Paylaş
Taşı ver ellerine, şrik şrak, hop diye altına çevirirler.
Bataklığı ser önlerine, sen gözlerini kırpana kadar çiçek tarlasına döndürürler.
Lütfen, “Amma da abarttın yine. Mübalağa etme bizlere!” demeyin de güzel bir hikaye anlatayım sizlere.
İzmir Türk Koleji mezunu Aslı, benim üniversiteden sınıfdaşım. Üstelik 90’ların başında İstanbul’daki ev arkadaşım.
Yeni mezunduk ve amma da havalı işler bulmuştuk. Ben Sabah’tan atv’ye transfer olmuştum. Aslı, Serdar Erener’in Reklamevi’nde, 3. ev arkadaşımız Didem de en artistik halkla ilişkiler şirketinde... Çalışmaktayız, gençlik ateşiyle.
Nişantaşı’nın göbeğindeki en az işlerimiz kadar havası üçbinbeşyüz evimizde, önce yangın çıktı; ucuz atlattık. Tam ortalığı toparladık derken bir sabah yataklarımız sular içinde yüzmekteyken uyandık. Venedik evimizi tam da kurutmuşken, kaloriferler patladı. Arkasından evi fareler bastı.
Nedense basit bir hamleyle evi değiştirmek yerine, yok dedik bu bir işaret olmalı.
Galiba İstanbul bize alışamadı. Ertesi gün üçümüz de bastık istifaları. Ben Amerika’ya, Didem Ankara’ya uçtu.
Aslı İzmir’e döndü. Şimdi yaz, yaz, yaz bir kenaaaara yaz bütün sözlerimi... Döneceğiz tekrar Aslı’ya unutma söylediklerimi...
Bu arada Aslı’nın Amerikan Koleji ve Dokuz Eylül İşletme mezunu şen kahkahalı gururumuz ablası Bedriye evlenmiş, turizm işlerine girmiş. Bir duyuyoruz Bedriye, Bodrum’da bir otel işletmeye başlamış. Hop, koşuyoruz yanına. Bir duyuyoruz Bedriye cafe işlerine girecekmiş. Soluğu alıyoruz yanı başında. Bedriye hep harıl harıl çalışmakta.
Hayatının en tıkırında gittiğini sandığın bir esnada, hop diye koca bir delik açılır ya karnında.
Hani bir boşluk olur. Herhangi bir şeyle dolduramadığın.
Bedriye durup da baktığında o kendi boşluğuna, “Hooop” dedi, “Bir dakika!”
“Bu değildi benim istediğim. Aslında psikoloji okumaktı, bütün emelim.”
Yazdı, çizdi mektuplar döşendi Columbia Üniversitesi’ne... Ve 4 yıllığına gitti New York ellerine...
Sanma ki, gökten paralar yağıyor Bedriye’nin tepesine. Ya da balya balya paralar sunulu hayat tepsisinde. İkinci öğrencilik parasını da yine çalışa çalışa, kendi çıkardı.
Sonra döndü Türkiye’ye, kafasında yeni bir iş modeliyle. Dedi ki, “Hem spor yaptırtacağım hem de iş alanları yaratacağım kadınlara.”
Ve sadece kadınların gittiği, 30 dakikalık istasyon sistemiyle çalışan özel spor aletleriyle donatılmış, mahalle arasındaki ilk spor salonunu İzmir’de açtı. Kardeşi Aslı iyi ki, o sırada İstanbul’u terk edip İzmir’e gelmişti. İzmir ikisinin de şehriydi. İlk deneme için idealdi.
Bu iş modelini eğer İzmirli beğenirse, bil ki herkes beğenirdi...
Kafa kafaya verip, B-Fit’i işte ilk böyle oturttu 2 kardeş.
Sonra Türkiye’nin dört bir yanına sarmaşık gibi yayıldılar.
Günümüzde 50 şehirde 200 merkeze ulaştılar. 200 girişimci kadına, yüzlerce kadın antrenöre iş alanı yarattılar.
Sadece kadınların çalıştığı, kadınlara franchise verdikleri bu sistemde 627.911 kadına, 9.352.137 saat spor yaptırdılar, onları 594 ton zayıflattılar, 7.880.471 cm incelttiler.
2015’te bu kez Çocuk Hareket Üssü Muzipo’yu kurdular. Çocuklara hem hareket eğitimi hem de zihin geliştirici oyunlar oynatılan bu merkezler de aynı B-Fit’ler gibi memleketin dört bir yanına son hız yayılmaya devam ediyor.
Sanma ki. hep floş royaldi hayat elleri. Hayat onlara da felçten kansere neler neler verdi.
Ama ne sükuneti ne de gülümseyi elden bırakmadılar.
Bütün olumsuzlukları tek tek kovaladılar.
Anladın sen, İzmir’den çıkan bu iki kızkardeş şarkı dinlemeyi değil, şarkı söylemeyi sevenlerden.
Şimdi ayna ayna söyle bana... Bir kadına iş alanı yaratıyorsan, üzerine bir de sporu sevdirip yaptırıyorsan, madden, manen, ruhen, fiziken rap rap askerler gibi onu hizaya sokuyorsan... Acaba senden daha iyi bir psikolog olabilir mi bu dünyada?
Eh be Bedriye iyi ki, 35’inden sonra bir de psikolog kesildin başımıza.
Paylaş