F ile Q klavyelerin ezeli rekabetinde yeni bir dönemece girdik. Hükümet, 15 milyon öğrenciye ücretsiz dağıtılacak tablet bilgisayarları Türkçe F klavyeli olarak ürettirme kararı aldı. Bu gerçekleşirse gelecek nesil, şimdiki gençler gibi Q değil, F klavyeci olarak yetişecek
Hükümetin F klavye projesiyle ilgili haberi okuyan 35 yaş üstü pek çok okur-yazar heyecanla ayağa fırladı. F ile Q klavye arasındaki çizgi, üç aşağı beş yukarı 35 yaştan çekilir. Altı Q, üstü F kullanır. Hürriyet gazetesinde de durum budur; bir-iki istisna dışında genç muhabirlerle stajyer muhabirler Q, diğerleri F kullanır. Kazara biri diğerinin bilgisayarına oturacak olsa kilitlenir kalır, acemiler gibi hecelemeye başlar. Masaüstü kullanıyorsanız yine sorun yok da (yerli üretim F klavye bulmak mümkün), dizüstü kullanan F’ciler için durum acıklıdır. Batılı teknoloji devleri Türkçe F klavyeye özel üretim yapmadığından, bilgisayar ayarlarına girer, cihazı F klavyeye çevirir, tuşların üzerine F düzeninde harf çıkartmaları yapıştırırsınız. Zamanla o çıkartmalar silinir, sıyrılır, kirli bir görüntü ortaya çıkar. F’ciler şimdi çok mutlu. Yıllardır kenara atılmışlıktan, başka bir çağa ait olmakla itham edilmekten kurtulacağız gibi görünüyor... Da, gün bugün müdür acaba? “Hafıza-i beşer nisyan ile malüldür”, derler ya tastamam doğru. Küçük bir arşiv turuna çıkınca hatırladım, biz bundan sekiz sene önce yine zafer çığlıkları atıyor, “Yaşasın F klavye”, “İşte F klavyenin zaferi” diyorduk. Tartışmalar 2003 Mart’ında alevlenmişti. Görüntü birden bulanıklaşır... Hürriyet’te yayınlanan bir haber: “Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yayımladığı genelgeyle bakanlığa bağlı her tür okul ve kurumda tüm bilgisayarlarda F klavye kullanılacağını, Q klavyeye göre üretilmiş makinelerin klavyelerinin F klavyeye dönüştürüleceğini, bundan sonra satın alınacak ya da bağış yoluyla kabul edilecek bilgisayarların F klavyeye göre üretilmiş olmasına dikkat edileceğini, personele F klavye kursları düzenleneceğini bildirdi.” O dönem Hürriyet’in teknoloji editörü olan Yurtsan Atakan, kendi tabiriyle ‘uyduruk Q klavye’ hakkında pek çok yazı kaleme almıştı. Bir tanesinde şöyle diyordu: “Medyanın gündemine oturan F klavye Q klavye tartışması, vurdumduymaz tutumların kültür hazinemize nasıl büyük zararlar verebileceğinin bir simgesi, ders alınması gereken tarihi bir belgeseli. Türkçe bilinçsizce kullanılan teknolojinin tehdidi altında. Bu tehdit görünürde en çok klavyelerimizi ve internetteki e-posta yazışmalarımızı etkiledi.” Yine Hürriyet’te, 16 Mart 2003’te Hüseyin Gönüllü’nün F klavyenin babası İhsan Yener’le yaptığı söyleşi yayınlanmıştı ki, bir kısmını aşağıda bulabilirsiniz. Diyeceğim o ki, bu F ile Q’nun ilk muharebesi değil. Sekiz yıl önce atılan zafer çığlıklarından sonra değişen pek bir şey olmamıştı. O günden bu yana tanıştığım gençlerin hepsi yine Q klavye kullanıyor, benim gibi F’cilere antika gözüyle bakıyor. Bu sonuç sadece internet kafelerdeki bilgisayarlarla açıklanacak değil herhalde. Öğrendiğim kadarıyla orta dereceli okullarda gerçekten de F klavye kullanımı teşvik ediliyor ancak çocukların evlerindeki bilgisayarlar hep Q klavye. Üstelik üniversitelerde de Q klavye kullanılıyor. Çocuklar lisedeki F’ye, atlatılması gereken bir dönem gözüyle bakıyor. Bazı okullarda bilgisayarı Q’ya çevirip, klavyeye çıkartma yapıştıranlar ya da tuşları söküp yerlerini değiştirenler olduğunu da duydum. Bakalım bu kez tartışmadan hangi klavye galip ayrılacak?
Yüzde 49 sol, yüzde 51 sağ İHSAN YENER F KLAVYENİN DOĞUŞUNU ANLATIYOR
Harf inkılabından sonra, üzerinde Türkçe harflerin de bulunduğu daktilolar ithal edilmeye başlanmış. Ancak, her fabrikanın klavyesinde Türkçe harflerin yerleri farklı farklı. Belki 70 farklı klavye dizilişi var. 1928’de resmi dairelerin alacakları klavyelerin aynı dizilişte olmasına karar verilmiş ama o karar başarılı olmamış. 1946’dan itibaren Türk dilinin özelliklerine uygun, standart bir klavye geliştirilmesi için resmi makamlara yazılar yazdım. Demokrat Parti’nin yeni seçildiği dönemde, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’den randevu alabildim. Birlikte Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a gittik. ‘Bilimsel bir klavye yapın, yaptığınızı kabul edelim’ dediler. Yabancı uzmanların da bulunduğu bir komisyon kuruldu. Türkçe’de kullanılmakta olan tüm kelimelerin istatistiğini Türk Dil Kurumu’nun kılavuzundan yararlanarak çıkardık. 29 bin 934 kelime içinde hangi harften kaçar adet bulunduğunu tespit ettikten sonra, parmakların fiziksel güçleri ve hareket özelliklerini de esas alarak harfleri yerleştirdik. Ellerin kullanım yüzdesini de hesaba katarak yaptığımız klavyede sol el yaklaşık yüzde 49, sağ el de yüzde 51 oranında kullanılacak şekilde harfler yerleştirildi. Türkçe’nin fonetik özelliğine uygunluk açısından sesli harfleri sol elde topladık. 20 Ekim 1955’te standart Türkçe klavye olarak F klavye kabul edildi. Gümrük kanunlarına ‘bundan sonraki ithalat standart Türk klavyesine uygun olacak’ diye bir madde kondu. 1955’ten itibaren uluslararası daktilografi ve steno yarışmaları başlamıştı. Hemen biz de başvurduk ve 1956’da dahil olduk. Öğrencilerim bu şampiyonalarda 28 defa dünya birincisi oldular. Bu birinciliklerin 14’ünde dünya rekoru kırıldı. Hatta Fransızlar itiraz etmişlerdi ilkinde, ‘Türkler yarışma için özel olarak tertip edilmiş bir klavye kullanıyorlar’ diye. Altı saat süren tartışmalardan sonra, Fransızlar’a ‘siz de yapın o halde özel bir klavye’ dediler.
Bayan yanı meselesi
Geçen cumartesi Ulusoy’un İstanbul Çiftehavuzlar’daki ofisinden Antalya yönüne bilet almaya çalışmıştım. Ancak görevli istediğim akşama tek bir yer kaldığını, onun da ‘bay yanı’ olduğunu söylemişti. Bunun benim için bir sorun olmadığını anlattıysam da bileti alamadım. Çünkü ‘bay yanını bayana’ satmaları yasaktı. Benim için olmasa da beyefendi için sorun olabilirdi. Otobüste kalan son yeri kadın olduğum için alamayınca başımdan geçenleri halkın sesi Yalçın Bayer’e anlattım, o da köşesinde yer verdi. Yazı yayınlandıktan sonra firmadan bir mektup aldım. Genel Müdür Mustafa Yıldırım, “olay dışarıdan göründüğü gibi değil” diyor, kendilerini bu kararı almaya iten nedenleri anlatıyordu. Okurken önce bir kahkaha attım, ama sonra ağzımda ekşi bir tat kaldı. Görünen o ki, kadınlar erkekleri, erkekler kadınları, kadınlar kadınları, erkekler erkekleri, kısaca herkes diğerini potansiyel tehlike kabul ediyor. Aman ha kadınla erkek yan yana gelmesin. Ulusoy’a hak vermek zorunda kaldım. Bu arada sefer yapan otobüslerde, koltukların yüzde 2’sinin sırf bu yüzden boş kaldığını da öğrendim. İşte noktasına virgülüne dokunmadan o mektup:
GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİL
“Uzun süren otobüs yolculuklarında bay veya bayan yanı talepleri çoğunlukla yolcularımızdan gelmektedir. Geçmişte bay yanına bayan yolcu oturtulurken, bayan yolcuya bay yanı olduğu söyleniyor ve bayan kabul ederse bilet verilebiliyordu. Bu konuda öyle olaylar yaşadık ki, bir zaman sonra yanına bayan yolcu oturttuğumuz baydan da müsaade almamız gerekliliği ortaya çıktı. Her iki taraftan da müsaade aldığımız halde, bir bay yolcumuzun kendini uğurlamaya gelen eşi, eşinin yanında bayan yolcu oturduğunu fark edince problem çıkardı. Biz eşinden telefonla müsaade aldığımızı söylemek zorunda kaldık. Bu sefer bay yolcu yanına bayan yolcu alınmasını kabul ettiğini inkar etti, yanındaki bayan yolcunun yerinin değiştirilmesini talep etti. Kendisiyle yapılan müsaade verdiği telefon görüşmesinin kayıtlarına rağmen olayı çözümleyemedik. Bazen kız çocuğunu uğurlayan bir aile, kızının müsaade etmesine rağmen bay yanına oturmasına tepki gösterebilmektedir. Bu gibi durumları sıkça yaşamaktayız. Olay dışarıdan göründüğü gibi değildir. Bizler de bu durumdan hoşnut değiliz. Yılda 120 bin sefer yapan şirketimizde yüzde 2 koltuğumuz boş gitmesine rağmen yolcularımızdan gelen talep ve yaşanılan problemler nedeniyle bu tedbiri almak durumunda kaldık.”