Paylaş
TÜRKİYE’de ‘din bilgisi’ dersi okullarda mecburi dersler arasında okutulmaya başlanınca (1982), adının ‘din kültürü ve ahlak bilgisi’ olarak değiştirilmesinin sebebi, bu dersin mezheplerden birini dayatmayacak, aksine mezheplerin hepsine temel olacak, genel bir İslam din ve ahlak kültürü vereceğini garanti etmekti. Bu amaca hangi ölçüde erişildiği tartışılabilir. Fakat Türkiye eğitim politikasının izlediği bu yol, çağına göre önde olan, takdire değer bir yoldu.
MEZHEPLER AYRI DİNLER GİBİ!
Mezheplere göre ayrı kiliselerin ve derslerin olduğu ülkelerde mezhepler arası ayrılıklar giderek büyümüş, Ortodoks, Katolik, Protestan, Anglikan vb. mezhepler ayrı dinler manzarası almışlardır. Günün değişen şartları ve yeni ihtiyaçlar ise yeni yönelişleri getirmiştir. Din bilimlerindeki, özellikle din eğitimi bilimindeki araştırmalar, mevcut uygulamaların yetersizliğini ortaya çıkarmıştır. Artık tartışılan, din eğitiminin verilip verilmemesi değil, mezhepler arası, kültürler arası, hatta dinler arası eğitimin şeklidir. Değişik din ve kültürlerden insanların bir arada yaşadığı ülkelerde, aynı okula giden çocukların din dersinde, dinlerine veya mezheplerine göre ayrı sınıflara ayrılmaları yerine, aynı sınıfta, farklılıklarının bilincine vararak, nasıl barış içinde yaşayacaklarının denemeleri yapılmaktadır.
KÜÇÜK VE İLERİ SINIFLAR
Küçük sınıfların programları, mezhepler ve dinler ile ilgili ayrıntıya girmeden, bütün dinlerin ve kültürlerin üzerinde birleştiği inanış ve davranış kuralları olarak, öğrencilerin bütününe cevap verecek şekilde düzenlenebilir. İleri sınıflarda ise, mezhepler ve dinlerle ilgili ayrıntılar göz ardı edilmez. Aksine mezhepler ve dinler tanıtılıp inceleme konusu yaptırılarak, onların, hakikati daha doğru olarak yaşamak istemekten doğan, dindarlık farklılıkları olduğu vurgulanır. Böylece dindarların, dinlerin ve mezheplerin, aynı hedefe ulaşmaya çalışmakta birleştikleri fark ettirilerek, farklılıklara karşı saygı davranışı geliştirmeleri istenir.
YENİ DENEYİMLER
Milletler topluluğu halinde yaşamaktan doğan yeni yöntem arayışları ve denemeler vardır. Bunların bir kısmı başarılı olamasa da değerlidirler ve ilerisi için bilgi birikimi sağlayacaklardır. Mesela Britanya’da okulların çoğu, Anglikan kilisesine bağlıdır ve öğretim kendiliğinden Anglikan özelliği taşımaktadır. Devlet yine de laiktir ve devlet okulları, din öğretimi yolu ile kiliselerden veya mezheplerden birinin öğretimini yaparak onu savunamaz. Devlet okulları çocuklara tarafsız, mezheplere bağlı olmayan bir Hıristiyan inancı veremez, hatta Hıristiyanlığın yanı sıra diğer dinleri de tanıtmak durumundadır. Mezheplere bağlı kilise okullarında da farklı din ve kültürlere mensup ailelerin çocukları öğrenim görebilmektedir. Henüz bu duruma uyan bir yöntem üzerinde anlaşılmış değildir.
FENOMENOLOJİK ÖĞRETİM
Araştırmalar göstermektedir ki, öğrenciler temas halinde yaşadıkları diğer insanların hayat ve hakikat hakkında nasıl düşünüp neye inandıklarını, kendi düşünce ve inançları ile mukayese edebilmeyi istemektedirler. Bu sebepten din dersi için fenomenolojik yöntem önerilmektedir. Fenomen; olay, olgu demektir. Fenomenoloji olaylara ve olgulara, kuramlardan ve ön kabullerden bağımsız yaklaşma yöntemidir. Fenomenolojik din dersinde farklılıklar, yargılanmadan anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılır ve bunların hepsinin yan yana, barış içinde nasıl yaşayacağı öğretim konusu yapılır. Barışı bozacak tutumlara asla izin verilmez.
DİNLER TARİHİ OLSA?
Din öğretimini dinler tarihi şeklinde vermeyi öneren görüşler de vardır. Fakat dini tarih bilgisi olarak, antidogmatik bir biçimde öğretmek, soğuk bir öğretim olarak karşılanmaktadır. Böyle bir öğretimde din, insanlık tarihi içinde herhangi bir olay şeklinde ele alınabilmektedir. Buna karşılık mezheplere veya dinlere bağımlı olmayan, fenomenolojik din öğretimi denemesi, müminlerin duygu dünyasına girmeyi, onların düşünce biçimini izlemeyi, yaşama biçimlerini olabildiğince fark etmeyi gerektiren canlı bir öğretimdir.
Paylaş