Ertuğrul Karslıoğlu'nun gözünden Datça kadınları

Çocukluğumda biri bana; "Belgesel ne demek haydi söyle bize yavrucuğum" diye sorsa, iki gözüm kapalı "Kaptan Kusto" derdim.

Haberin Devamı

 

Kaptan Kusto (Jacques - Yves Cousteau) bizi okyanusların derinliğinde keşiflere çıkaran, yüzgeçleri ha bugün, ha yarın çıktı - çıkacak bir insandı.

Deniz kızları da tıpkı Noel babalar gibi gerçek hayatta yoktu ama işte 'Yarı Balık Kaptan Kusto' canlı, kanlı karşımızdaydı. 

 Ailece heyecanla beklerdik, tek kanallı siyah beyaz televizyonumuzun içinden çıkıp dünyamızı büyütmesini.

***

Sonra lise yıllarımda sürpriz yumurtadan çıkar gibi Keçenin Teri diye bir belgesel çıktı karşıma. Tokat gibi. O kadar etkileyici, sinema dili o kadar değişikti ki, üstelik çeken Kaptan Kusto değil, bizim memleketten biriydi. (Keçenin Teri, 95'te Türk Sineması'nın Yüzüncü Yılı kutlanırken Suha Arın'ın 'Kula'da Üç Gün' Güner Sarıoğlu'nun 'Ladik' filmiyle birlikte 'Yüzyılın Belgeseli' seçildi.)

Haberin Devamı

Ertuğrul Karslıoğlu'nun adını ilk böyle duydum.

Ertuğrul Karslıoğlunun gözünden Datça kadınları

Sonra üniversitede hocalarımdan alanında bir duayen olduğunu öğrendim. Fırat'ın Türküsü, Suyla Gelen Kültür gibi hangi belgeseli yayınlansa olay olurdu o yıllarda. Biz televizyon öğrencileri gözümüzü kırpmadan, su gibi içerdik yaptığı belgeselleri.

Ben öğrenciyken biri gelip de, "Senin ilk televizyon programının yapımcılarından biri Ertuğrul Karslıoğlu olacak" deseydi bana, hiç çekinmeden "Ufak at da civcivler yesin" derdim ona.

Ama oldu. Rating rekorları kıran, Kanal D'de 150 bölüm yaptığımız Devriye programının çok sevdiğim yapımcılarından biri de Ertuğrul Abi'ydi.

Sonraki yıllarda da fabrika gibi üretime devam etti Ertuğrul abi. Çok sayıda başarılı  ve bol ödüllü televizyon programları, diziler yapsa da belgeselci ruhunu hiç terk etmedi. Şahane belgeseller çekti.

Ve derken Datça'ya yerleşti. Eyvah rehavet çökecek, artık belgesel çekmeyecek diye benim de ödüm patladı tabii.

Ama dün telefonda öyle güzel anlattı ki Datça'yı bana. Yeni belgeselin kokusu (Knidos'un Kadınları) derhal ulaştı burnuma. "Ertuğrul abi anlattıklarını bir mektup gibi yazar mısın bana?" dedim ona. Bir belgesel duayeninin gözünden Datça'yı anlatabilmek için sana. 

***

Haberin Devamı

Ertuğrul Karslıoğlunun gözünden Datça kadınları

Sevgili Bilge,

Datça’ya gelirken biraz da dinlenmeyi düşlemiştim. Ne mümkün! Belgesel’e bulaşmış biri olarak söylüyorum, her belde, her köy belgeselciyi zıvanadan çıkaracak kadar yoğun değerler taşıyor. Al sana Knidos antik kenti! Döneminin aşk şehri olarak anılıyor.. Knidos Afroditi diye bilinen heykelin güzelliği hala dillere destan. Ama heykeli gören yok! İlginç de bir öyküsü var bu heykelin. Atinalı ünlü heykeltraş Praksiteles Knidos'da dolaşırken denize anadan üryan giren bir kadını görünce çarpılır ve “İşte Afrodit bu” diyerek bu güzelliği mermere yontar. Heykel o kadar güzeldir ki Knidos, Akdeniz’in her medeniyetinden onu görmeye gelenlerle dolup taşar. Sonra heykel ne hikmetse ortadan kaybolur. Çeşitli söylentiler var bu konuda.. Ama heykel hala kayıp. Heykelin kaybolmasına karşın, onun güzelliğini yüreklerinde taşıyan Knidoslu kadınlar ise bugün Datça yarımadasının o şirin köylerinde yaşamlarını sürdürüyorlar..

Haberin Devamı

Kadınların her köyde örgütlenerek kendi yaşamlarını biçimlendirmeleri ise inanilmaz Bilge! Hangisini saysam bilemiyorum.. Örneğin Anadolu’nun güney batısında, hani sanat ve kültür merkezi sayılan o büyük kentlere yüzlerce km uzaklıkta bir köyde Güngör Dilmen’in bir oyununu çalışarak sahneleyen tiyatro gurubundan mı söz etmeliyim, yoksa birçok şenliğe katılan yerel koro ekibinden mi?

Hadi bunları da geçtik diyelim, bademleri kırarken yaptıkları söyleşiler başlı başına sosyolojik bir vaka! Antik dönemden beri bu ortaklaşa çalışma yöntemi, öyküleri nesilden nesile aktaran Sancıracılar (Kırgızistan’da tarihi ve sosyolojik vakaları karşılıklı anlatanlar) gibi, Dengbejler gibi geleneği yaşatarak geleceğe taşıyorlar. Bak şimdi, bu da sözlü tarih çalışmaları yapanlara kaynak!

Haberin Devamı

Hele bir Güllü var ki anlatamam. Gelip tanışman lazım. Güllü derken adı tabii, ama onu Datça’da herkes Gülkadın (Taş) diye biliyor. Yarımadanın tüm geleneklerine hakim, muzip, bilgili, yerel şiveyi çok güzel konuşmasının yanında arı duru Türkçesiyle de Knidos'un zeka fışkıran bir kadını.

50 yaşlarında Güllü. Bu ara yoğun olmama rağmen Güllünün belgeselini yapmayı ciddi ciddi düşünüyorum Bilge..

Sana tavsiyem Bilge gel ve Datça’nın bilinmeyen değerlerine tanıklık et! Datçalı kadınların ne denli çalışkan olduklarını gözle..

Çok sevgiler Bilgeciğim..

Yazarın Tüm Yazıları