Bilge Egemen

Ertuğrul Karslıoğlu'nun gözünden Datça kadınları

7 Mart 2019
Çocukluğumda biri bana; "Belgesel ne demek haydi söyle bize yavrucuğum" diye sorsa, iki gözüm kapalı "Kaptan Kusto" derdim.

 

Kaptan Kusto (Jacques - Yves Cousteau) bizi okyanusların derinliğinde keşiflere çıkaran, yüzgeçleri ha bugün, ha yarın çıktı - çıkacak bir insandı.

Deniz kızları da tıpkı Noel babalar gibi gerçek hayatta yoktu ama işte 'Yarı Balık Kaptan Kusto' canlı, kanlı karşımızdaydı. 

 Ailece heyecanla beklerdik, tek kanallı siyah beyaz televizyonumuzun içinden çıkıp dünyamızı büyütmesini.

***

Sonra lise yıllarımda sürpriz yumurtadan çıkar gibi Keçenin Teri diye bir belgesel çıktı karşıma. Tokat gibi. O kadar etkileyici, sinema dili o kadar değişikti ki, üstelik çeken Kaptan Kusto değil, bizim memleketten biriydi. (Keçenin Teri, 95'te Türk Sineması'nın Yüzüncü Yılı kutlanırken Suha Arın'ın 'Kula'da Üç Gün' Güner Sarıoğlu'nun 'Ladik' filmiyle birlikte 'Yüzyılın Belgeseli' seçildi.)

Ertuğrul Karslıoğlu'nun adını ilk böyle duydum.

Yazının Devamını Oku

Ben İzmir’im, sen İzmirli

28 Şubat 2019
İZMİR deyince aklına gelen üç şeyi say deseler sana... Derhal ve hiç düşünmeden...

 

Nasıl anlatırsın beni?
Madem ben İzmir’im.
Sen ise İzmirli...
Kültür, tarih, deniz mi dersin?
Yoksa, kumru ve gevreği atlayıp, önce kızlardan mı bahsedersin?
Kızlarımız özgür, cesur, güzel de erkeklerimiz nasıl acaba?

Yazının Devamını Oku

40 şahane kadın, 40 su gibi şıkır şıkır hikaye

21 Şubat 2019
Tahmin edersin tabii Aysel Gürel'in ezberindeki hiç bir anneye benzemeyeceğini. Onun gibisine Game of Thrones'daki bütün krallıklarda bile denk gelemeyeceğini.

 

Kızları Müjde ve Mehtap Ar'ın okuluna saçlarını yeşile boyayıp gidermiş. Kızlar da ne yapsınlar, inkar yöntemine başvurup, arkadaşlarına "Yok canım bu bizim annemiz değil..." falan deyip, vaziyeti geçiştirirlermiş.

Daha neler neler var, hayatının rengarenk paletinde Aysel Gürel'in. Çocukluğunda yaşadığı Trabzon'dan Sivastopol'a (günümüzde Ukrayna'da) yüzerek gitmeyi kafaya taktığı için defalarca boğulma tehlikesi atlatmış mesela. Öyle deli. Ama yazdığı şarkılar da Firuze'den Sen Ağlama'ya bir dönemin en içli, en ciğer delicisi.

Yıldız Kenter hayatını, kurdukları tiyatronun borçlarını ödemekle geçirmiş. 70 yaşına geldiğinde borçları nihayet bitmiş ve sonrasında "Benim en büyük lüksüm, borçsuz yaşadığım 10 yıldır" demiş. Değil borç, parayla dahi tanışık yapmamalaydın onun gibi zarif bir sanatçıyı ey zalim dünya. Ona dert olarak sadece sahnenin uçuşan tozlarını bırakmalıydın. 

Türk sinemasının en çok film (37 tane), çeken kadın yönetmeni Bilge Olgaç, İpekçe'yi çekerken yangın sahnesinden o kadar etkilenmiş ki "Sanki evim yanıyor" deyip, arkasını dönüp, izleyememiş. Yıllar sonra uykudayken evi yanıp hayatını kaybettiğinde arkadaşları evinin kalan bir duvarında "Bir daha hiç kimseden borç istemeyeceğim, asla!" yazısını görmüş.

Yıllar yıllar önce Boğaz'ın mehtaplı gecelerinde billur gibi sesiyle sandalda söylediği şarkılarla ünü hızla yayılmış dört bir yana. Deniz Kızı Eftelya meşhur olup da bir vapurda şarkılarını söylemeye çağrıldığında üşütüp zatürreye yakalanıp, hayatını kaybetmiş. Ona aşık bestekar eşi Sadık Işılay, sofrasına her gün Eftelya için bir tabak, bir çatal, bir kaşık koymaya devam etmiş.

İlk Türk müslüman kadın oyuncu Afife Jale, öldüğünde daha 39 yaşındaymış. Halbuki o hep, o kadar büyük, yüzyıllarca yaşamış gibi ki gözümde. Bir de 'sanat fedaisi' dedikleri halde kendisine, yalnızlık ve mutsuzluk içindeymiş son senelerinde.

Best seller'lerin en best seller'i Ayşe Kulin 25 yıl boyunca elinde dosyalarla yayınevlerinin kapısından dönmüş. İlk öykü kitabı nihayet yayınlandığında, 43 yaşındaymış.

Yazının Devamını Oku

Çık depresyonlarından da dön hayata

8 Şubat 2019
Amma da nazlandı güneş, bu kış.


Hani birazcık daha nazlansa, depresyonun karanlık delhizlerine elele girip, hep birlikte zeybek oynayacağız.
Ne Norveçliyiz, ne İsveçli. Biz Egeliler, alışık değiliz bu kadar güneşsizliğe.
Hani dokunsan ağladık, ağlayacağız. Öyle kırılgan ve titreğiz. Kara bulutlar altında.
Tanımlanamaz, nedeni belirsiz (halbuki belli, güneş yok tepemizde) bir mutsuzluk, bir “ah kalbim ben senden çok çektim vallahi” halleri üzerimizde.
Neyse ki sonunda güneş gül yüzünü gösterdi de keyiflerimiz yerli yerine geri gelip yerleşti.
Dipdibe takılan penguenler gibi doluştuk sahillere, yayıldık mis kokulu çimlere. Yüzümüzde bir tatlı gülümseme...

Yazının Devamını Oku

Tilkiye karpuz, arslana ney, hayvanları sev

31 Ocak 2019
BİR akşam üzeri annemin Çeşme’deki bahçesinin bir köşesine bir tilki gelip uzanmış.

 


Her daim çiçeklere ve hayvanlara hayran olan, renklerine, tüylerine, şekillerine, desenlerine 3 yaşındaki çocuk gibi bıkıp usanmadan tekrar tekrar şaşıran annem, “Dur şimdi, hayvancağız kapımıza kadar gelmiş, belki de açtır” diye düşünüp, bahçenin öteki köşesine yemek bırakmış.
Tilki yemeği bir güzel silip süpürmekle kalmadığı gibi, ondan sonra yaklaşık 1 yıl boyunca her gün aynı saatte evin arkasındaki ıssız tepeden, payına düşenleri yemek için, annemin bahçesine geldi.
Tilkinin geliş saati yaklaştığında annemin, “Eyvah saat 7’ye geliyor” diyerek, elinde ne iş varsa bırakıp, kocası işten, çocukları okuldan aç gelecek bir kadının paniğiyle, tilkiye özel köfteler pişirdiğini, hatta karpuz bile kestiğini, benim de bu duruma içten içe içerlendiğimi (ta nerelerden ziyaretine geldik, bize böyle ihtimam gösterilmiyor bu evde, cık cık cık) bilirim.
Bu ıssız tilkinin, kış günlerinde kendi gibi ıssızlaşan sitede komşuya kahveye giden anneme defalarca eşlik ettiği, komşunun kapısında beklediği, sonra annemi eve bıraktıktan sonra tekrar dağlarına döndüğü de bütün sitede bilinirdi mesela.
Ayrıca, biz çocukken tek bir kare fotoğrafımızı çekmek aklına gelmemiş olan rahmetli babamın, biricik torunuymuşçasına tilkinin poz poz fotoğraflarını çekmesi de, ayrı bir yazının, ayrı bir kıskançlık hissiyatının konusu; düşün. Tilki o denli, sonradan başrolü kapan minik olduğu kadar da şımarık bir kardeşimiz gibi oldu.

Yazının Devamını Oku

Ercan Kesal’dan İzmirli liselilere, sepet dolusu tavsiye

17 Ocak 2019
 YA ben çok mu abartıyorum şu teknoloji işlerini? Öyleysem lütfen söyle bana, bak vallaha darılmam sana. Dişimde maydonoz olduğunu söylemeyen riyakar arkadaş gibi davranıp, arkamdan güldürtme beni, başkalarına...


Güneşler battı battı, çıktı... Mevsimler mevsimleri yedi düvelde kovaladı ve ben hala, hala çok şaşırıyorum cep telefonlarımız içinde taşıdığımız şu canlı kanlı dünyaya. Çok sevdiğimiz kuzenimiz Avustralya’da hapşırır hapşırmaz, anında “çok yaşa” diyebiliyor olmamıza.
2019’a girdik gireli Arap yallellisi gibi bitmek bilmeyen grip yüzünden, ailecek gün yüzü göremedik. Hacı yatmaz gibi o koltuktan bu yatağa devrildik. Tam iyileştim derken, grip sinsice sırtımızdan bir daha hançerledi bizi, tekrar tekrar yataklara çiviledi.
İşte, tam da böyle yatak döşek perişan bir haldeyken, aaa bir baktım, Cem’in okulu İzmir Gelişim Koleji Instagram’da canlı yayında... Dur dedim, yattığım yerden evladımı görürürüm belki, yanakları al al olmuş, yine ateşler basmış mı kendisini, çünkü bugün hastalıktan sıyırtıp ilk kez okula gitti.
Fakat öğrenciler yerine, şu sıralar rol gereği habire adam döven Ercan Kesal çıktı okulun sahnesine. Ve başladı öğrencilere ondan, bundan, hayattan bahsetmeye.
Nuri Bilge Ceylan’ın filmleri başta olmak üzere daha birçok film ve diziden tanıyorsun zaten onu. Oyunculuğunun da senaristliğinin de güzelliğinin farkındasın. 1959 Nevşehir Avanos doğumlu, üniversitede önce siyasal, sonra diş hekimliğine girse de en son Ege Tıp’tan mezun olmuş. Üzerine psikoloji ve antropoloji eğitimi almış. Belki bu bilgiler de kulağına çalındı. Belki okudun bir yerlerde. Belki de onun yazdığı kitaplardan ya da gazete yazılarından birini okudun. Belki yazarlığına aşinasın, belki o doktorken, sen hastasıydın.
Bilemem, tanışma şeklinizi... Ama illa ki, bilirsin kendisini...

Yazının Devamını Oku

Kenya’dan İzmir’e içimde kalan bir hikaye

3 Ocak 2019
PES artık benimki de nasıl bir cesaretse?


O gün, biri oğlum (Cem), üçü yeğenim (Can, Aksel, Deniz) olmak üzere boy boy 4 erkek çocuğunu almışım, İzmir’de eğlendirmeye çıkmışım.
Oğlanlar da hani uzun metraj düz duvar tırmanışçısı. Her biri 100 Chucky, 50 inatçı keçi gücünde. Birinin elini tutsan öteki kaçıyor. Judo yapanı durdursan, diğeri tekme tokat karateye başlıyor. Bunların tehlikeli hareketleri yüzünden tam da trombolinden kovulduğumuz sırada Mustafa Olpak aradı:
“Bilge Hanım derneğimize bekliyorum sizi.”
Zaten İstanbul’dan iki günlüğüne sırf Mustafa Olpak’la tanışmak için gelmişim. Çocukları da alıp hemen Kemeraltı’ndaki ‘Afrikalılar Kültür ve Dayanışma Derneği’nin yolunu tutuyorum.
Mustafa Olpak kapıyı açtığında çocuklar şaşırıyor.
Olpak, televizyon dışında, hayatlarında gördükleri ilk siyahi insan.

Yazının Devamını Oku

Tezgahımda senin için neler var?

20 Aralık 2018
KARŞINIZDA görmekte olduğunuz bu bilgiç ve bilmiş Bilge ablanız bu hafta az-öz yazacak.

 

Bakın sihirli şapkasından tavşanın yanı sıra neler çıkaracak.
İzle: “Of çok mutsuzum şu sıralar” diyorsan 2015 yapımı “Human”ı izle. Mutsuzum dediğine diyeceğine bin pişman olur, utanırsın. Yönetmen Yann Arthus-Bertrand 60 ülkede 2000 insana mutluluktan aşka, adaletten savaşa 40 aynı soruyu sormuş. Ortaya görüntüleri ve müziğiyle de muhteşem bir belgesel çıkmış. Youtube’da var.
Ye: Maş fasulyeyi aynı yeşil mercimek yemeği gibi pişirip afiyetle ye. Hem lezzetli hem çok yararlı. Yemek yapmam ben, üşenirim diyorsan öğle yemeği için Alsancak Kıbrıs Şehitleri’nde Talat Usta’ya git. Elbasan Tava ye.
İç: Sübye. Bulmak gittikçe zorlaşıyor. Tarihin tozlu sayfalarında kaybolacak diye ödüm patlıyor.
Gül: Instagram’da Sefa Doğanay’ın canlandırdığı, ayaklı gıybet makinası Neriman Abla bizi güldürdüğü gibi, güldürebilir seni de.
Oyna: Çoluk çocuk, genç yaşlı sülalece müptelası olduk. “Hadi” diye bir aplikasyon var, indir cep telefonuna. 12 soruluk canlı bilgi yarışmasında günde 2 kere elenip, ya biliyordum aslında cevabı, elim yanlışlıkla b’ye kaydı deyip, kahrol.

Yazının Devamını Oku