Dekorasyon trendlerini Tahtakale’den takip edin

Havanın bir daha bozmamak üzere açtığına nihayet ikna olduktan sonra (ben böyle yazdım ya, Allah bilir bugün yağmur yağar), evde yaz sezonunu açmış bulunuyorum. Hayat bundan sonra Şili haritasına benzer ince uzun, istinat duvarı manzaralı, komşu çocuklarının ‘cıvıltılarıyla’ şenlenen balkonda geçecek.

Dolayısıyla balkonda asgari bir konfor yaratmam lazım. Renkli saksılar, delinen sulama kabının yerine yenisi, balkon coğrafyasına uygun masa alınacak. Bunun daha mumu var, feneri var, şezlongu var. Yılın en rahatsız, ergonomiden uzak modası olan hamak işine bulaşmayı düşünmüyorum. Zira balkon zaten hamak boyutlarında ve hamağı bağlamak için kullandığım duvar oturmamla birlikte üzerime üzerime gelebilir, ya da ben hamaktan inmeye çalışırken kendimi avluda bulabilirim.

Düşünmeye gerek yok, doğru Tahtakale’ye gittim. Eski Ticaret Odası binasının karşısında soba ve mangal satan dükkanlar vardır. Hemen onların arkasında ve ara sokaklarında da ahşap işi yapanlar, sepetçiler, galvanizciler bulunuyor. Ben bugüne kadar hemen hemen tüm bahçe, balkon, teras alışverişlerimi oradan yapmışımdır. Örneğin geçen yıl açılır kapanır ham bir tahta masa ve dört sandalye aldım. Hani salaş çay bahçesi işi sandalyelerden. Masa da öyle... Sonra sandalyeleri maviye, masayı da kiremit kırmızısına boyadım. Sandalyelerin üzerine yine Tahtakale’den tanesi iki milyona renkli minderler koydum, tamam oldu. Hepsini daha ucuza ancak evde bir marangoz atölyem olsa halledebilirdim. Halbuki görenler ‘country tarzı’ mobilya satan mağazalardan alışveriş yaptığımı sandı.

Bu sene daha küçük bir masaya ihtiyacım vardı. Bir de masanın üzerini seramik kaplamayı düşünüyordum. Ahşap masa açık havada pek kullanışlı olmuyor. Elbette üzeri seramik kaplı masaları hazır satan mağazalar var ama benim dünya kadar para harcamaya niyetim yok. Üstelik seviyorum bu işleri kendi kendime yapmayı. Neyse, kalktım, Tahtakale’ye gittim.

İddia ediyorum dünya üzerinde trendlere bu kadar hızlı ayak uyduran bir esnaf grubu daha yoktur. Gider gitmez ahşapçıların ve galvanizcilerin bulunduğu Çanakçılar Sokak’a girdim.

Kıymetli okurlar, modayla, trendle işi olmaz diye düşüneceğiniz bu küçük, kendi halinde dükkanların hepsinin vitrininde dekorasyon dergileri duruyor. Sattıkları ürünler de ancak dekorasyon dergilerinde göreceğiniz şeyler zaten. Tahta sandalyeler boyanmış, masaların üzeri seramikle kaplanmış, galvanizden türlü çeşit aksesuvar yapılmış. Aklımda yapmayı düşündüğüm ne varsa, hepsini önümde hazır buldum.

Oysa geçtiğimiz hafta bir kanepe ve bir kahve sehpası almak için Modoko’ya gitmiştim. 350 mağazanın büyük bölümünü dolaştım. Artık vazgeçmek üzereyken istediğim gibi bir kanepe bulabildim. Sipariş vereceğim sehpayı tarif edebilmem bile mümkün olmadı. Ne istediğimi anlamadılar. Herşey o kadar tek tip ve yaratıcılıktan uzak.

Çanakçılar Sokak’ta Önce Aras Metal’e uğradım. Her yan galvanizden rengarenk saksılar, çöp kutuları, kovalar, sulama kapları ile dolu. Sahibiyle biraz sohbet ettik. Ben ‘Ay daha dün bunu şuradan iki katı paraya, bunu da filanca yerden üç katına aldım’ diye hayıflanırken, ‘Oralara malı biz veriyoruz zaten’ dedi. İnsan kendini bal gibi enayi hissediyor ama zararın neresinden dönülürse kardır.

Ardından Unay Ahşap ve Dekorasyon’a gittim. Burada da çok güzel ahşap raflar, masalar, kahve sehpasına dönüşen tavla masaları satılıyor. Galvaniz duvar saksılarından aplikler yapmışlar. Ben ağzımın suları akar vaziyette o masadan, bu apliğe koştururken sahibi Şükrü Bey, ‘Tahtakale esnafı kadar modayı takip eden başka bir esnaf bulamazsınız’ dedi. Ben de hakkını teslim ettim. Hani şu anda tüm dekorasyon dergilerinde Akdeniz stilinden bahsediliyor ya, gidin Akdeniz stili neymiş Tahtakale’de görün.
Yazarın Tüm Yazıları