Bu hafta yılbaşı münasebetiyle hediyelik alışverişi ile ilgili bir şeyler yazmayı düşündüm ama sonra vazgeçtim.
Şimdi ilginç olduğunu düşündüğüm birkaç parça saysam, yazdığım an ilginç olmaktan çıkacak. Sonra hediye dediğiniz şey, aldığınız kişinin kim olduğuyla, neleri sevdiğiyle ilgili, falan filan. Bir de ne yalan söyleyeyim ilginç olduğunu düşündüğüm her şeyi ben kendi yakınlarıma aldım, buradan açık etmek istemem. Ama Cuma Vitrini sayfamıza bir göz atmanızı şiddetle tavsiye ederim. Gerçekten özel öneriler bulabilirsiniz.
Hálá eksikleriniz varsa ve alışverişe çıkacaksanız, Allah kolaylık versin demekten başka çarem yok, zira her yer ana baba günü.
*
Birkaç gün önce AFP haber ajansı, Amerikalıların yüzde 60’ının Noel’de istemediği hediyeler aldığı yönünde bir haber geçti. Bu insanların yüzde 52’si sevmedikleri hediyeleri yeniden paketleyip başkalarına veriyormuş.
Bir arkadaşım işyerine gelen paketi, bir yakınına hediye etmeye kalkmıştı da rezil olmuştu. Meğer gönderen kişi içine kartvizitini koymuş, bir de isme ithafen imzalamış. Siz siz olun, gelen hediyeyi başkasına pas edecekseniz önce her tarafına iyice bir bakın.
Benim bugüne kadar aldığım en güzel hediye Çinli bir arkadaşımdan gelmişti: Öküz boynuzundan yapılma bir mühür. Çinliler evraklara imza atmak yerine isimlerinin yazılı olduğu mühürler kullanıyorlar. Benimkisi en kıymetli malzemeden, antik alfabelerden biri kullanılarak yapılmıştı. Bu kadar özel mühürler ancak evlilik sözleşmesi gibi hayati belgeler için kullanılırmış. Yian (arkadaşımın ismi), söylendiğinde kulağa benim adım gibi gelecek, doğru heceleri bulmak için çok uğraştığını anlatmıştı. Şimdi ne zaman birilerine mektup yazsam veya kart atsam bu mührü kullanıyorum. Aradan beş yıl geçti, önüne geçecek başka da bir hediye almadım açıkçası.
*
Mevzuya girmek üç paragrafımı aldı, kusura bakmayın.
Hediyelik olarak ne alacağınız üzerine değil ama gelen hediyeyi değiştirmek üzerine yazmak istedim de bu hafta. Ne de olsa önümüzdeki günlerde bol bol ürün değişimi yapılacak.
Maalesef bu konuda bir püf noktası yok. Elinizde fiş veya değiştirme kartıyla mağazaya girdikten sonra işiniz satış görevlisinin insafına kalıyor. Değiştirmenin acılı mı acısız mı olacağı ona bağlı.
Birkaç hafta önce doğum günü hediyesi olarak, bir arkadaşımdan çok güzel bir bluz aldım. Fakat bir beden küçük geldi. Paketin içinden hediye kartı da çıkmıştı, hiç sorun değil, gidip değiştireceğim.
Mağazaya iş çıkışında uğrayacağım için el kadar bluzu ayrı poşette taşımak istemedim. O yüzden mağazaya ait poşetten çıkarıp, küçük bir eczane torbasına koydum, sırt çantama attım.
Akşam saatlerinde, mağazanın ve kasa önünün bomboş olduğu bir anda girdim içeri. Doğruca kasadaki kıza gidip derdimi anlattım, çantamdan küçük poşeti ve değiştirme kartını çıkardım.
Bu arada bana ne hoşgeldiniz dedi, ne de yüzüme baktı. Yine yüzüme bakmadan elimdeki bluzu aldı ve gitti. Bir beden büyük olanıyla döndü, önüme bıraktı. Sonra da bir iade fişi imzalattı.
Kısa bir süre poşet versin diye bekledim, vermedi. Belki dedim iyi akşamlar der, o da yok. Getirdiğim küçük poşetin içine kendim koydum bluzu ve çıktım. Sanki o bana lütfetmiş, ben ondan insanın boynunu eğecek bir şey istemişim gibi.
Bu çok ortalama bir örnek. Kız bana kaba davranmadı ama nezaket de göstermedi. Oysa ben, 15 dakika önce aldığım farın kırık olduğunu fark edip geri götürdüğümde benim kırdığımı iddia edenlerle de karşılaştım. Ama bir örnek var ki, benim için son derece travmatiktir. Bu yüzden tam iki yıl boyunca hiçbir yerden ürün değiştirmesi yapamamıştım...
Birkaç yıl önce Kadıköy çarşı içindeki bir parfümeriden güneş kremi aldım. Eve gidince koruma faktörünün yeteri kadar yüksek olmadığını fark ettim ve ertesi gün değiştirmek için geri götürdüm. Tezgahtaki adam değiştirmeden önce tüpü tarttı ve "Bunun gramajı tutmuyor, kullandığınız şeyi değiştirmeye mi kalkıyorsunuz, ben enayi miyim" deyip önüme fırlattı.
Ben zaten başta tartmak nereden aklına geldi diye dehşete düşmüştüm, eksik deyince kan beynime sıçradı.
En nezaketli halimle "Beyefendi, bu bir güneş kremi. 24 saatte tatile gidip gelemem ya, bronzlaşmış da değilim. Siz baştan eksik satmış olmayasınız" dedim. Bunu kişiliğine hakaret kabul etti ve "Defoollll" diye bağırmaya başladı. Ben en son güneş kremini kendisine geri fırlattığımı hatırlıyorum. Şuurumu kaybetmişim.
Gerçekten tam iki yıl boyunca aldığım hiçbir ürünü kendin değiştirmedim, başkalarından rica ettim. Düşüncesi bile ellerimde titremeye neden oluyordu.
Niye ürün değiştirmesinde insana dilenci muamelesi yapıyorlar anlamış değilim. Neticede değiştirmek istediğiniz şey o mağazadan alınmış, para verilmiş. Diyeceğim o ki, önümüzdeki günlerde kendinize ve sinirlerinize mukayyet olun.