Hani mahalleye farklı görüntü ya da statüde birisi gelir, herkes onunla ilgili bir şeyler söyler, gözler onun üzerindedir ya... Öbür kediler duvarın üzerinden, zakkumların altından uzun süre onu izlediler.
Uzun tüylü, yassı suratlı, inanılmaz kocaman bal renkli gözü... Ayakları kısa, göbeği yere yakın, kostak kostak yürüyüşlü...
Cunda’nın kedilerine hiç mi hiç benzemiyor, bu bir yabancı, getirip buralara atmışlar.
Zaten öbür kediler de bunun farkındalar. Onu görünce dağda Japon görmüş Yozgatlı çoban gibi öyle bakıyorlar.
O aldırış bile etmeden kostak kostak yürüyor.
Komşularımız Mehmet ile Gülhan’ın küçük sevimli köpekleri Kontes bile tüm kedileri sırayla kovalarken, bunu görünce zınk çakıldı. Ne olduğunu anlamak için önünden yıldırım geçişler ve çevresinde hızlı turlar attıysa da boşuna...
*
Bende; her şeyini yitirmiş, kimseye belli etmeden çöpleri eşeleyip karnını doyuran, ama yürürken havasından ödün vermek istemeyen bir eski şansölye izlenimi bıraktı.
Andree ona birçok isim buldu:
Pamuk, Şeker, Pamuklu Şeker...
Lokum...
Bence benim bulduğum isim en uygunuydu. Fazla taraftar bulmasa bile gururla açıkladım:
Mösyö Hırpani...
*
Cumhuriyet Gazetesi’nin bizimle yaptığı bir röportajda Postal ile birlikte Mösyö Hırpani de yer aldı. Fotoğrafı gören Ertuğrul Özkök aradı, bunun bir İran kedisi cinci çinçila olduğunu söyledi.
(Çok bilmezsiniz, Ertuğrul hepimizden çok daha hayvanseverdir. Üstelik hayvanlarla ilgili iyi bir ansiklopedik bilgiye sahiptir.)
Mösyö Hırpani eve yerleşti, bana çok yüz vermiyor... Bakışlarından benim bu evde gereksiz olduğumu düşündüğünü hissediyorum.
Andree’nin en mutlu olduğu şey; ilk günler çişini özen ve dikkatle banyoya yapmasıydı... Sadece benim odamı banyo sanıyordu...
(........)
Olsun...
Bir canlı ile dost olmak, onun sevgisini kazanmak, onu sevmek, onu yaşatmak, onunla küçük küçük mutlulukları paylaşmak...