Sevdikleri adam bir hastane odasında, teller ve hortumlarla makinelere bağlı yaşam mücadelesi verirken, onun elini asla bırakmazlar benim tanıdığım kadınlar.
Çünkü sevdaları buna izin vermez.
Hele hele loş odadaki cihazlardan gelen ritmik sesler, bir vedalaşmanın geri sayımı anlamına geliyorsa...
*
Dün arkadaşlarımız, "Rahşan Ecevit yeni oluşum için görüşmelere başladı, ilk görüşmesi bugün Demirel ile" dediler.
Bir anda o çiftin ünlü "aşkları" geçti gözümün önünden:
Arada bir "Aaaa Bülent, bak kır çiçekleri!" nidası, durdurulan seçim otobüsü, önde el ele onlar, arkalarında biz gazeteciler ordusu ve kır çiçekleri arasındaki o müthiş poz...
İki kilometre sonra bir başka nida:
"Aaaa Bülent, bak kuzular..."
Bu defa áşıkların kuzular arasındaki müthiş pozundan sonra "Aaaa Bülent, bak develer..."de, olanca kuvvetleriyle kaçmıştı develer...
*
Benim asıl anlamadığım; kaldırımlarda bıçaklanan, trenlerin altına atılan yüzlerce masum cana mal olan "Rahşan affından" sonra memlekete ne gibi bir katkı sağlamak istediği Rahşan Ecevit’in?..
Belli ki kendinde "liderlik" misyonu görüyor ve Türkiye’yi kurtarmaya niyetli.
Aklınca usul usul geliyor.
Develer kaçmıştı.
İyi ama; o ünlü aşkın yarısı hastanede, aygıtlara bağlı, nefes almak için direnirken, hangi kadın yollara düşüp "yeni oluşum"u düşünür?..
Nasıl olur?..
Buraya kadar mıydı o dillere destan aşk?..
Hırs; aşktan daha mı güçlüdür?..
*
Benim tanıdığım kadınlar bunu asla yapmazlar.
Değil nefes almak için çırpınmak, başı ağrısa dahi sevdalarının, bunu yapamazlar...
Gözleri başka bir şey görmez benim tanıdığım kadınların.
Dizleri tutmaz.
Ayakları gitmez.
Elleri, sevdalarının elini tutmak içindir böyle zamanlarda.