Bu iddia bana değil, İngiliz gazetesi The Guardian’ın cuma ilavesi yazarı Julian Baggini’ye ait.
Her ne kadar tapınma ve alışveriş çılgınlığı arasında bağ kuran birtakım verileri ortaya koymuş olsa da, bana göre iddiası biraz fazla iddialı ve zorlama. Ancak kabul etmek gerekir ki, alışveriş alışkanlıklarımız, tıpkı din gibi gündelik hayatımıza bazı düzenlemeler getiriyor. Düzenli olarak alışveriş merkezlerini ziyaret ediyor, sinemaya veya tiyatroya gitmek, sergi gezmek gibi kültürel faaliyetleri buralarda gerçekleştiriyor, arkadaşlarla alışveriş merkezlerinde buluşuyor, yemeklerimizi buralarda yiyor ve kahve molalarımızı buralarda veriyoruz. Spor yapmak için bile paşa paşa, içinde taze hava değil, havalandırma sisteminde sirküle edile edile bayatlamış havanın solunduğu alışveriş merkezlerinin yolunu tutuyoruz.
Ben yine tam da bu nedenle (alışverişin günlük hayatı düzenlediği savı), kredi kartlarının tanıdığı taksit atlatma imkanlarının da tüketici için son derece lüzumsuz olduğunu düşünüyorum. Taksit atlatmak neden işe yarar? Kredi kartınız limite dayanmıştır, önümüzdeki ay yüklü bir ödemeniz vardır, fakat ortada kaçırılmayacak bir alışveriş fırsatı vardır ve satın alacağınız ürün sizin için elzem bir ihtiyaçtır, taksiti bir iki ay ileri atarak alışveriş yapar, bütçenizi zorlamadan ihtiyacınızı gidermiş olursunuz.
Fakat artık hangimiz gerçekten ihtiyaç duyduğumuz şeyleri alıyoruz ki? Alışveriş artık boş zamanları değerlendirme, cepteki paranın keyifle hakkından gelme metodu. Yani ihtiyaç olsun olmasın her ay alışveriş yapıyoruz. Taksit atlasa ne işe yarayacak, atladığı ay siz yine alışveriş yapacaksınız, her ay altı ay taksitli alışveriş yapacaksınız, toplamda ödediğiniz taksit miktarı, her ay peşin alışveriş yapmanıza yetecek kadar kabaracak.
Konumuza dönelim...
Baggini’yi dehşete düşürüp, onu din ile alışveriş arasında bağ aramaya iten olay, 10 Şubat’ta Londra’da yaşandı. Şehrin kuzeyinde bulunan Edmonton’da yeni bir İkea mağazası açılacaktı ve ilgi çekmek için mağaza kapılarını tam gece yarısı açmaya, ürünleri de yüzde 80 civarında indirimlerle satmaya karar vermişlerdi.
Halk akşamın erken saatlerinden itibaren mağaza önünde toplanmaya başladı. Saat gece yarısına yaklaşırken topluluktakilerin sayısı 6 bini bulmuştu. Kalabalık nedeniyle sinirler bozulup, sabırlar tükenince itiş kakış başladı. Kalabalık gece yarısı olmadan cebren mağazaya girdi. Deli gibi 45 sterline satılan kanepelere ve indirimli diğer ürünlere saldırdılar. Bu esnada çıkan arbedede beş kişi yaralandı, yaklaşık 20 kişi kalabalıktan ve sıcaktan havale geçirerek hastaneye kaldırıldı.
Peki tüm bu yaşananların din ile ve tapınmayla ne ilgisi var? Baggini üşenmemiş ve geçtiğimiz ay Müslüman hacı adayları Mekke’de şeytan taşlarken, Hindu hacılar Batı Hindistan’daki Mandher Devi tapınağında ibadet ederken çıkan olaylarda ve İkea olayında basına yansıyan cümleleri karşılaştırmış. Her üç olay için ortak kullanılan cümleler var: ‘Görevliler derin bir üzüntü içinde, şok oldular ve endişeliler’, ‘Bir kadın kendini ileri doğru attı ve heyecanla çığlık atmaya başladı’, ‘Bir görgü tanığı kalabalığın kontrolden çıktığını söyledi’, ‘Ortama tamamıyla karmaşa hakimdi’...
Eh, mağaza kataloglarının -tıpkı kutsal kitaplar gibi- bizlere daha bir hayat, huzur ve mutluluk vaat ettiğini düşünecek olursanız, yukarıdaki verilerin de ışığında, Baggini gibi bizim de, din ile alışveriş arasında bir bağ aramamız işten bile değil. Ama dediğim gibi bu benim için yine de zorlama bir fikir. En azından alışveriş ile gelen tatminin, diğerinden daha geçici olduğunu söyleyebilirim.
Fakat insanların üzerine çöreklenen ‘mutlaka sahip olmalıyım’ saplantısının özellikle indirim dönemlerinde tavan yaptığını söylemek lazım. İzliyorum da, insanlar indirim döneminde ihtiyaçlarını, evde duran yığınla eşyayı, başkalarına nazik davranmayı, satıcılara ve ürünlere özenli davranmayı filan bir kenara bırakıyorlar. Herkes birbirini itip kakıyor, birbirinin elindeki çekip alıyor, satıcıları paylıyor, ürünleri sağa sola fırlatıyor.
Özetle diyorum ki: Sevelim sevilelim, alışveriş yaparken şuurumuzu muhafaza edelim.