Paylaş
◊ “Yellowstone”, “The Walking Dead”den sonra kablolu televizyonda en çok izlenen drama oldu. Modern bir western dizisi. Bu sezon toprağın önemi ve toprak için verilen mücadeleleri izliyoruz. Siz de toprağa yatırım yapan birisiniz.
- Amerika’daki meselelerin kaynağı çoğu zaman topraktı. Avrupa’dan gelenlerin kendi ülkelerinde sahip olmadıkları ama bu ülkede fazlasıyla var olan bir şeydi. Göç ettiklerinde yeterince acımasız, yeterince sert ve yeterince zeki olanlar batıya geldiklerinde hiçbir kanunun olmadığını fark ettiler. Ve istediklerini aldılar. Kimden aldılar? Yerli Amerikalılardan (Kızılderililerden). Sonra da birbirleriyle savaşmaya başladılar. Bu dağlar, bu topraklar, bu nehirler Amerika’yı güzel yapan şeyler.
Bizim dizimize bakarsan, toprak sahipleri beşinci nesil. Geçmişi 1800’li yıllara kadar giden ama modern şekilde devam eden bir çiftlik.
Bazı şeyler hiç değişmiyor. Zaman geçse de, devir değişse de toprak her şeyin merkezi kalıyor. Dizide ailenin başı, benim karakterim John Dutton, yaşadığı yüzyılla anlaşamıyor. Büyük babaları gibi davranmaya devam ediyor. Onlar gibi davranmanın bedelini ödeyecek. Bu sezon bu konularla flört ediyoruz. Çok şiddetli bir dizi, biraz da melodram.
◊ İnsanların yasalarla yaşadıkları sorunlar, hayal kırıklıkları ve engellemeler de var dizide. Kuralların işleyişi hakkında neler söylemek istersiniz?
- Yasalar artık daha sert. Bazen mantıklılar, bazen mantıksızlar. Dizide hükümetin ve politikacıların pozisyonunu da araştırıyoruz. Çevreciliği de araştırıyoruz. Kızılderili meselelerini de işliyoruz. John Dutton, kendinden önceki kuşakların uğraşmak zorunda olmadığı bir sürü güçle mücadele ediyor.
◊ Sizin de geniş arazileriniz var. Toprak sahibi olarak yaşadığınız sorunlar oluyor mu?
- Toprak sahibi olduğunda toprağa yapmak istediğin her şeyi yapamayacağını anlıyorsun.
◊ Dizinin dördüncü sezonu onaylandı. İlk defa uzun soluklu bir seride yer alıyorsunuz...
- Evet. Daha önce farklı sezonları olan bir seride yer almamıştım. Benim için yeni bir şey. İşim sadece sete gidip sahneleri çekmekten ibaret değil. O sahneler sonsuza dek yaşayacak. Prova yapıyorum. Benim için dizi ya da film arasında hiç fark yok. Günler erken başlıyor ve uzun sürüyor.
İNSANI BÜYÜTEN YAPTIĞI HATALARDIR
◊ Size iki Oscar getiren Kurtlarla Dans’ın 30’uncu yıldönümü. Neler hatırlıyorsunuz o dönemden?
- İnsanlara göre kendi paramla Kızılderililer hakkında film yapmaya çalışmak zamanımı boşa harcamaktı. Benim yapmak istediğimse bu hikayeyi insanlara anlatmaktı. Dünya karar verecekti. Filmi yaparken her şeye sen karar veriyorsan, izleyiciyi kendi omuzlarına koyman lazım. Onlar gibi düşünüp hikayeyi sevip sevmeyeceklerini düşünmelisin. Onları şaşırtmalısın. Ben de “Dances With Wolves”ta seyircinin filmi izlemek için karanlık salona girdiğinde umdukları deneyimi garantilemek için her şeyi yaptım.
◊ Bugün olsa kendi paranızı böyle büyük bir prodüksiyon yapmak için harcar mısınız?
- Evet. Yaptım zaten. “Black or White” adında ırkçılık hakkında bir film yaptım. Irkçılığın doğasını
ve ırkçılık kavramını irdeleyen dürüst bir hikaye ve gerçekten harika bir film.
◊ Filmler ve televizyon dizileri sadece dünyada neler olup bittiğini yansıtmıyor, aynı zamanda insanların düşüncelerini değiştiriyor ve şekillendiriyor, değil mi?
- Dürüst olduklarında evet. Filmler fikirleri şekillendirir. Hatalarımızı görmezden gelirsek, ortadan kaldırırsak tarihi ortadan kaldırırız. İnsanları büyüten, insanlara öğreten yaptıkları hatalardır. “Keşke farklı yapsaydık” diyebilmek ayıp değil. Geçmişin hakkında bilgisizsen, sadece iyi şeyleri görüp hataları reddedersen, bunları yüzeyin altına saklarsan devreye filmler girer ve gerçeklerle uğraşma fırsatı doğar.
Kevin Costner “Yellowstone” dizisinde Amerika’nın en büyük arazilerinden birinin sahibi John Dutton karakterini canlandırıyor. Dizide Dutton çiftliği üzerinden dönemin Amerika’sında yaşanan güç savaşları anlatılıyor.
IRKÇILIK AMERİKA’DA 400 YILDIR OLAN BİR SORUN
◊ Devam eden ırkçılık karşıtı protestolar sizi şaşırttı mı?
- Hayır, şaşırtmadı. Amerika’da siyahi vatandaşların yaşadıklarına hangi dönemde bakarsanız aynı şeyleri görürsünüz. Onlar her zaman korkuyorlardı, her zaman manipüle edildiler, her zaman onlardan faydalanıldı. Söylediklerim tarihsel gerçekler. Peki siyahiler ve Kızılderililerin eşit muamele görme arzuları? O yüzden bu protestolar hiç şaşırtmadı. Bizim büyüklüğümüz, marjinalleştirmenin üstesinden gelmek olmalı.Bir şeylerin iyi olması artık her birimizle başlıyor. Benimle başlıyor, seninle başlıyor...
◊ Sizce gençler eskiye göre daha mı az ırkçı?
- Evet, galiba. 13, 11 ve 10 yaşında çocuklarım var. Onlarla konuşuyorum. Irkçılık Amerika’da 400 yıldır var olan bir sorun. Yetişkinler geçmişe ayna tutmalı.
◊ Yaşadığımız salgında insanoğlunun sorumluluğunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Salgın hastalıklar dünyanın normal işleyişinde olan şeyler. Doğayı da, toprağı da, hayvanları da iyi koruyamadık. Yaşadıklarımız insanların bencilliğini sergiliyor.
◊ Temiz su üzerine yaptığınız çalışmalar var. Son durum nedir?
- Denizdeki petrol sızıntılarını hızlı ve yüksek temizlik oranında ayırabilecek ekipman yarattık. 20 milyon dolar harcadığım bir projeydi. Büyük şirketler kendilerini çevresel konularla ilgiliymiş gibi gösteriyorlar ama aslında değiller.Kriz patladığında şaşırmış numarası yapıp harekete geçiliyor. Büyük şirketler çok iyi işler yapıyor, aynı zamanda da birçok sorun yaratıyor. Dünyayı tek başıma değiştiremem. Yine de kalbimin yönlendirdiği şeyleri yapmaya devam edeceğim.
‘RÜZGAR GİBİ GEÇTİ’Yİ SADECE FİLM OLARAK KABUL ETMEK LAZIM
◊ Siyah karakterlerin temsil şekli nedeniyle eleştirilen “Rüzgar Gibi Geçti” filmiyle ilgili tartışmalar hakkında düşünüyorsunuz? HBO, ırkçılık protestolarına destek vermek amacıyla filmi yayınlamayı durduracağını açıkladı.
- Kendi zamanını ifade eden bir film. Siyahi Amerikalılara dair dürüst bir tasvir mi? Hayır, değil. Fakat film 1939’da yapılmış ve kitap adaptasyonu. O yüzden gerçekten tarihi tasvir eden bir film gibi görmek yerine, sadece film olarak kabul etmek lazım. Hikayenin bazı bölümlerinin gerçekten insanlara nasıl davranıldığını yansıtmadığını biliyoruz, otantik olarak tasvir edilmemiş. Bu bir suç mu? Hayır, değil. Böyle düşünüyorum.
Ünlü oyuncunun eşi Christine Baumgartner ve çocukları Hayes, Grace, Cayden.
BİRİ HATIRLATANA KADAR AKTÖR OLDUĞUMU DÜŞÜNMEM
◊ Santa Barbara’da çiftliğinizde yaşıyorsunuz. Evlisiniz, çocuklarınız var. Hayat tarzınızı özetlemenizi istesem... Aileniz çalışırken sete gelir mi mesela?
- Evet, gelirler ama sette sıkılıyorlar çoğu zaman. Eğer çalışmıyorsanız set sıkıcı bir yer. İşimi çok seviyorum ama hayatımdaki en önemli şey iş değil, ailem. İnsanlar bizi filmlerden tanıyor ve filmlerdeki gibi görüyor. Hayatımı işime göre idare etmiyorum. Bana sormadıkları sürece çocuklarımla işim hakkında konuşmam.Yine bana sormadıkları sürece arkadaşlarımla da işim hakkında konuşmam. Biri hatırlatana
kadar kendimi aktör olarak düşünmem bile.Ama yaptığım işe yoğun odaklanan biriyim. Filmler için her gün Tanrı’ya şükrediyorum.Düşüncelerimi geliştirmeye yardımcı oldular. Dünyayı dolaşmak bana diğer insanların nasıl yaşadığını gösterdi. Hepimiz geldiğimiz yerle, memleketimizle gurur duyuyoruz ancak diğer ülkelere seyahat edince başka güzellikleri fark ediyoruz. Sahip olduğum imkanlar harika bir işe sahip olduğumu fark ettiriyor.
SALGIN SÜRECİ EŞİMLE İLİŞKİMİ DAHA DA GÜÇLENDİRDİ
◊ Sizin gibi ikonik aktörlerin eşleri biraz geri planda kalır. Eşinizi anlatır mısınız biraz? Pandemi ilişkinizi ne yönde etkiledi?
- Eşime âşık oldum, çünkü çok kibar ve güzeldi. İçi kadar kendine çeken bir dış güzelliği vardı. Daha önce evlendiğim için ikinci defa evlenmeyi planlamıyordum.Evlenmeden önce 6 yıl birlikteydik. Çocuk sahibi olmak onun için çok önemliydi. Daha ilk buluşmamızda söylemişti bana. Ben emin değildim ama eğer onun çocuk fikrini kabul etmezsem birlikte olamayacağımızı anladım. Korkuyordum. İkinci defa boşanmaktan değil. Tabii boşanmak istemiyordum ama tekrar çocuk sahibi olup boşanmak beni korkutuyordu. İlk boşanma, çocuklarım açısından çok acı vericiydi. Çocuklarıma boşanacağımızı söylemek çok acıydı. Çok zordu ama hiç kimse hiçbir konuda garanti veremiyor. O yüzden korkmak yerine, hayatımı korkuyla idare etmek yerine eşimin harika bir hayat arkadaşı olacağını düşünüp evlenmeye karar verdim. 16 yıl oldu. Salgın ilişkimizi daha da güçlendirdi.
Paylaş