Sakın başlıktan bir şey anlamadığınızı söylemeyin. İnternet ve cep telefonundan anlık mesajlaşan herkes için tanıdık bir biçim. Yazmak ve okumak için o kadar acelemiz var ki, sesli harflerden -en azından mesajlaşırken- vazgeçeli epey bir zaman oldu. Oysa şimdi yazın son günlerindeyiz, tembellik mevsiminin ve belki yavaş okumak lüksünün son demlerinde... Eminim hala henüz yaz tatilini yapmamışlar vardır. Eminim yanınıza okumak üzere bir iki kitap alırsınız. İşte tatil rahatlığı içinde bir egzersiz: Yavaş okumak
*Lütfen yavaş okuyun Türkiye’de yılda 36.3 milyar SMS mesajı gönderiliyor. Twitter’da günde geçilen mesaj sayısı 50 milyondan fazla. Yani her saniye twitter ağında 600 yeni mesaj uçuşuyor. Bu sayı 2007’de günde 5 bin, 2008’de 300 bin, 2009’da 2.5 milyondu. Geçen yıl, bir günde gönderilen e-posta sayısı 247 milyar civarındaydı. Yine geçen yıl, Facebook’un sohbet odalarında günde 1 milyar mesajlaşma yapıldı. Meramımızı 140 harfle anlatmayı öğrendik, altı kelimelik hikayeler yazıyoruz. ‘Çok kısa romanlar’ diye bir edebi tür bile var artık.
TWITTER EDEBİYATI Alexander Aciman ve Emmett Rensin isimli iki genç, geçe Kasım’da, Penguin Yayınları’ndan bir kitap çıkardı: Twitterature. Yani Twitter Edebiyatı. Dünyanın en önemli eserlerini, Twitter diline çevirdiler. Öyle uzun uzun okuyup da yazarın meramını, mesajını anlamak için kafa yormak yok. Aciman ve Rensin tüm bir eseri tek cümleyle anlatıyorlar. Kimler yok ki listede. Dostoyevski, Shakespeare, Bronte, Kafka, Dickens... İşte Tweetlenmiş birkaç edebiyat klasiği: Hamlet: Polonius perdenin arkasında ne halt ediyor? İlahi Komedya: Bir orta yaş krizi yaşıyorum. Ormanda kayboldum. Keşke yanıma iphone’umu alsaydım. Oidipus: Tebes’te parti var! O yaşlı ahbabı öldürmeme kimse aldırmıyor, ayrıca bu kadın resmen üzerime çıktı. Eh, bu saatten sonra kim okur o eski klasikleri.
UZUN METİNLERE TAHAMMÜL YOK Kitap okuma alışkanlığımızı giderek kaybettiğimizden, basılı kitapların tarih olmak üzere olduğundan ya da bunun asla gerçekleşmeyeceğinden bahsediyoruz ama aslında insanoğlunun en çok okuduğu çağda yaşıyoruz. Televizyonda yabancı bir dizi ya da film seyrettiğimizde, sinemaya gittiğimizde, cep telefonumuzda, bilgisayarımızda, otomobil kullanırken sürekli okuyoruz. Okuyoruz ama hızlı okumamız ve okuduğumuzu anlamamız gerekiyor. Bilgisayarda çalışırken sağ alt köşede beliren e-postayı hızla kontrol etmeli, cevap yazmalı, arada Twitter ve Facebook’u yoklamalı, gerekiyorsa tartışmalara laf yetiştirmeli, tüm bunları yaparken en altta turuncu rengiyle yanıp sönen anlık msn mesajlarını kaçırmamalıyız. Önemli olan tek şey hız. Uzun metinlere tahammülümüz kalmadı (acaba hala bu yazıyı okumaya devam ediyor musunuz?). Uzun bir metni sebatla okumak, konsantrasyonu korumak giderek zorlaşıyor. İngiltere’deki New Hampshire Üniversitesi’nden Profesör Thomas Newkirk, bazı öğrencilerinde rastlamaya başladığı sıkıntıdan bahsediyor: ‘Basılı kitap okurken konsantre olmakta güçlük çekiyorlar. Kimisi, kitap sayfasında bile internetteki altı çizili kelimeler gibi bazı kelimelere takıldığını, sonra o kelime ya da kavram üzerine düşünmeye başladığını ve dolayısıyla izleğini kaybettiğini söylüyor.’
HIZINIZI 4 KATINA ÇIKARALIM Yavaş okuduğunuz için kusurlu kabul edilebilirsiniz. Ama üzülmeyin, sizi bu sorundan kurtaracak kurslar var. Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş pilotları için geliştirilmiş bazı yöntemler kullanarak okuma hızınızı 4 katına kadar artırabileceklerini iddia ediyorlar. Yavaş okuyucu, bilgi çağının hızlı dünyasına ayak uyduramaz diyorlar. Internet sitelerinden birinde okuma hızı ölçen bir test var. ‘Hızlı Okumanın Tarihi’ başlıklı makaleyi okumaya başlamadan hemen evvel düğmeye basıyor, bitirince tekrar basıyorsunuz. Sınava tabi tutulduğum için dayanamadım, normalda olduğundan çok daha hızlı okudum. Fakat yine de sisteme yaranamadım. Teste göre okuma hızım dakikada 365 kelime. Yani Orhan Pamuk’un Benim Adım Kırmızı isimli romanını okumak 10, Binbir Gece Masallarını okumak 93 saatimi alırmış. İlkini üç, ikincisini 31 saate düşürebileceklerini iddia ediyorlar. Ne münasebetle! Benim Adım Kırmızı’yı bir seyahat esnasında dört günde, sindire sindire okumuştum. Bir romanı üç saatte okumak da terbiyesizlikten başka bir şey değildir bana göre. Binbir Gece Masalları’nı ise 10 yıldır okurum, hala bitirmedim. Hızlı okumak, hızlı yemek gibidir. Kelimeleri çiğnemeden yutarsanız, hazımsızlık yapar!
DÜNYA YAVAŞLIK GÜNÜ Her tezin bir anti tezi olur ya, bu giderek hızlanan hayata karşıt fikirler de çıkmaya başladı kaçınılmaz olarak. Her geçen gün artan sayıda birileri yavaşlamaya çalışıyor. Yavaş yemek, yavaş şehir, yavaş seyahat, yavaş ebeveynlik, yavaş medya... Yavaş okumak diye eğilim var şimdi. Amaç hem hayatı yavaşlatmak hem de okumadan alınan zevki artırmak. Yavaşlama hareketini yayan, 2004’te Carl Honore oldu. Yavaş Olana Övgü isimli kitabı bayağı sattı. Honore’nin yavaşlama hareketine ilgisi, bir havaalanında, Uykudan Önce Bir Dakikalık Öyküler’i gördüğünde başladı. Kendi kitabındaysa hıza duyduğumuz tutkunun bağımlılık haline geldiğini iddia etti. Yavaş okumayı, modern hayatın hızlı temposunu düşüren birkaç uygulamadan biri olarak sundu. Yılın en uzun günü olan 21 Haziran, 2001’de Uluslararası Yavaşlık Günü ilan edildi. Montreal’de yaşayan Clemence Boucher’in fikri. Üç çocuk annesi o dönem aşırı stres altında yaşadığının güneşli bir gün parkta dolaşırken kafasına dank ettiğini söylüyor. Bu özel gün de, adı gibi yavaş yavaş ilerliyor. Daha pek fazla insanın haberi yok.
YAVAŞ OKUMA MANİFESTOSU Uzmanlık alanı enformasyon teknolojileri olan John Miederna, geçen yıl Slow Reading (Yavaş Okumak) başlıklı bir kitap yayınlayarak mesleğine ihanet etti bir bakıma. Çünkü hız, teknolojinin dayattığı bir şey ama o yavaş okumanın erdemlerini övüyor. Bir tür manifesto diyebiliriz. Bakın yavaş okumayı ve sevenleri nasıl tarif ediyor yazar: * Bilgi kaynaklarıyla duygusal bir bağ kurmayı sever. Kitabın cildine, kağıt kalitesine ve kokusuna bakar. Bazen sırf metni duyabilmek için sesli okur. * Kağıdı ekrana tercih eder. Sabitleşmiş baskıdır onların tercihi. Çünkü baskı fikirleri yakalar ve olduğu gibi muhafaza eder. * Yavaş okumak, okuyanı bu uzun süreç boyunca değiştirir, dönüştürür. * Hayalgücü devreye girdiğinden kişi yeni bakış açıları edinir. * Okumanız bittiğinde tatmin duygusuyla kitabı rafa yerleştirebilirsiniz. * Yavaş okumak bir sanattır. Bilgi almak ve eğlenmekten sonra üçüncü bir okuma şeklidir. * Bir toplum olayıdır. Fikirler ve insanlar arasındaki bağları yeniden inşa eder. Arkadaşlarımıza beğendiğimiz kitapları ödünç veririz, çocuklarımıza uzun hikayeler okuyarak uyumalarına yardımcı oluruz. * Yavaş okuyucular yerel yazarları ve mikro yayıncılığı destekler. Böylece küresel medyaya yeni bir soluk gelir. * Yavaş okuyucular kütüphaneleri de destekler. * Yavaş okumak bir tür direniştir. İçinde bulunduğumuz bu telaşlı kültüre bir başkaldırıdır. Üstelik sağaltıcıdır. Özel hayatlarımızı zenginleştirir. Bizi dünyaya karşı daha donanımlı hale getirir.