DÜNKÜ "arkadan vurmak" yazıma kızmış olan sevgili küfürbazımın (içinde sülalemden de söz ettiği) mesajını okuyordum.
Tam da o an ajans bültenlerine düştü:
"Hakkári Çukurca’da beş askerimiz şehit... Tugay komutanı yaralı..."
Biraz önce de (dinci gazeteleri saymıyorum) Radikal’in manşetine takılmıştı gözüm:
"Genelkurmay Başkanı Başbuğ, düzeyinden beklenmeyen bir öfkeyle konuştu... Bu ne hiddet, bu ne celal..."
*
Evet...
Arkadan vurmayın.
Çok uzaklardaki sisli dağlarda, yaban otlarında bile evinin, çocuğunun, sevgilisinin, annesinin kokusunu arayan askerler, siz gece rahat uyuyun diye ölüyorlar.
Siz nerden bileceksiniz?..
Bilgi, fikir ve görüş sahibi olmak yeterli değildir çoğu zaman. Anlamak için yürek ister...
Sevgi ister...
Duygu ister...
Göz yetmez, gözyaşı ister...
*
O sisli dağlarda bugünlerde sabahları çiy yağar, yakında kar kaplar dört bir yanı...
O yiğitlere ısınmak için nefeslerimizi göndermek yerine... Bir güzel sözcük, bir minnet satırı, bir küçük teşekkür notu ulaştırmak yerine...
Arkadan vurmak...
Niçin?..
*
Hadi sevgili küfürbazımı anlıyorum. O askerleri, hayalindeki şeriat düzenine engel görüyor.
O, oldum olası Mustafa Kemal’in askerini sevmedi.. O, Kurtuluş Savaşı’mızda aynı şeyi yapıyordu cephe gerisinde.
Ya sana ne oluyor ikinci cumhuriyetçi?..
O tekmelediğin "Birinci Cumhuriyet" olmasaydı, zihnindeki "İkinci Cumhuriyet" yerine, kim bilir "İkinci Şeriatı" ağzına mı alabilecektin, akılsız?..
Anlayamıyorum.
Niçin ölen ya da ölecek olan askerimize, hiç olmazsa kır çiçekleri yerine bu acı sözler?..