BİR süredir kimi okurlarım, ya da eş-dost beni görünce "Geçmiş olsun, attan düşmüşsün..." demeye başlamışlardı.
Oysa ben hiç ata binmedim.
Ben onlara ata binmediğimi, bu yüzden de düşemeyeceğimi söyleyip, "Binsem, düşmüş olabilirim... Ama ben de biliyorum ki binmiş değilim..." diye uzun uzun anlattım.
Ama yine de "attan düştüğüme" ilişkin görüşler gelmeye devam etti.
Ben her seferinde, "Ata binmediğim göz önüne alınırsa demek ki düşmüş değilim..." diyerek yanıt verdim.
Zaman zaman kimi samimi okurlarım ise "Sen düşmüşsündür..." diye ısrar ettiler.
Söyleyenler çoğalınca, "Acaba attan düştüm de haberim mi yok?" sorusu dahi aklıma gelmedi değil.
İnsanların benim attan düştüğümü nereden çıkarttıkları ise hiç aklımdan çıkmadı.
*
Önceki gün bilgisayarıma bir mesaj geldi. Mesaj, genç bir bayan televizyon sunucusundandı, şöyle diyordu mesajında:
"Merhaba Bekir Bey...
Ben sadık bir okurunuzum. Güne yazılarınızı okumadan başlayamam.TJK TV ve Hipodrom TV’de at yarışı programı sunuyorum.
Geçen yayınlarda üst üste yaptığım bir hatadan (dil sürçmesi) bahsetmek istiyorum size.
Bekir Gökçe adındaki jokeyin at binemeyeceğini ne zaman duyurmak istesem, Bekir Gökçe yerine Bekir Coşkun diyorum.
Üstelik bu hatayı en az üç kez yaptım ve sonunda size yazmaya karar verdim.Bir gün birisi çıkıp da jokeyliğinizden söz etmeye başlarsa, sorumlusu benim.
Hilal Ergenekon..."
*
Hilal Ergenekon’a hemen yanıt vererek dürüst ve yürekli davrandığı için teşekkür ettim ve mesajını yayınlama izni istedim.
Böylece ben de attan düşmüş olmaktan kurtuldum.
Bu arada, bana mektupla "ata binme tekniği ve düşmemenin yollarını" uzun uzun anlatan okuruma teşekkür ederim.
Kimi okurlarım, "Attan düşeceğin zaman, bakacaksın ki düşüyorsun..." diye başlayıp akıl dahi verdiler.
Ben ise onlara "Attan düşmedim ki..." diye başlayıp, her zaman anlatmaya çalıştım:
"Düşsem, insan bilir... Düştüğümü bilmediğime göre demek ki düşmemişim..."