Şarkı söyleyin...

GAZETELERDE ‘Belen Kahvesi açıldı’ haberlerini okuyunca demek ki çok sevindim.

Oysa Belen Kahvesi’ne hiçbir zaman gidip oturma olanağım yok.

Niçin sevindim o zaman?

Çünkü Belen Kahvesi bir türkünün içinde geldi bize, bizim oldu.

Tıpkı ‘Çamlıca yolu’ gibi, ‘O ağacın altı’ gibi, ‘Üsküdar’a gider iken’ gibi, ‘Agora Meyhanesi’ gibi...

‘Belen Kahvesi’ne bir türkünün inanılmaz iletişim gücüne binip kaç kez gittim kim bilir.

İşkenceye dönen yazımı bitirip de, o mutlu anda çalışma masamın kenarında parmaklarımla ritim tutarak... Ve hazır kimse yokken sesime bir Zekai Tunca tonu vererek...

Bizim Emine Hanım ‘Aman ormancı’nın bir tek ‘Amannn...’ kısmını duyup da yardım çağırmaya gitmezse...

Ya da kaç hüzünlü zamanda, kaç canım yandığında, kaç burnumun direği sızladığında içimden oturup ‘Belen Kahvesi’ni söylemek gelmiştir.

Kaç kez çakırkeyif olup da, yakınımda bulduğum ilk kişinin kulağına doğru var kuvvetimle ‘Belen kayvesineeee...’ diye bağırıp, başlamışımdır türkümü söylemeye.

*

Benim için ya da sizin için fark etmez... İşte böyle böyle Belen Kahvesi bizim oluverdi.

‘Bay Mustafa’ bizim...

Tavla oynamaya çağrıldık...

Gitmediğimiz, görmediğimiz, uzaklardaki bir köy kahvesine arada bir uğradık hepimiz.

Tıpkı ‘Fırat kenarında’ gibi, tıpkı ‘Yemen elleri’ gibi, tıpkı ‘Çarşamba’nın seli’, ‘Sivas’ın yolları’gibi...

*

Şarkılar-türküler bize mülkler sundular. Bilmediğimiz-gitmediğimiz-görmediğimiz yerler bizim oldu.

Üzerlerinde insanlar vardı; ‘Leyla’lar, ‘Sarı Zeybek’ler, ‘Firuze’ler, ‘Aliş’ler, ‘Berivan’lar, ‘Mehmet’ler, ‘Bay Mustafa’lar...

Hepsi tanıdık...

O zaman; hepimizin olan bir dünya istiyorsanız.....

Sahip çıkmamız gereken dört bir yana dağılmış mülkler, üzerlerinde tanıdık insanlar...

Asla ilgisiz kalamayacağımız yaşamlar, sevinçler, acılar, yoksulluklar, sorunlar...

Ve asla sırtımızı dönemeyeceğimiz bir dünya istiyorsanız...

Şarkı söyleyin...
Yazarın Tüm Yazıları