Ömür boyu dolar üzerinden maaş almak, bir de çoluk çocuk Avrupa’ya gönderilmek uğruna neler yapmaz ki insanlar...
Bedava dağıtılan ne olursa olsun o kapma izdihamlarını bir düşünün...
Denemek için “ihtiyacı olanlara bedava şeleb altlığı” duyurusu yaptığınızda kaç bin kişinin geldiğini göreceksiniz.
“Şeleb” nedir?..
Hiç...
“Beleş”in tersten okunuşu...
*
Süren davalarda en önemli kanıtlar
Nasıl olur?..
Yüz kızartıcı suçlardan sanık (şüpheli) olanların tümü dışarda:
Suistimal...
Sahtecilik...
Yalan beyan...
Zimmete para geçirme...
Nitelikli dolandırıcılık...
Resmi belgede tahrifat...
Boğa dehşet dolu gözlerle baktı. Koca gövdesi havada dönmeye başladı, kasap koca bir bıçakla yanaştı...
Müftü Mustafa Altun yerinden kalkarak itiraz etti...
Çocukların gözü önünde, canlıya böyle eziyet ederek, ilkel biçimde kurban kesmenin din açısından caiz olmadığını, bunu hemen durdurmalarını istedi.
Ama boğanın kanı sokaktan aşağıya doğru aktı...
Müftü orayı terk etti...
*
Sağ ol sevgili Müftü...
Adını ve o haberde gördüğüm aydınlık yüzünü hiç unutmayacağım.
Sabah sabah öyle bakıyorsunuz:
Memeler nasıl?..
Öbür haberler sonra geliyor; ekonomi nasıl, kriz nasıl, hukuk nasıl, işsizlik nasıl, eğitim nasıl?..
Kısaca memleket nasıl?..
Burada “Memleket nasıl?”ın daha “me...” sinde gözlerim manşet üstüne takılıyor ve otomatik olarak ağzımdan dökülüyor:
“Mee...memeler...”
*
O küçük muhalefet partisinin genel başkanı da basın toplantısı yapıyor ve ikinci gün gazeteleri açıp bakıyor ki kafası gözüküyor mu?..
Duş politika...
H-iç politika...
Cumhurbaşkanı ile Başbakan kafa kafaya verdiklerinde özellikle duş politikada (buna tuş politika da diyebilirsiniz) hakikaten çok başarılılar.
Diyelim ki “Ermenistan ile iyi ilişkiler” diye Ermenistan’a koşarken, Azerbaycan küsünce, bu kez Azerbaycan’a koşuyorlar...
Ardından Ermenistan alındığı için, koşacak yer de kalmadığından “Ermenistan ile iyi ilişkiler” kalıyor...
Duş politika böyle...
*
Gelelim
Arkadaşlara “Şimdi Çince konuşacak” dedim.
“Çince biliyor mu?” dediler...
İngilizce de bilmiyordu. Ama bildiği sadece iki kelimeyi Davos’ta söyleyince dünya ayağa kalktı mı, kalkmadı mı?..
Öbür başbakanlarımız İngilizce eğitim almışlardı, anadilleri gibi İngilizce konuşurlardı, yüz binlerce İngilizce kelime ezberlemişlerdi.
Bu iki kelime biliyordu...
O ikisini söyledi ve...
* * *
Baktım gözleri çekik çekik...
O; gözleri fırıl fırıl, endişelerini ve korkusunu belli etmeden yerinde duramıyor, bir annesine-babasına sarılıyor, bir arkadaşlarının yanına koşuyordu.
Arkadaşları onu iki kez havaya attılar “En büyük asker bizim asker” diye...
Sonunda dayanamadı ağladı...
Sesi boğuklaştı, annesine sarıldı...
Adını bilmiyorum...
Hepsinin adı aynı:
Bu yüzden piyano dinlerken şarap içenlere kızdı... Ve “Piyano çalarken şarap içiliyormuş...” diyerek İdil Biret konserini bastı.
*
O piyano çalanı da bilmez...
Kendisi “sopa çalmayı” bilir...
Bu nedenle sopasını alıp geldi; Vivaldi dinlerken şarap içenlere sopa çalmaya...
(Neyse ki Vivaldi 1741’de ölmüştü, ona da sopa çalmak isterdi...)
Vivaldi kilisede papaz eğitimi aldı. Keman çalarken orada duran küpten şarap içince, ona bir şey oldu...
“Ne oldu?”