Çantanın taklidi 500 milyon gerçeği kaç para siz düşünün
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
En yakın arkadaşlarımdan biri evlendi ve yurtdışına yerleşti. Uzun yıllardır orada yaşıyor ve yılda birkaç kez Türkiye’ye geliyor. Geçen gelişinde oradan bir tanıdığı, ‘Türkiye taklitte meşhur, bana taklit bir iki jean pantolon, çanta filan getirsene’ demiş.
Bizimki Kadıköy civarında epey bir araştırma yaptıktan sonra, Diesel, Armani ve D&G gibi markaların taklit jean’lerini, Prada, Gucci, Hermes gibi markaların da çantalarını buldu.
Aldıkları o kadar beğenilmiş, o kadar ‘gerçeğine en yakın taklit’ bulunmuş ki sormayın. Bir hafta evvel Türkiye’yi yeniden ziyaret edeceğini söylediğinde arkadaşları işin dozunu kaçırıp, bu sefer 10 tane tişört, 7-8 tane jean pantolon, 3-5 tane çanta sipariş etmişler.
Ben bu taklit işinden hiç anlamam. Taklitler nerede satılır, iyi taklit nasıl anlaşılır bilmem. Türkiye’nin bu konuda dünya liderliğine oynadığının farkındayım elbette. Fakat yıllar evvel Bernard Lacoste ile bir röportaj yapmıştım. Kendisi ‘Koreliler bu konuda sizden daha iyi’ demişti.
Neyse, takıldım arkadaşımın peşine, taklit alışverişi nasıl oluyor gözlemlemeye çıktım. Sanıyorum ki, gizli kapaklı durumlar vardır, mağazada fısıltıyla konuşuluyordur filan. Yok tabii öyle bir şey.
Bir defa bizim taklitçiler işleriyle son derece gurur duyuyor, onu baştan söyleyeyim. Bir çantacıya gittik. İçerisi epey kalabalıktı. Kasanın bulunduğu tezgahın üzeri birtakım dergilerden kesilmiş fotoğraflarla doluydu. Satıcı kız ise sanırsınız taklit ürünler satan bir mağazada değil, Gucci’nin kendi yerinde çalışıyor. Öyle bir havalar...
Raftaki çantaları incelerken yanımıza geldi ve ‘Valla siz trend’den anlıyosunuzzz’ diye lafa girdi. Meğer bu aralar en popüler olan çantayı elimize almışız. ‘Bakın ortalık bu çanta yüzünden yıkılıyor, sosyetede kime baksanız elinde bu çantadan var. İstanbul’da sadece bende bulursunuz’ dedi. Almak istiyorsak acele etmemiz gerekirmiş, çanta dükkana henüz gelmiş, ilgilenmiyorsak sırada telefonunu bekleyen müşterileri varmış. Yaklaşık 15 tane müşterisi olduğunu, yeni bir çanta geldiğinde hemen onlara haber verdiğini, birkaç gün içinde çantaların hepsinin tükendiğini anlatıyor. Çantanın fiyatını sorduk, 500 milyon dedi. Kendimi kaybedip bir ‘Yuh’ dedim. Aşağılayan nazarlarla yüzüme baktı. Meğer orijinali 4 milyar civarındaymış. Kendisi de elindeki kopyayı İtalya’daki bir atölyede yaptırmış. Birebir taklitmiş, o yüzden bu kadar pahalıymış.
Ne kadar iddialı ve gururlu anlatamam. Bize başka bir çanta gösteriyor: ‘Bunu birkaç yıl evvel Monaco prensesi için özel üretmişlerdi. (Yanlış hatırlamıyorsam Hermes’in bir çantasından bahsediyor.) O kadar beğenildi ki, seri üretime geçip mağazalarında satmaya başladılar. Türkiye’de ilk bana geldi (elbette taklidi). Daha 2008’e kadar satar.’
Arkadaşım elinde bunca taklitle havaalanına gidince başına birşey gelir mi diye endişeleniyor, ama bu tabii ki lüzumsuz bir kaygı: ‘Benden aldığınız çantayı Fransız gümrük görevlilerinin bile gözüne soksanız, imkanı yok farkı anlamazlar’ diyor. Fransızlar bir süredir taklitle başetmek için havalanlarında geniş önlemler alıyor. Diyelim taklit bir Louis Vuitton’la yakalandığınız. Hem çantaya el konuluyor, hem de epey yüklü meblağlarda ceza kesiliyor.
Ben de baktım çantalara, bayağı gerçek görünüyorlar. Birinin içinden sertifikasının bile taklidi çıktı. O kadar taklit etmişler yani. Kasanın yanındaki dergi kupürlerini de müşteriler getiriyormuş. Cemiyet dergilerinde gördükleri kadınların kolundaki çantayı istiyorlar ille de.
Tüm bunları insanları taklit almaya özendirmek için yazmadım tabii. Ama ortada böyle bir durum var. Ünlü markalar taklitte başlarının dertte olduğunu, ısrarla mücadele ettiklerini, göz açtırtmamaya çalıştıklarını söylüyorlar. Nasıl mücadele ediyorlar ben anlamadım. Kadıköy’ün orta yerinde, üstelik de vitrinlerin en önünde satılıyor bu saydıklarım. Kimsenin saklamaya çalıştığı, tezgah arkasında sattığı falan yok.