Paylaş
O bayram bana ayakkabı alacaklardı..
Babam Urfa'nın bir bucağında nahiye müdürüydü. Kent uzakta bir yerdeydi. Otuz-kırk hanelik bir yerleşim birimindeki lojmanda oturuyorduk. Gittiğim ilkokulda öğrenci sayısı topu topu yirmi mi desem, otuz mu ne.
Bayrama az kalmıştı.
Muhtemelen ayakkabılarım posta arabasıyla gelecekti..Ya da bir kır bekçisi getirecekti.
Nerden biliyordum bana ayakkabı geleceğini?
Çünkü her ayakkabı alınmadan önce babam ofisinden bir daktilo kağıdı getirir, yere koyar, benim koca ayaklarımı üzerine iyice yerleştirir, etrafını kalemle çizer, sonra onu özenle katlayıp cebine koyardı..
Hah...
Demek ki ayakkabı geliyor.
* * *
Rüyamda ayyakkabı görmeye başlamıştım.
Şimdiki çocuklar nasıl rüyalarında bisiklet görüyorlarsa öyle.
Siyah ayakkabılar.
Çünkü babam illa siyah ayakkabı alırdı..O bizlere çok iyi bakan bir babaydı, ama biraz sert-resmi-otoriter-ağırbaşlı bir devlet memuru olduğu için ayakkabılarım hep siyahtı..
Ve sekiz delikli bağcıklı..
Onu nerden biliyorum?..
Çünkü ayakkabılarım sapasağlam dururken her zaman bağ ipleri kaybolur, ben sekiz deliğe yetecek kadar bir ip peşine düşerdim. O kadar bağcık ipi de babamın eski ayakkabılarında vardı..
Ve çok geçmez, babamın bağırdığını duyardım:
‘‘Bağcıklarımı kim almış?..’’
* * *
Rüyalarımda artık ayakkabılar vardı..
Siyah, bağcıklı...
Pırıl pırıl...
Burunları top...
Geceleri ayakkabı rüyası görüyor, gündüzleri ise ayakkabı yolu bekliyordum..Babamdan çekindiğim için ona soramasam da, Saadet anneme sık sık mırıldanıyordum:
‘‘Ayakkabılarım?..’’
O da fısıltıyla yanıtlıyordu:
‘‘Sabret gelecek...’’
Ve arefe günü ayakkabılarım, bir odacının, ya da bekçinin çuvalının içinde geldi..Bir teki kaybolmasın diye bağcıkları birbirine bağlanmıştı. Evet aynen hayalimdeki gibiydi:
Siyah, parlak, sekiz bağcıklı, burnu top.
O gece hiç uyumadım.
Ayakkabılarım yatağımın hemen yanındaydı. Uyanıp uyanıp onları okşuyordum.
Bir tek sorun vardı:
Ayakkabılarım ayağıma olmuyordu.
Ama ben ne yapıp yapıp koca ayaklarımı içine geçirdim..Babam ‘‘Biraz dar mı ne?..’’ diye sorduğunda ise yıldırım gibi yanıt veriyordum:
‘‘Dar değil...’’
Çünkü darsa biliyordum ki ayakkabılarım gidecek, bir büyüğü gelinceye kadar bayram bitecek.
Canım yanıyordu.
Ama katlandım. Parmaklarım birbirine geçmiş, topuğum yara olmuştu. Sesimi çıkartmadım.
Topal topal yürüyordum.
Ama babam oralardaysa dimdik..
* * *
Bayram ayakkabılarım bana bazı sevgilerin acı gerektirdiğini öğretiyordu..
Bu; muhtemelen sevgi uğruna katlandığım ilk acıydı..
Şimdi ne zaman bayram olsa, siyah, bağcıklı, top burunlu ayakkabılarımı hatırlarım..
Bayramlarda gözlerim çocukların ayaklarında dolaşır..
Artık ayaklarımda değil, yüreğimde eski bir acı duyarım..
Bir çocuk gece karanlıkta ayakkabılarını okşar..
Benim bayram ayakkabılarım...
Benim bayram ayakkabılarım...
Paylaş