O yıllarda gazetedeki telefonlarımızı dinleyen "sivil memur"un tayini çıktığında çok üzülmüş, hepimiz telefonu tek tek alarak "Hayırlı yolculuklar" dilemiştik.
"Sivil memur" duygulanmış, "Allah razı olsun" demişti.
Normalde telefonların iki ucu olmaz mı?..
Ama telefonların her zaman üç ucu vardır.
Biraz işe yarıyorsanız, birisiyle konuştuğunuz zaman aslında üç kişi olduğunuz bilmelisiniz.
*
Henüz teknoloji böyle gelişmediği için, o "sivil memur" konuşmalarımızı banda alamıyor, kağıda yazıyordu. Not tutmakta geç kaldığında araya girip sorardı:
"Pardon, bir şey dediniz demincik... Hani ihtilal mi ne?..."
Biz onu severdik, iyi bir insandı.
Onu kış gelip de grip olduğunda öksürmeye başlayınca fark etmiştik. Biz siyasetçilerle konuştuğumuzda o arada hapşırıp-mapşırıyor, burnunu çekiyordu, biz "Çok yaşa" dediğimizde yanıtlıyordu:
"Hep birlikte..."
Ahmet Nadir ona ilaç tavsiye etti:
"Nane kaynatılacak, içine limon, hafif karabiber..."
Milliyetçiydi telefonumuzu dinleyen sivil memur. Sol görüşlülerle konuştuğumuzda araya girer düzeltirdi:
"Bir dakika beyefendi... O dediğiniz doğru değil..." gibi.
Ya da:
"Araya girip bir saptama yapabilir miyim, onu öyle demeyeceksin..."
Emekli olunca onu "santral memuru" olarak işe aldık. Yine de bizi dinlemeyi çok severdi ve kapıdan çıkan editörlere arkalarından seslenirdi:
"Unutma yenge kıyma siparişi verdi sana, akşama kayınbiraderler gelecek... Araba alacağınızı da söylemeyeceksin..."
".......?"
Yerine atanan "sivil memuru" da bizimle tanıştırdı.
Böylece telefonla konuşurken artık dört kişi olmuştuk.
*
Elbette teknoloji çok gelişti.
Dün gazetelerde telefon dinleme yetkisi olanlar vardı; Polis, Genelkurmay, MİT, jandarma...
Eh, yine de dört ediyor...
Yani telefonda her zaman üç-dört kişi olduğunu bilmelisiniz.
Kara Harp Okulu Komutanı’nın başına gelenleri okudunuz.
İnsanlığa yararlı olsun diye geliştirilen bir aletin, çürümüş bir toplumda nasıl insanların yaşamlarını kararttığının tanığısınız.