla Köse, geç farkına varıldığında katarakt tedavisinin mümkün olmadığını ve bu hastalığın çocuklarda kalıcı hasarlar bırakabildiğini belirterek, ebeveynleri uyardı. ocukluk kataraktlarının erken teşhis ve tedavi ile önlenebileceğine vurgu yapan Prof Köse şu bilgileri verdi: “Bebeklerde takip hareketleri hemen başlamaz. Yavaş yavaş bir iki ay içinde başlar. İzlem bir iki ay içerisinde olmuyorsa bu katarakta belirti olabilir. Anneler bebeklerinin gözüne baktığında, gözün ortasında kedi gözü gibi bir parlaklık görüyorsa çocuklarını mutlaka göz doktoruna göstermeli. Annede ya da babada doğumsal katarakt varsa, yüzde 30-35 kalıtsal geçiş gösterebiliyor. Yeni doğan bebeklerin ilk bir iki ay içerisinde göz kontrolünün yapılması gerekiyor. Özellikle tek taraflı doğumsal kataraktlarda ilk 4-5 aydan sonra cerrahi yapılsa dahi görme çok zayıf kalıyor. Bir göz gelişiyor, diğer gözün görmesi uyarım olmadığı için, beyindeki görme hücreleri uyarılmadığı zaman köreliyor. Bir daha algısı artmıyor” dedi.

AMELİYAT ZOR
Katarakt ameliyatlarının çocuklarda erişkinlere oranla çok daha zor olduğunun altını çizen Prof. Dr. Köse, “Nedeni de gözün çok küçük olması ve göz bebeğinin genişlememesi. Çocukların anestezi almaları da riskli oluyor. Görmeyi artırıcı, gözlük, kontak lens gibi tamamlayıcı yöntemler kullanılıyor. Çocuk büyüdükten sonra 2-2.5 yaştan sonra göz içi merceği takabiliyoruz. Görmenin artması için kapama tedavileri çok önemli. Özel egzersizler verebiliyoruz” dedi.

ŞAŞILIK GENİ BİLİNMİYOR Prof. Dr. Köse, günümüzde şaşılığın hangi genden geldiğinin henüz tam olarak bilinmediğini de belirterek “Böyle bir hasta geldiğinde ilk olarak altta yatan sebebini araştırıyoruz. Tedavisi yapılıyor. Olmazsa cerrahi müdahaleye başvuruluyor. Şaşılık sorunu olanlar estetik açıdan yüzde 95 şifa buluyor” dedi.

Yazının Devamını Oku

5’inci tıp fakültesi hastenemiz Medicalpark

29 Mart 2015

ÜÇÜNCÜ yılını dolduran Medikal Park Hastanesi, İzmir’in 5’nci tıp fakültesi hastanesi olarak hizmetine devam ediyor. 46 branşta hastalarına bakan Medicalpark, İzmir Üniversitesi ile 2 yıl önce imzaladığı protokol sonrası gerekli izinleri alarak tıp fakültesi olarak hizmet veriyor. İzmir Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde 1, 2 ve 3. sınıf öğrencileri eğitim görüyor. Toplam öğrenci sayı ise 220...
İzmir’in en büyük özel hastanesi olarak yola çıktıklarını belirten Başhekim Yardımcısı Dr. Zeki Hozer, şunları söyledi:
“İzmir’e 5’inci tıp fakültesi hastanesini kazandırmaktan gururluyuz. Kurucumuz ve yönetim kurulu başkanımız Opr. Dr. Zafer Beken, Ege Üniversitesi’nde on yıl önce karaciğer transplantasyonu olarak yaşama tutunmuş ve bu hastanenin projelerini, yoğun bakımda ölüm kalım sürecinde yatarken oluşturmuştu. Ne mutlu ki sağlığına kavuşunca da İzmir, dünya kalite standartlarının üzerinde bir hastaneye kavuştu. Üç yılda bir milyona yakın hasta muayene oldu ve 50 bin hastamız da operasyon ile sağlığına kavuştu. Sadece klasik tıp bilimlerinde ve kliniklerinde değil organ transplantasyonu, kemik iliği nakli, tüp bebek ve onkoloji gibi ileri teknoloji, muazzam bilgi birikimi ve yetişmiş insan
gücü gerektiren dallarda da hizmet vermenin mutluluğu içerisindeyiz.”

Sağlık turizminde 20 bini aşkın hasta ile tek başımıza ülkemizin toplam payının yüzde 3’ünü oluşturduklarını da belirten Hozer, “Amerikan orijinli sağlık kalite belgesi olan JCI’ı en yüksek puanla almayı hak ettik. Artık orta vadede oluşturduğumuz laboratuar ve kliniklerde çalışan hekimlerin Tıp Nobeli alacağı bir araştırma fonlarını da realize etme aşamasındayız” dedi.

Yazının Devamını Oku

Kanserin DNA’sı Tınaztepe’de çözülecek

22 Mart 2015

ÖZEL Tınaztepe Hastanesi Genetik Tanı Merkezi’nin sorumlu hekimi Dr. Özlem Tandoğdu, kansere karşı önemli bir çalışma yaptıklarını söyledi. Kanserin kimyasallar, radyasyon ve virüsler gibi nedenlerin yanı sıra kalıtsal sebeplerden ortaya çıkan bir kontrolsüz hücre çoğalması olduğunu hatırlatan Tandoğdu, “Kanser, günümüzün en yaygın ölüm nedenlerinden biri. Kanserin ortaya çıkışı ve ilerlemesi birçok genin mutasyona uğradığı multigenik bir süreçtir, yani kanser genetik bir hastalıktır” diye konuştu.

AİLEDEN KALITSAL
Kanserin gelişimiyle genetik değişikliklerin bağlantısının uzun yıllardır bilindiğini aktaran Dr. Özlem Tandoğdu, bazı kanser gruplarında ailesel yatkınlığın daha çok dikkat çektiğini belirterek, “Tüm kanserlerin yaklaşık yüzde 10’unda kalıtsal faktörlerin varlığı kanıtlanmıştır. Bu tür kanserlerin gelişiminden tümör süpressör gen adı verilen genetik bölgeler sorumludur. Sıklıkla ilk değişiklik ebeveynlerin birisinden alınmakta ve yaşam içerisinde de ikinci değişiklik oluşmaktadır. Kalıtsal kanser vakalarında doğum sırasında tüm hücrelerdeki iki tümör süpresör geninden biri yoktur veya mutasyon taşımaktadır. Sağlam genin herhangi bir nedenle mutasyona uğraması sonucuyla kanser gelişmektedir” dedi.

Son yıllarda, kanser tedavisinde sebep mutasyonlara göre etkili ilaçları seçiminin daha başarılı sonuç elde ettiğinin saptandığını anlatan Dr. Tandoğdu, merkezlerinde bu konuların detaylı bir şekilde ele alınarak en doğru teşhis ve tedavi yaklaşımlarının belirlenmesine de büyük ölçüde katkı sağladıklarını ifade etti.

Yazının Devamını Oku

Kalp kapağı ‘KAYA’ gibi

15 Mart 2015

DOKUZ Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dayimi Kaya, kalp kapağı teknolojisinde sürekli bir gelişme yaşandığını kaydetti, Avrupa’daki son sistem teknolojiyi kullandıklarını söyledi. Kalp kapağının daraldığını, kireçlenip büzüştüğünü belirten Prof. Dr. Kaya, “Durum böyle olunca kalp çok az bir kanı atabiliyor. Kalp bununla yıllar içinde mücadele edebiliyor fakat bir süre sonra kendini bırakıyor ve ani ölümler oluşuyor. Biz o dar bölgeyi balonla açıp, yeni suni bir kalp kapağı takıyoruz. Kalp kapağı teknolojisindeki bu gelişme son 10 yılın büyük gelişmelerinden biri. Bu daha az komplikasyonlu ve hasta açısından daha konforlu yöntemi ülkemizde ve hastanemizde uygun hastalarımızın tedavisinde kullanmaktan ve aldığımız başarılı sonuçlardan dolayı mutluyuz. Yeni teknolojiden önce kalp kapağı ameliyatlarında kapağı yüzde 80’ine kadar açıp işlem yapılırdı, bu yöntem riskli ve ameliyat sonrası komplikasyonları fazlaydı. Ancak yeni teknolojiyle kapağı bıraksak bile yeniden toparlanabilir ve yeri değiştirilebilir bir sistem geldi. Yani kapağın yerini değiştirerek doğru yere koyabiliyoruz. Bu da işlemin daha güvenli ve daha az komplikasyonlu bir sistem” diye konuştu.

Yazının Devamını Oku

Katarakt için 12 maddeye dikkat

8 Mart 2015

KATARAKT göz merceğinin kesifleşerek saydamlığını kaybetmesiyle oluşur. Kaşkaloğlu Göz Hastanesi’nin kurucusu Prof. Dr. Mahmut Kaşkaloğlu kataraktla ilgili bilgi verdi:

GÖRME AZALABİLİR
Kataraktın başlangıcında görme az etkilenir. Ancak ilerledikçe görme sorunları artarak tamamen görme kaybına kadar gidebilir. Başlangıçta hafif buzlu cam arkasından görme, ışıkların etrafında saçılma, renklerde solukluk, görmede biraz azalma olur. Bazı katarakt tiplerinde gece görme normalken parlak ışıkta zorluk çekilmesi tek belirtidir. Sık görülen bir diğer belirti ise gözlük numaralarının sık değişmesi, hatta yakın görmenin düzelmesidir. Ancak bütün katarakt tipleri tedavi edilmediklerinde görmenin tamamen kaybolmasıyla sonuçlanır.
TEK ÇARE AMELİYAT Kataraktın ameliyat dışında tedavisi yoktur. Ameliyatı kısaca kataraktlı göz merceğinin alınarak yerine yapay bir mercek konulması olarak tarif edebiliriz. Katarakt ameliyatı sırasında yerleştirilecek yapay mercek sayesinde hastada daha önceden mevcut olan miyopi, hipermetropi ve astigmat gibi kusurlar da düzeltilir. Her türlü ameliyat için karar verirken çevremizden tavsiye almalı, o ameliyat konusunda uzmanlığını kanıtlamış bir doktoru tercih etmeliyiz.

İŞTE NEDENLERİ
Göz merceği su ve proteinden oluşur. Yaş ilerledikçe proteinlerde bozulma olur ve katarakt ortaya çıkar, giderek ilerler. Bu durumun tam nedeni bilinmemekle birlikte yapılan bilimsel araştırmalar ilerleyen yaş dışında şu risk faktörlerini belirlemişlerdir:

Yazının Devamını Oku

Şifa dağıtan eller

1 Mart 2015

İZMİR’de kurulu Egeform, 1995 yılından bu yana kişilerin yaşam kalitesini artırmak amacıyla Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon konusunda hizmet veriyor. Fizyoterapist Özlem Saban, Yusuf Tiryaki ve Havva Taslı, Egeform’da 20 yıldır birlikte çalışıyorlar. Üç fizyoterapist, başarının sırrını “Ben” değil, “Biz” anlayışı ve kişiye özel tedavi teknikleri ile çözdüklerini belirtiyor. Merkezlerinde çok farklı tedavilere imza atan fizyoterapistler “daha nice yıllar mucize ellerle şifa dağıtmaya devam edeceğiz” diyorlar.

Fizyoterapist Özlem Saban konuyla ilgili şu bilgileri verdi:
“Gerek deneyimli uzman kadromuz, gerekse güçlü teknik alt yapısıyla Egeform bugün kendi alanında birçok yeniliğe öncülük ediyor. Fizyoterapi konusunda tıp dünyasında kaydedilen gelişmelerin; oluşturulan güncel tekniklerin yakından takip edildiği, tüm fiziksel fonksiyon bozuklukları birebir kişiye özel planlanan tedavi programıyla takip ediyoruz. Fizyoterapide çeşitli tekniklerin kombinasyonundan yararlanılır. Temel olarak elektroterapi, masaj, egzersiz ve manuel tedavi yöntemlerinin birleşkesi kişiye özel uygulanır. Egeform’un en büyük farkı manuel terapi eğitimi alan fizyoterapistlerin tüm problemleri ağrısız bir şekilde tedavi etmesidir.”

Manuel Terapi
Elle tedavi anlamına gelen manuel terapi, esas olarak kas, eklem, sinir ve bağ dokularının çok spesifik olarak muayenesini ve tedavisini içerir. Hem omurga hem de kol ve bacak eklemlerinin ağrı ve fonksiyon bozukluğunda uygulanan tedavi sistemidir. Manuel terapinin amacı ağrısız ve yüksek derecede hareket elde edip, kişinin beden mekaniğini korumaktır.

Kliniğimizde hastanın ihtiyacına göre neler yapılıyor?Omurga Sağlığı, Bel Boyun Problemleri (Fıtıklar - Mekanik Kökenli Ağrılar),Skolyoz,Ankilozan Spondilit,Fibromiyalji Sendromu,Ortopedik Rehabilitasyon,Artroz,Kıkırdak Problemleri,Kondromalazik Patella,Patella Femoral Ağrı Sendromu,Kırık Sonrası,Diz - Kalça Protezleri,Bel - Boyun Problemleri,Fibromiyoloji Sendromu,Spor Sakatlıkları ve Rehabilitasyon,Bağ Yaralanmaları,Ön Çapraz Bağ Yaralanmaları (Cerrahi öncesi ve sonrası),Menüsküs Yırtıkları (Cerrahi öncesi ve sonrası)

Yazının Devamını Oku

Sağlığın gözcüleri

22 Şubat 2015

YAKLAŞIK 11 yıl önce Atagöz Hastanesi’ni kuran göz hekimleri Prof. Dr. Safiye Yılmaz, Opr. Dr. Mehmet Helvacıoğlu, Opr. Dr. Melih Türe başarılarını daha da yukarı taşıyıp, 17 branşta hizmet veren 5 yıldızlı otel konforunda olan Ata Sağlık Hastanesi’ni İzmirlilere kazandırdı. Hastaneye 15 milyon dolar yatırım yaptıklarını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz, şu bilgileri verdi:
“Nisan 2014’te butik zihniyetiyle kurduğumuz bu hastanede en önemli özelliğimiz her hastanın özel statüsünde değerlendiriliyor olması. Ayrıca, SGK’lılar da tek kişilik odalarda hizmet alıyor. Güleryüzlü, pozitif enerjiyle ben değil, biz anlayışı ile çalışıyoruz. Yedi bin metrekare alanda kurulu hastanemizde, göz, kardiyoloji, kadın hastalıkları ve doğum, üroloji, ortopedi, genel cerrahi, kulak burun boğaz, nöroloji, dahiliye, plastik cerrahi, dermatoloji, enfeksiyon hastalıkları ve mikrobiyoloji, fiziksel tıp ve rehabilitasyon, radyoloji, biokimya, mikrobiyoloji, anestezi olmak üzere 17 branşta toplam 33 hekimle hizmet verdiği hastanemizde toplam çalışan sayımız 250. Üç ameliyathanemiz mevcut. İleriye dönük planlarımız ise, hastanemizi büyütmek, henüz bizde olmayan branşları da bünyemize katıp İzmir’in en büyük hastanesi haline gelebilmek. Hatta önümüzdeki yıllarda bir üniversite ile işbirliği yapmak planlarımız dahilinde. Randevu sistemiyle çalışılan hastanemizde 10 ayda 75 bin poliklinik yapıldı. Radyoloji, biyokimya ve mikrobiyoloji dallarında üst düzey teknolojik cihazlarla hizmet veriyoruz.”

Yazının Devamını Oku

Gözdeki sinsi hastalık glokom

15 Şubat 2015

GÖZ basıncının görme kaybına yol açacak şekilde yükselmesiyle oluşan hastalık adı glokomdur. Göz tansiyonu, göz içinde üretilen sıvının yeterince göz dışına atılamaması nedeniyle yükselir, sinirler hasara uğrar. Tedavi edilmediği taktirde bu hasar önce görme alanı kayıpları şeklinde kendini gösterir ve bazen de hasta bunu fark etmeyebilir. Hastalığın ilerleyen dönemlerinde tam göz siniri hasarıyla körlük olur. Özel Tınaztepe Hastanesi Göz Hastalıkları Uzmanı Op. Dr. Tümay Kocaoğlu, glokom hakkında şunları söyledi:

BELİRTİLERİ VE TEDAVİSİ
“Glokom, geceleri ışık etrafında halkalar görme, zaman zaman bulanık görme, göz ağrısı, baş ağrısı, bazen bulantı kusma belirtileri gösterir. Bu tip glokomun acil tedavisi gerekir. Fakat her zaman hastalık bu tip bulgularla seyretmez. Çoğu rutin göz muayenesinde saptanır. Risk faktörleri, ailede glokom öyküsü, 40 yaş üzeri, şeker hastalığı, myopi, uzun süreli kortizon kullanımı gibi etkilerde ortaya çıkar. Glokomun saptanması için, göz tansiyonu ölçümü, merkezi kornea kalınlığı, optik sinir başı tomografisi ve görme alanı yapılmalıdır. Hastalığın tedavisi ise tansiyon düşüren damlalar ve bazen haplar kullanılır. Bazen tek başına, bazen de ilaç tedavisine ek olarak selektif lazer trabeküloplasti denilen yöntemle göz içi basıncı etkili bir biçimde düşürülebilir. Ağrısız ve güvenlidir. Yalnız yıllar içerisinde etkisi azaldığı için tekrar yapılması gerekebilir. Maksimum ilaç kullanımı ve lazer tedavisine rağmen görme alanı hasarı artıyorsa cerrahi düşünülmelidir. Glokomda erken tanı ve tedavi çok önemlidir. Düzenli göz kontrolleriyle görme kaybının önüne geçilebilir.”

Panik atak bir hastalık değildirGÜNÜMÜZÜN zorlu yaşam koşullarında çoğumuz sorunlar yaşıyoruz. Yaşam kaygılarının yarattığı aşırı stres, gelecek endişesi, bilinmezlik, yalnızlık, karmaşa kişilerde bir takım fiziksel sonuçlar ortaya çıkarıyor. Bu durumda otomatik sinir sistemi devreye girerek savaş ya da kaç talimatıyla alarm veriyor. Böbrek üstü bezleri stres hormonları, adrenalin ve noradrenalin, salgılamaya başlıyor. Böylece kalp çarpıntısı, terleme, nefeste daralma, bulantı, göğüste sıkışma hissi, baş dönmesi ile tanımlanan panik atak durumu ortaya çıkıyor. Kişi, bu anda çoğunlukla kalp krizi geçirdiğini zanneder. Oysa aşırı bir korku ya da rahatsızlık anını yaşamaktadır. Korkunun şiddeti ile yaşanan durum arasında genelde bağlantı yoktur.

PROFESYONEL DESTEKPanik atağın bir hastalık olmadığını belirten Davranış Geliştirme ve Yeniden Yapılandırma Uzmanı Banu İmer, “Kişi hastalık belirtisi olarak gördüğü nedenlerle doktora başvurduğunda evine kalp ilaçlarıyla gönderilmez. Aksine yapılan tüm tetkikler kişinin fiziksel olarak ne kadar da sağlıklı olduğunu ortaya koyar. Bunun yerine psikiyatrik ilaçlar önerilir. İlaçlar kişileri rahatlatsa bile bırakıldığında çoğunlukla semptomların geri geldiği görülür. Çevremiz, yıllardır ilaç kullandığı halde hala evde tek başına kalamayan, herhangi bir araca binip uzun yol gidemeyen, ilaç aldığı halde her an öleceğini sanan insanlarla dolu. Eğer panik atak yaşayan bir kişiyseniz ve bu durumdan tamamen kurtulmak istiyorsanız, önce sizde sorun yaratan nedenlerin yol açtığı duyguları anlamalısınız. Kızgın, öfkeli, üzgün, mutsuz ya da haksızlığa uğramış hissediyor olabilirsiniz. Gerçekten çözüm üretebilmek, biriktirilen olumsuz duyguların boşaltılmasıyla mümkündür. Bilinçaltı anıları ve inançları değiştirmek mümkün olmadığından bilinçaltının dilini kullanmak gerekir. Kişi bu noktada profesyonel bir destek almalıdır” dedi.

Yazının Devamını Oku