Bazen iyidir tersine gitmek

Ding, dong. Kapı açıldı. İçeri bir girdik, bütün çocuklar pelerinli, parıltılı, taçlı, kılıçlı ve şıkırtılı birer prens ya da prenses.

Haberin Devamı

 

Veyahut en kötü ihtimalle sen de Spiderman, ben diyeyim Batman. Galaksiler üstü tiril tiril birer süper kahraman. Paçalarından başroller ve masallar akan. Sadece Cem upuzun kulaklı, bembeyaz kürkler içinde sıcaktan tombik yanakları al al olmuş, şaşkın bir tavşan.
Ah, ah. O sırada Cem daha 3.5 yaşındaydı. Gittiği yuvada kostümlü parti yapılmaktaydı. Ve ilk kez, çoğunluğun içinde ayrıksı bir ot gibi cıscıvlak kalma deneyimini tatmaktaydı. Biraz da ‘ah kafamı duvarlara vurayım’ bütün bunlar benim yüzümden oldu. Ona kostümleri tek tek gösterirken internetten, hiç ilgilenmemişti. E tabii yaş gereği. Ve tavşan da bana çok sevimli gelmişti.


Ama bak, bütün ebeveynler çocuklarına prens ya da prenses kostümünü layık görmüşler. Sen ne akla hizmet hayvanlar aleminden koca kulaklı tavşanı seçersin? En azından anlı şanlı bir aslan ya da bir kaplan seçseydin bari. Tahmin edersin, bu kadar prenses ve prens arasında buruk hissetti tabii çocuk. Çünkü prensesler ve prensler sadece birbirleriyle ilgilenirler. Cem oynayacak tek bir sincap, dertleşecek tek havuç bulamayınca sıkıldı. “Hadi artık eve gidelim de gidelim” anne diye tutturdu.

Haberin Devamı


İlk kostümlü partisi işte böyle 5 dakikalık şipşak bir hayal kırıklığıydı.

 

HERKES GİDER MERSİN’E

Aykırı durmak bazen şakır şakır terletir insanı. Dünyasını daraltır. Ama bazen de kalburabastıdan daha tatlıdır. Yıllarca bayramlarda herkes giderken Mersin’e, inadına İstanbul’da kalmış olmanın tersine güzelliğini yaşadım. Yarım saatte İstanbul’un bir ucundan diğerine at koştururken, “bu şehir, hep böyle sütlaç kıvamında olsaymış keşke” diye hayaller kurdum. Diyelim ki bayramda İstanbul’da değil de annemde Çeşme’deyim... O zaman da burnumu pencereden bir santim öteye bile göndermedim. Kalabalıklarda mengeneye sıkışırım korkusuyla karalar bağlayıp evde dinlendim.

Bazen iyidir  tersine gitmek

Haberin Devamı


Fakat bu sene gökten cesaret yağdı kalbime. İçimden bir cesur yürek çıktı. 27 kuzen ve yeğenimle (bunlar sülalemiz denizinde birkaç minik kum tanesi) annemin yeni adresi Akçay’da buluştum. Kuzey Ege’yi Ayvalık’tan Assos’a arşınladık. Dağlarda piknikler mi yapmadık? Kaz Dağları’ndaki buz gibi Ayı Dere’sine ayaklarımızı mı sokmadık? En ıssız koyları ararken, kendimizi en civcivli plajlarda mı bulmadık? Bir köyden diğerine giderken en berbat 1. Köprü’ye layık trafiklerde mi bunalmadık? Kabuslardan kabus, ama aynı zamanda eğlencelerden eğlenceler beğen.

 

ÇOCUKLUĞUMUN ÇOCUKLARI
Kaçmaya çalıştıkça, Bermuda Şeytan Üçgeni gibi içine çekti kalabalıklar bizi. Hiç bu kadar 90-60-90 bayram güzelleri olmamıştık. Ama inan değdi. İlk gün annemin zili çaldığında ve kapıyı açtığımda, karşımda çantalarını çapraz asıp, kurdelelerini saçlarına takıştırmış, pırıl pırıl giyinip bayramlaşmaya gelmiş kikirdeşen çocukluğumun çocuklarını bulmama ve zevkle onlara lokum ikram etmeme değdi mesela. Ve yıllar, yıllar boyu görmediğim Nevin Teyze’yle Mehmet Amca, bir gece bayramlaşmaya anneme geldiler ya... İşte bak buna da değdi. Gelmeselerdi ve laf lafı açmasaydı nereden öğrenecektin babanın sağlıkla arabada gittiği o son dakikalardaki son konuşmasını Mehmet Amca’yla yaptığını? Ve neler konuştuklarını? Bayramlar çocukluğunu karşına çıkarırlar. Ve bazen de sohbetlere vesile oldukları için üzerimizdeki katranlaşmış pusları dağıtırlar.
Neyse bak yine... Amma da çok açıldım denizde. Sana da iyi bayramlar, öpüyorum yanaklarından.

Yazarın Tüm Yazıları