Paylaş
Bari hayatlarımızın bu cam şeffaflığındaki gerçeğini kabullenelim de artık bu yaşta ızdırap çekmeyelim.
Bak mesela, öptüğün bir kurbağa hiç prense dönüştü mü?
Saat tam gecenin 12’sine vurduğunda ve sen ayakkabını merdivenlerde unuttuğunda, 39 numara ayağının peşine Kont’lar düştü mü?
Ya da söyle, Alaadin’in lambasındaki cin, hiç ziyaretine geldi mi senin?
“Dile benden ne dilersin?” ya da hadi onu geçtim, en azından yanağından bir makas alıp, “N’aber kız?” dedi mi? Cin de olsan bari arada bir uğra, çayımızı iç, hal hatır sor. Değil mi ama?
Oğlum Cem ve kankası Can geçen gün bizim Küçük Deniz’in orada kuğu gibi süzülen içi kağıt dolu bir şişe görmüşler.
Düşünsene artık, bu yaştakiler için ne macera. Ne heyecan. Acaba içinden ne gizemler çıkacak?
Denize ve kayıkların arasına tepetaklak düşmeden şu şişeyi alıverelim derlerken, epey terlemişler. Sanırsın parmak arası terlikleri değil, Kordonciyan imzalı smokinleri ıslanacak.
Neyse ki, bizim Lord’ların imdadına oradaki bir balıkçı yetişmiş. Hooop bir kepçeyle şişeyi denizden çıkarıp ellerine vermiş.
Koşa koşa eve geldiler. Tabii, şişeden yine cin çıkmadı. Ama küçük kağıtlara yazılıp şişeye tıkıştırılmış dilekler boy boydu. Bak aynen yazıyorum. Utanmadık, okuduk. Parantezlerdeki cinin değil, benim yorumum:
- İnşallah ailemizle sağlıklı, mutlu, uzun ömür yaşarız. (İnşallah)
- İnşallah sevdiğim çocukla dans etme fırsatı elde ederim. (Ne tatlı)
- Hayırlısıyla zengin olalım. (Hadi hayırlısı)
- Sarı yavru kedilerimiz sağlıklı büyüsün. (Çok şeker)
- Beden öğretmeni olayım lütfen. (Ol)
- Umarım sevdiğim insanlar da sevdiğim çocuk da beni seviyordur. (Umarım)
- TEOG puanım 495 filan olsun. (Çalış yine de sen ama)
- Onu çok seviyorum. Ali, Veli, Memet. (Saygıda kusur etmedim. İsimleri değiştirdim.)
- Aslında hangisini sevdiğimi hiç bilmiyorum. (Kurtul bu kafa karışıklığından.)
Belli ki, bu dilekleri yazanlar ortaokul yaşlarında çocuklar. Ama getir kendi dileklerini gözünün önüne. Ve inadı bırakıp, itiraf et bizlere. Kaç yaşında olursan ol, aşağı yukarı senin dileklerin de işte böyle.
Biz insanoğulları nankörüz, yer yer kötü, zaman zaman şimşekli ve parçalı bulutluyuz.
Yine de baksana şu dileklerimize. Epi topu 3-5 tane. Bir saflık, bir garibanlık da var ruhumuzun en tozlanmış, yıllarca ışık almamış köşelerinde.
Dedim ki çocuklara “Hadi siz de yazıp ekleyin dileklerinizi, tekrar bırakın şişeyi denizlere.”
Bu yaz köşesindeki su şişesi Ege’den çıksın. Süveyş Kanalı’ndan geçip, Kızıldeniz’i aşıp, Hint Okyanusu’na ulaşsın. Oradan bütün dünyayı dolaşsın.
Sonra dur dedim. Benim neyim eksik. Ben de dileklerimi bir bir sıralayım. Esrar perdelerimi aralayıp, artık gün ışığına çıkarayım.
Ve fakat gel gör ki, öyle bir detaya girmişim, öyle bir kaptırmışım ki, saçlarında baharlar açan ey tatlı okur. Can beni uyardı:
“Bilgoş teyzoş dileklerini koyasın diye sana şu görmekte olduğun, 5 litrelik damacanayı verelim mi?”
Utanıp ve hafızamı son kez yoklayıp, dilek listemi mecburen noktaladım.
Detaya girersen yanarsın. Kıyafetimize karışmasınlardan başlayıp, küçük bir çocuğun hak arayışından çıkarsın. Öyle dipsiz bir okyanus ki orası, şaşarsın. O yüzden alt başlıklara hiç girme. Hepsini sarıp sarmalayan içine alan hak, hukuk, sağlık, özgürlük, adalet gibi güzel kelimeler bul kendine.
Cem daha 6 yaşındayken ve biz bir yaz akşamı damda yatarken, yıldız kaymıştı ve son derece bilinçli bir anne olarak derhal öğretmiştim hayatın gerçeğini evladıma...
“Yavrucuğum, eğer yıldız kayarsa gökyüzünde hemen bir dilek tut kendine...”
“Tamam” demişti Cem, “Bundan böyle hayatım boyunca tutacağım bütün dilekler gerçekleşin. İstediğim her şey olsun. İşte dileğim bu.”
Tek bir dilekte bütün dilekleri bitirip, beni şaşkın şaşkın çamaşır ipine serip derhal uyumuştu.
Ah dünyaları içine alan 3-5 kelimelik dileklerimiz bir olsa, güllük gülistanlık olur bu dünya.
Bu arada Allah ne muradın varsa versin.
Paylaş