İyimser olman için 10 önemli neden

Bizi bu twitter’lar, facebook’lar, instagram’lar mahvetti.

Haberin Devamı

Onlar yüzünden istifa ettik, o güzelim edebiyat kurdu, sinema tutkunu ve sabırlı olma hallerimizden, herhangi bir konuda dibine dibine derinleşme isteğimizden.

140 karakterle ya da tek fotoğrafla bütün dünyayı anlayıp-çözebileceğimiz hissine böyle alıştık.
704 sayfalık güzelim Karamazov Kardeşler’i adı gibi 4 ciltlik İskenderiye Dörtlüsü gibi şaheserleri sabahlara kadar, gözümüzü kırpmadan huşu içinde okumanın zevkini böyle unuttuk.


Tek bir cümlede her şeyi su gibi içelim, oh yalayıp yutalım, sonra çöpe sallayıp derhal unutalım, hastalığımız böyle nüksetti. Bizi bu tembelleşip göbeklenelim, göbeğimizden göbekler çıksın ruh halleri mahvetti.

Tahammülümüz yok
İşte sırf bu yüzden attım ben de tepedeki başlığı; seni kandırmak, hap gibi maddelenmiş formüllerle ilgini çekmek, seni tuzaklı ağıma düşürmek için sevgili okur. Çünkü çok sıkılıyoruz. Tahammül edemiyoruz artık hiç bir şeylere. Ne uzun uzun yazılara, ne de bol sirkeli laf salatasına. Ne babalarımıza, ne çocuklarımıza. Ne kış ne de yazlara. Her şeyi üç-beş adımda maddede halledelim, bahar temizliği programı dahilinde hepsini rap rap askerler gibi yan yana dizelim, defterler gibi dürelim istiyoruz.

Haberin Devamı


Ancak dur. Hemen topuklayıp kaçma. Bu, kötümser kötümser konuşacak, moralimizi bir çırpıda bozacak gibi başlamış yazıya aldanma. Başlıktaki iyimserliğe doğru evrilip, devşirilecek bu yazı. Öyle söylüyor parmaklarımın gidişatı.


Bir diğer hemen yandaki camdan baktığımızda da hayat artık ne olağanüstü, ne duble kaşarlı burger tadında. Düşünsene çok değil daha bizim gençliğimizde dünyanın öbür tarafında bir film çekildiğini duyardık. Of of ne heyecan. Ama ciğerimizi ekmek üzerine ezme yapıp yer ve sabrederdik. Çünkü o filmin sinemamıza ulaşması en az bir yılı bulurdu. Muhtemelen Hollywood’dan İzmir Sineması’na nakliyatı eşeklerin sırtı aracılığıyla yapılırdı. Üstelik büyük şehirde yaşamıyorsan, o filmi sadece rüyanda izleme şansın olurdu.

Hiçbir şeyi beğenmiyoruz
Şimdi filmlerden filmler beğenemiyoruz. 2 dakikada birinden sıkılıp diğerine zıplıyoruz. Dün gece Oscar almış bütün filmleri istersek bir nefeste cep telefonumuzdan izleyebiliyoruz. Ekranımızdan burnumuzu ayırmadan ayın, Mars’ın ve yıldızların iki seksen uzanmış poz poz bikinili fotoğraflarını inceliyoruz. Aynı ekran sayesinde dünyanın öbür ucundaki adresi bulup, trafiklerden kaçıp, en yakındaki otele sığınabiliyoruz. Bütün geçmiş, gelecek elimizin altında. Filmler, müzikler, kitaplar, oyunlar, diller, ilimler, bilimler bir aplikasyon çatısının altında. Hep beraber kolkola, halay çekip oynamakta.
Yanın bir yanındaki pencereden bak bir de, sevgili okur. Düşünsene 1800’lü yıllarda yaşıyorsun. Ve en sevdiğin besteci de Shubert. Bir kere sen nerede yaşıyordun ve nasıl haberdar oldun Schubert’ten? Biri sana mail mi attı? TV’de gördüğün reklamın fon müziği sayesinde mi dikkatini çekti? Tamam geçtik bunları, diyelim sen de Viyana da doğmuştun. Bütün fiziksel sorunları aşıp, bir konserine gitme ayrıcalığına ulaştın.
Piyano Sonata No 20 A Major’ü dinledin. Bayıldın. Hayatımın müziği bu dedin. Peki hayatının müziğini bir daha nerede, tekrar dinleyebileceksin? Aklında tutup, taşa mı kaydedeceksin?

Haberin Devamı

Şaşırmaya doymayacağım
‘Sen ne menem şeysin ve hala bunlara mı şaşırıyorsun’ şeklinde gelen sorunu havada karşılıyor ve derhal cevabımı yapıştırıyorum tatlı okur: ‘Vallahi de billahi de hem de nasıl, deliler gibi şaşıyorum!’ Şaşırmaya ölene kadar da doyamayacağımı söylemek istiyorum. Şu uçakları görse Evliya Çelebi’nin iyimserliği tavan yapmaz, borsaları çalkalamaz mıydı? Edison ve Newton Googla’da şöyle bir sörf yapsalar mutluluktan kanat takıp uçmazlar mıydı? Hayalini kurmadan edemiyorum.


İşte bu, sana iyimser olup, mutlu hissetmemiz için birinci neden. Teknoloji sayesinde geldiğimiz noktaya, dünya ve evrenin cebimize nasıl da sığdığına dönüp de bir bak lütfen. Tamam çok da zararları oldu. Ama annem Avustralya’ya gittiğinde cep telefonundan dünya aleme canlı yayın yaparak kanguruları göstermeye giriştiğinde gülümsemeden edemiyorum. Bu çok hoşuma gidiyor. Üstelik bir televizyoncu olarak mesleğim, sırf bu teknolojik gelişmeler yüzden soyu tükenmekte olan meslekler listesine girdiği halde. Çok değil daha 15 sene en havalı, en teknolojik mesleklerden biriyken televizyonculuk, şimdi elle zeybek çizmesi yapan son ustalara dönüştük.
Yani al bizi, soyumuz tükenmeden belgeselimizi yap.

Haberin Devamı

2007’den bir kitap
Dün kitaplığımdan ta 2007’de aldığım bir kitapla göz göze geldim. Adı İyimser Gelecek. John Brockman yazmış, NTV yayınlarından çıkmış. Elime tekrar alıp, takıldım. Yazar farklı farklı uzmanlara, bilim adamlarına “iyimser” hissetmemizi sağlayabilecek nedenleri sormuş. Çok da iyi yapmış. Beni de bu yazıyı yazmaya teşvik etti.


Kitapta iyimser hissetmemizi sağlayacak başlıktaki gibi 10 değil, 368 neden var. 153 düşünür dünyanın neden iyiye gideceğini anlatmış.
Özetle ruhlarımızı karartmayalım. Karamsarlıktan kurtulalım. Bak bahar da geldi. Patikalara çıkıp çiçek toplayalım.

Yazarın Tüm Yazıları