Paylaş
Hani bu kadar mı rap rap hazır asker olunur? Aradan incecik bile olsa hiç mi çatlak ses çıkmaz? Tek bir kulun bile yarına işi gücü, doktor randevusu, uyduruk bir bahanesi olmaz. Sanki 40 yıldır bavullar cebimizde, üniformalar jilet gibi üstümüzde, biri gelsin de “hedefiniz Cunda!” desin diye yaşamış, nefes alıp vermişiz.
Bir de sor bak bana mesela. Yıllar yıllar boyu, fıldır fıldır gezerken bu koca dünyada Atlas Dağları’ndaki köyleri bile tek tek sayacakken sana, burnumun dibindeki Cunda’ya bir kez bile gitmemişim. Çaktık tabii selamı Tuğrul’a. 2 saniye sonra gözümüzü yeni doğmuş bebekler gibi kırpıştıra kırpıştıra Cunda’da açtık.
Aman aman ne şirin yer orası. 22 Ayvalık adasının yerleşime tek açık olanı. Küçük de değil bak. Türkiye’nin Ege’deki en büyük 4’üncü adası... Daracık sokakları, arnavut kaldırımları, sıra sıra dizilmiş lokantaları...
Hani bazen bir şey ararsın evde. Pat diye bir kitap düşüverir ayağının dibine. Açılır ve içinden sararmış ve unutulmuş bir mektup ya da bir not çıkar. Ölmüş bir arkadaşın ya da ölmüş halandan. Tokat gibi. Bak halbuki ne kadar da neşeliydin biraz önce. İşi, gücü bırakır, dünyayı unutur, oturur hüngür hüngür ağlarsın. Sadece kendine has el yazısını değil, onu ne kadar özlemiş olduğunu hatırlarsın. Az önce ne aradığını mütemadiyen unutarak.
TARİH VE ZEYTİN AĞACI
Çiçeklerle önü kesilmiş tarihi Rum evleri karşıma her çıktığında benzer bir duygu çöker nefes boruma. Koca bir inek gelip oturur koynuma. Yo, depresif bir halet-i ruhiyeye sahip değilim. Nesli tükenmekte olan bir hayvanı pamuklara sarıp sarmalamışlar, korumuşlar gibi de sevinirim. Düşünsene 1700 böyle tarihi ev varmış bu adada. Keşke hepsini hepsini tek tek sevip okşasalar. Saçlarını tarayıp, yüzlerini ılık sularla yıkasalar. Bir de şu yeni yapılan bazılarının özensizliğine, çirkinliğine bak.
Ne arada, hangi yıllarda kaybolup gitti estetik zevklerimiz? Bir sürü güzel şeylerimiz. Vallahi de bak. Niyetim değildi, binalar hakkında atıp tutmak. Sana daha Cunda’nın resmi adının Alibey Adası olduğunu ilk kez duyduğumu söyleyecektim. Nefis yemeklerini anlatıp, tarifler dizecektim. Bir de zeytin ağaçları o kadar bol ki diyecektim. Seyretmelere doyamazsın. Bir kere zeytin ağacı varsa bir memlekette oraya sımsıkı yapışacaksın. Buldozerler bile seni oradan söküp, çıkaramasın.
NEDEN DÖNDÜK BİLMEM
Ertesi sabah kahvaltıda Tuğrul dedi ki Gamze’ye “Hayatım benim de çantamı topladın mı?” “Tabii ki hayatım. Her zamanki gibi bir tek senin dişlerini fırçalamadım.” Ve biz böylece dönüş yoluna geçtik. Neden gittik hepimiz biliyoruz da, hala bol keseden tatilimiz varken, niçin döndüğümüzü hiçbirimiz anlamadık. Bari dönüş yolunda radyoda, Modern Folk Üçlüsü’nden “Bom Bili Bom” çalsa. Ya da Ajda çıkıp, “Hoşgör Sen”i söylese. Tanju Okan’ın “Kemancı”sından sonra sahnede Neşe Karaböcek belirse. Evet! İşte bu şarkılar yakışır böyle bir geziye. Çünkü sanki ilk kez görmedim ben Cunda’yı. Sanki burası çocukluğumuzda her yaz ev kiraladığımız adaydı. Cunda bende böyle bir his bıraktı. Saygılarımla.
Paylaş