Paylaş
Kargalar uyuya dursun. İzmir’den ta 1598 kilometre ötede. Siirt’te. Sabahın 8.15’inde. Gelsin cayır cayır ateşlerin yandığı dipsiz kuyuların buharında saatlerce pişirilmiş etler, gitsin sıcacık lokum kıvamında pideler. Acılı şalgam suları lıkır lıkır dökülsün bardaklardan, şırıl şırıl aksın gırtlaklarımızdan, göl oluştursun midelerimizde. Lök diye.
Oh afiyet olsun, hepimize.
Bu topraklarda adet böyle. Kahvaltıda Biryan Kebabı’yla güne başlanır. Günün ilerleyen saatlerinde mihr çorbası, kitel ve perde pilavıyla dönülmez akşamın ufkuna varılır. Siirt’in mutfağı anlatılmaz, yaşanır.
Ara sıra yaşadığı şehirden çok uzaklara gitmek iyi gelir insana. Kendi evinde zeytinyağında yumurtanın kokusu bile ağır gelirken, uzakların kahvaltısında en acılı, en yağlı kebabı yemek tüy gibi hafifletir. En kuş tüyü yastık batarken yanağına yanağına yatağında, en çakıllı, zımparalı döşek, en yumuşak pamuklu bulut olur sana otel odasında. Hep denizin kıyısında yürürken, kıvrım kıvrım uçurumlu karlı dağların zirvesine süzülmek, özgür ruhlu kartallar gibi hissettirir. Apartman manzaralı pencerelerden, ineklerin otladığı uçsuz bucaksız yemyeşil çayır görüntülerine terfi etmek, doğayla yüzleştirir. Senden yeni senler doğar. Öyle ki sen bile tanıyamazsın senden doğan bu tip tip senleri.
İnsan, geride bıraktığı kendisine bile farklı bakar uzaktan. Evde kalan kendisini, Şogun’un kılıcıyla acımadan tek hamlede 7’ye parçalar. Ama sonra kıyamayıp, yanında götürdüğü diğer kendisini de peri değneğinin dokunuşuyla 10’la çarpıp, hallaç pamuğu gibi havalandırıp, tazeler. Mis kokulu yeni açmış, bahar çiçeğine döner. Bir çırpıda.
HER İNSAN AYRI DÜNYA
Seyahat etmesen nereden tanıyacaksın bu kadar yeni dünyayı? Söylesene bana. Çünkü eğer 7 milyar insan yaşıyorsa bu dünyada, insan kalıbının içine tıkıştırılmış 7 milyar ayrı dünya var demektir, bu yine dünya dediğimiz büyük ve yuvarlak olanda. Artık hangi dünyaya, nerede denk gelirsen.
Siirt’te kiminle tanışsan, ona ayılıp bayılırsın. İzmir’de de ayılıp bayıldığın gibi. Pervari Merkez İlkokulu’nda bağıra çığıra şarkı söyleyen çocuğa da, sana birbirinden lezzetli yemekler yapıp evinde ağırlayan Sevim Hanım’a da, çektiğin belgeselin izinde sana sabırla yol gösteren Naif Dayı’ya da, Bayraktepe’nin muhtarına da, yolda aç ya da susuz olup olmadığını soran her insana da. Ki inan, hepsi de sorar. Ve hepsi de ‘Ah sizi ağırlayamadık, ama hiç ağırlayamadık ya sizi’ derler. Koro halinde hep birlikte. Tekrar, tekrar. Yılmadan. Senin- benim asla ağırlayamayacağımız kadar mükemmel ağırladıkları halde.
Yıllarca ilmek ilmek her satırına gittiğim bu memlekette hep şaşırdım. Hep ağzım açık kala kaldım.
Çünkü bu memlekette hiç reklamı yapılmamış, çarşaf çarşaf posterleri asılmamış ne çok köy, kasaba ya da şehir var. Gazete satan çocukların ‘yazıyooooor, yazıyooooor, bu köyüüüüün güzelliiiiiği yazıyoooooor diye bağırıp, tanıtmadığı. Ne gizli saklı kalmış, görünmezlik tozu yutmuş, kendi dertleriyle, bazen fakirliğiyle, bazen terörle uğraşmış. Betonlardan beton beğen, biri kalk gidelim, diğeri dur yahu nereye? Otur işte şuraya! diyen estetikten yoksun inşaatlar ve tabelalar çoğunlukla zaten yüz karamız. Onları görmezden gelip, yoluna devam edersen binbir gece masallarından fışkırmış, sayfalarından taşmış doğal güzellikler karşılar seni. Bazen kupkuru çorak, ovalar, bazen ormanların fışkırdığı dağlar. Bıçak gibi keskin kanyonlar, bulutların burnunu gıdıkladığı yaylalar.
Siirt’te Deliklitaş’ın seni karşılayıp, sağlı sollu kroşelerle tokat yağmuruna tuttuğu gibi. Her biri sarsar seni. Aman aman bunlar ne ihtişamlı güzellikler! Elin Hollywood’unda olsaydı burası, çoktan allayıp pullayıp, Clarke Gable ve Vivien Leigh’e başrol verip, rüzgar gibi geçirttirip, gişe rekorları kırdırtmıştı.
HEPİMİZ BİRİZ GÜZELİZ
Vallahi de billahi de deresinden tepesine, en batısından kuzeyine, doğusundan kuzeyine aman aman tepeden tırnağına, ne eksiğimiz var inan, biz de çok güzeliz. Yeter ki kutuplaşmasın doğumuz, batımız. Kuzeyimiz güneyimiz. Arkadaşımız kardeşimiz. Oğlumuz kızımız. Dilimiz, aksanımız ve şivemizle, yemeğimiz, suyumuz ve balımızla. Bizler, hepimiz şahsına münhasırız. Doğumuz da biziz, batımız da. Oğlumuz da biziz, kızımız da. Renk renk, desen desen, boy boy olsak da aslında tekiz. Güllük gülistanlık içinde yaşamak isteyen insanoğlunun ta kendisiyiz.
Bir gezi notu yazmaktı niyetim. Ama bak güçsüz parmaklarım beni nerelere sürükledi. Çünkü galiba 1589 kilometre ötede bile yine seni buldum, bir de yanıbaşındaki beni.
Paylaş