Mutlaka duymuşsunuzdur, geçen cumartesi Türkiye’nin ilk yüzde 100 ekolojik pazarı, İstanbul Feriköy’de açıldı.
Nostaljik filelerimi kaptığım gibi gittim. Hani şu artık sadece Adile Naşit ve Münir Özkul filmlerinde gördüğümüz ipli filelerden hálá var bende. Çantamda bir tane mutlaka taşıyorum. Böylece gereksiz yere plastik poşet israfı yapmamış oluyorum. Fark ettiyseniz son derece örnek bir vatandaş portresi çizmekteyim. Adeta yakamda kırmızı kurdelem eksik.
Ekolojik pazar, şimdilik pek küçük. Feriköy sabit pazar alanının bir köşesini ancak kaplıyordu. Ancak ziyaretçilerin sayısı hiç de fena değildi. Çarşamba pazarının kalabalığıyla kıyaslanmaz elbette ama, ilk kez kurulan ve sadece ekolojik ürün satan bir pazar için iyi sayılır.
Ben özellikle kabuğunu kullandığım yiyeceklerden almak için gittim. Limon, portakal, salatalık gibi. Kullanılan kimyasallar meyvelerin kabuğunda birikiyor ya, bunları tüketmek pek sağlıklı olmuyor haliyle. Yazın bol bol ev yapımı limonata (içine limonun kabuğunu rendeliyorsanız) tüketenlere organik limon almalarını tavsiye ederim.
Maalesef evin tüm mutfak ihtiyaçlarını organik ürünlerden karşılamak hálá mümkün değil. Ya da canınızın çektiğini değil, pazarın sunduklarını yiyeceksiniz. Bakliyat ve kuru meyve çeşitlerini saymazsak (onlarda neredeyse sınırsız seçeneğiniz var), ilk hafta pazarda enginar, brokoli, ıspanak, roka, kıvırcık, salatalık, domates, kayısı, portakal, kiraz, erik, taze sarmısak, maydanoz, taze kekik ve nane, kişniş, yumurta, süt, bebek maması, nar suyu ve başka birkaç meyve suyu daha bulmak mümkündü. Bir köşede tahta oyuncaklar satılmaktaydı. Umarım atladığım bir şeyler yoktur.
Fiyatlar gayet makul. "Organik ürünler pahalı olur" deyip, kafadan burun kıvıranlara duyurulur. Kirazın kilosu 4, domates ve salatalığın kilosu 1.25, enginarın tanesi 0.50-1 liraydı. Bir demet taze sarmısağa 2.50 lira verdim. Yanılmıyorsam 10 tane yumurta 4.50 liraya satılıyordu.
Fakat pazarın en dikkat çekici tarafı insan ilişkileri. Burada sadece ürünler değil, pazarcılarla müşteriler de organik. Demek istediğim herkes çevreyle dost. Pazarcılar pazarcıya benzemiyor zaten. Daha ziyade semt şenliğinde tezgah açan üniversite öğrencilerini andırıyorlar. Tüm tezgahların üzerinde, satılanların organik olduğunu belgeleyen sertifikalar duruyor. Kimse malını satmak için avaz avaz bağırmıyor. Her şey seçmece. Ortalık ne kadar sakin ve herkes ne kadar güleryüzlü. Mümkün olduğunca kese kağıdı kullanmaya çalışılıyor. Enginarlar poşette değil, kavanozda satılıyor. Pek çok kişi yanında bez pazar çantasıyla gelmiş. Pazarcılar malını satarken ufak çaplı brifing de veriyor. Bu bilgilendirme ihtiyacı sıkıntıya da yol açmıyor değil. İki kilo domates almak için, önünde hepi topu dört kişinin olduğu tezgahta beklemek zorunda kalıyorsunuz. Çünkü bu insanların pek çoğu belli ki hayatında ilk defa bir şeyler satıyor. Her müşteriye hoşgeldiniz, ne arzu etmiştiniz, yardımcı olabilir miyim, teşekkür ederiz, yine bekleriz cümleleri kuruluyor. "Abla iki buçuk kilo geldi, üçe tamamlayayım mı" diye sormak yerine, gramı gramına talep ettiğiniz kadar vermeye çalışıyorlar. Terazi sepetine altı domates giriyor, ikisi çıkıyor, biri tekrar konuyor... Halbuki, Salı Pazarı’ndan iki pazarcıyı transfer edeceksiniz, bakın satışlar ne kadar hızlanıyor. Şaka ediyorum, aman her şey böyle kalsın, yalnız ürün çeşidi biraz artsın.