Paylaş
◊ Nehirde iki küçük çocukla günlerce süren çekimlerden bahsederek sohbetimize başlayalım...
- Dürüst olmam gerekirse beni zorlayan sahneler suyun içindekiler değildi. Suda güvenlik önlemleri en yüksek seviyedeydi. Etrafımız herhangi bir aksiliğe karşı müdahale edebilecek insanlarla çevrilmişti.
◊ Hangi sahneler zorladı peki?
- Filmdeki iki küçük çocuğun yüzüne bakıp acımasızca, sert ve merhametsiz bir şekilde konuşmak...
İkisi de çok küçüktü ve alışkın oldukları bir ortam değildi.
◊ Onlara bağırdığınız sahnelerde numaradan yaptığınızı söylemeniz gerekti mi?
- Sürekli... Onlara sürekli açıkladım, ne yapacağımı anlattım ve sahneye hazırladım.
◊ O yaştaki çocuklar gerçekle rol arasındaki farkı anlıyorlar mı?
- Evet. Unutma bunlar sıradan çocuklar değil. Çok küçük bile olsalar ne olup bittiğinin farkındalar. Sonuçta o yaşta çocuklar ailelerinin hayalleri ve istekleri için yapıyorlar bu işi. Anne-babaları seçmelere getiriyor ve onlar arzuluyor çocuklarının oyunculuk yapmasını.
Çocuklar da istekli, yoksa bu işi yapmaları mümkün değil. Mesela Julian’ın (Edwards) nehre düştüğü sahnede ne yapması gerektiğini anlattık.
Çocuk inanılmaz uyumluydu. Sahneyi öyle bir güvenle tamamladı ki açıklamak zor... Keza minik kızımız Vivien (Lyra Blair) de her şeyin farkındaydı. “Bu sahnede bağıracağım” dediğimde ne demek istediğimi anlıyordu. Sahneleri bittiği an zaten kendileri için yapılan oyun alanına gidip çocuk olmaya devam ediyorlardı.
◊ Çocukların dublörleri var mıydı yoksa tamamen kendileri mi oynadılar?
- Tabii 4-5 çocuk vardı. Onları çok uzun saat sette tutmamak ve okullarına engel olmamak için dublör de kullandık. Bazı sahnelerde de karşımda çocuk varmış gibi oynadım.
◊ Peki kendi çocuklarınıza kızmanız gereken durumlarda ne yapıyorsunuz?
- Benim çocuklarım oldukça uslu. Güvende olmaları en büyük isteğim.
Bir şey olacak korkusuyla fanus içinde büyüttüm. Aşırı korumacı oldum. Sanırım onları öyle korkuttum ki toplum içinde onlara kızmamı gerektirecek hiçbir şey yapmadılar. Annelerine benzemiyorlar. Şükürler olsun benim çocukluğum gibi değiller!
KURALCI BİR ANNEYİM
◊ Sizin çocukluğunuza dönelim o zaman. Anneniz disiplinli miydi? Onun sözünü dinler miydiniz?
- Annem Alman... Gerisini sen tahmin et! Benim annem inanılmaz katı ve kuralcı bir kadındı. Galiba bana güvenmiyor o yüzden böyle sert diye düşünürdüm. Şimdi kendi çocuklarım olunca onu çok iyi anladım. Almanya’da yaşadığımız dönemde Amerika’ya göre daha yumuşak davranırdı.
Amerika’da yaşamaktan korkuyordu sanırım biz küçükken. Almanya’da kendi kültüründe, akrabalarıyla daha güvende hissediyordu. Bir de ben otoriteyi kabul etmeyen bir çocuktum. Annemi zorladığımı düşünüyorum. Hiçbir zaman kötü şeyler yapmadım. Gece evden kaçıp partilere gitmedim ama güçlü bir karakterim vardı. Şimdi benim kızım da bana aynı şeyleri yapıyor. (Gülüyor)
Ona karşı ben geri adım atmak zorunda kalıyorum. Sonra düşünüyorum, evet kuralcı ve sert bir anneyim. Onların saygılı ve iyi bireyler olmasını istiyorum. Ama çocuk olarak da iyi vakit geçirmeleri için çabalıyorum.
◊ “Annemi şimdi anlıyorum” dediniz. Siz de aynı sebepten mi katı bir annesiniz?
- Galiba... Bütün katılığım ve hoşgörüsüzlüğüm korkudan kaynaklanıyor. Annelik korkularımı bir kenara bırakıp anı yaşamalıyız, biliyorum ama elimde değil. Anneleri Sandra Bullock olunca paparazziler hayatlarının en önemli parçası oldu. Korkuyorlar mı fotoğraflanmaktan? Tabii ki! Onlara ne yapmaları gerektiğini öğrettim. Kafalarını eğip yürümeye devam ediyorlar. Ya da yüzlerini saklamak istediğim için yüzlerini koca bir el kapatırken fotoğraflanıyorlar. Eninde sonunda biraz rahatlayacağım, biliyorum. Kendilerini korumalarına izin vereceğim ve zamanı geldiğinde gerçek dünya ile buluşturacağım. Ama şimdilik böyle... Zaten ben de sevmiyorum paparazzileri! İyi fotoğraf çekmiyorlar. (Gülüyor)
◊ Filme geri dönmek istiyorum. Yönetmeniniz Susanne Bier en başarılı kadın yönetmenlerden biri. Onunla çalışmak nasıldı?
- Daha önce defalarca söyledim ama yine tekrarlayacağım. İlk defa bir yönetmen sette yüzde 100’ümü vermeme izin verdi. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış yaptım. Ama Susanne’ın korkusuzluğunu, oyuncusuna güvenmesini sevdim.
Sanırım bu şekilde yönetilmeyi seviyorum... Kendisi aynı zamanda yazar. O yüzden hikayeyi çok iyi kurabiliyor. Kalemiyle ya da kamera objektifiyle olması fark etmiyor. Mesela bir sahnede iki çocuğu da tutmam gerekiyordu. Çocukların inanılmaz aksi bir günüydü. Fazla şeker yemişlerdi sanırım ve yerlerinde durmuyorlardı.
Çocukları tutarken elim kadraja sığmıyordu. Ben de yorgundum ve tahammülsüzdüm. Susanne geldi ve “Hangi anları kullanacağımı çok iyi biliyorum, sadece devam et” dedi. İstediğini elde etmenin zor olduğu durumların bile üstesinden gelebilen bir yönetmen Susanne.
HAYATIMA GİRECEK KİŞİ BİRÇOK TESTTEN GEÇER
◊ Filmin çoğunda gözleriniz bağlı oynuyorsunuz. Şahsen ben görsel olarak o sahneleri izlemekten çok zevk aldım. Ama siz oyuncu olarak gözlerinizi kullanmadan oynarken zorlandınız mı?
- Oyunculuktaki en önemli araçlarımdan birinin elimden alındığını hissettim. Tiyatroda ses ve vücut dili çok önemli ama sinemada önce gözler gelir. Daha önce gözlerimi kullanmadan oyunculuk yapmak zorunda kalmamıştım.
Bu filmle hikayeyi anlatmak için gözlere ne kadar çok ihtiyacımız olduğunu fark ettim. Gerçi ben gözlerimi kapatıp hissetmek ve hareket etmek için çalıştım. Yönetmenimiz ne zaman gözlerim bağlıyken rahat olduğumu hissetse, o sahneyi kesip çekmememiz gereken başka bir sahneye geçti.
En zor olan da spontane, hazır olmadığım bir sahneyi çekmekti.
◊ Filmi izlerken “acaba Sandra’nın en son ne zaman gözleri aşktan kör olmuştu” diye düşündüm...
- Nefes aldığım her gün çocuklarımın aşkıyla gözlerim kör oluyor. Bu aralar ben de çok sık düşünüyorum bu konuyu... Çocuklarım olana kadar ben aşkın anlamını bilmediğimi fark ettim. Onlara bakarken kalbim acıyor. Uyumadıklarında uyusunlar diye bekliyorum. Bir saat görmeyince özlüyorum. Odalarına gidip nefes alıyorlar mı diye kontrol ediyorum.
Gece yarısı odalarına gidip öpüyorum... Hatta bazen yanlışlıkla uyandırıyorum. Sonra “Aman Tanrım şimdi tüm gece uyumayacaklar” diyorum. Sanırım hayatımda hem en acı veren hem de en güzel hissi çocuklarımla yaşıyorum.
◊ Çocuklarınıza olan koşulsuz sevginizi öyle güzel ifade ettiniz ki...
Bu bağınızın arasına yeni arkadaşlar ya da romantik bir ilişkinin girmesi kolay değil galiba...
- Mesafeli bir insanım zaten. Hatta içine kapanık biriyim. Hayatıma girebilecek insanların önce birçok testi geçmesi gerekiyor.
İçgüdülerim kuvvetlidir, onlara güvenirim. Ama dediğim gibi şu anda hayatım çocuklarımdan ibaret ve bunu anlayamayacak insanların etrafımda yeri yok.
◊ Her konuda düzenli ve kuralları olan bir insan mısınız?
- Evet... Başkalarından yardım almak beni zorluyor. Çok fazla listem var. Her şeyi kendim halletmek istiyorum. Listemde yaptıklarımın üstünü çizip kalanları temiz kağıda geçip ertesi gün yapmak beni iyi hissettiriyor.
Her şeyi en iyi şekilde kendim yapmaya çalışırken anı yaşamayı ve güzel hatıralar biriktirmeyi unutuyorum. Bunun da farkındayım ve bu durumu değiştirmek için çok çalışıyorum.
KIRMIZI HALILAR BENiM iÇiN KABUS
◊ Her zaman çok güzel giyiniyorsunuz. Bugün de çok şıksınız. Seçimlerinizde nelere dikkat ediyorsunuz?
- Bugün kırmızı seçtim çünkü dikkati yüzümdeki kırışıklıklardan almak istedim. (Gülüyor)
◊ Ben kırışıklık görmüyorum... Peki kırmızı halı seçimleriniz?
- Kırmızı halılar benim için kabus. Modayı, kıyafetleri seviyorum ama kırmızı halıda sinirli, huysuz, elleri sürekli terleyen biri oluyorum. Halıya hadi fotoğraflarımı çekin de bir an önce içeri gireyim modunda çıkıyorum. Bütün kırmızı halı fotoğraflarıma dikkatlice bak ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksın.
◊ Dikkat ediyorum, birçok sosyal konuda ya da trajik olayda ilk yardım eden oyuncuların başında geliyorsunuz.
Malibu’da çıkan yangınlarda ilk bağış yine sizden geldi...
- Oyuncu olarak değil insan olarak yapıyorum yardımları. İşimden dolayı büyük miktarda yardım yapma şansına sahibim, doğru ama 10 dolarlık bağış da yardım, zaman ayırıp bir şeyler yapmak da. Ben sadece çek yazıyorum. Malibu yangınında sen de gördün, insanlar evlerini açtı. Restoranlarında bedava yemek dağıttı yardım edebilmek için. Herkes bir araya geldi.
Paylaş